24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KItap Renkler... Sesler... Harfler... AYTÜL AKALl ÇİĞDEM GÜNDEŞ lMAVİSEL YENER lMUSTAFA DELİOĞLU Kitap gölgesi Güneşe Çağrı M. Osman Akbaşak, insanlık tarihinde adı unutulmuş Bergamalı bir kahramanı gençlere anlatmakla kalmıyor, İzmir ve çevresinin tarihini o günün bulguları içinde sentezleyerek zihin süzgecimize bırakıyor. Bu süzgeçten neyin ne kadar geçebileceği okurun kararı elbette. “Güneşe Çağrı”, çoğunluğu kölelerden, azınlığı toprak sahiplerinden kurulmuş bir orduyla Roma’ya karşı ayaklanan Aristonikos’un felsefesini tarihin karanlığından çekip çıkarıyor. MAVİSEL YENER maviselyener@yandex.com www.maviselyener.com ‘Arkeopark İzmir’den Düş Yolculukları’ üçlemesinin ikinci kitabı Güneşe Çağrı, MÖ 129’a götürüyor okuru. “Zamanın kadim bekçileri” Emre, Ada, Ece, Efe ile birlikte zaman tüneline girmeye hazır mıyız? Antik dönem Bergama’sı ile Smyrna (İzmir) ilginç bir serüvene çağırıyor hepimizi. Dizinin 8500 adını taşıyan ilk kitabının kahramanları, zaman yolculuğu ile İzmir’in Neolitik çağına gitmiş, kimi zaman da gelecekte yol almıştı. Onlar, bu kez Helenistik devirde yolculuk ediyor. İzmir’in Kadifekale sırtları ile Agora’sını içine alan Arkeopark alanında, bir sarnıçta başlayan bu zaman yolculuğu, tarihin az bilinen yanlarına dikkat çekiyor. Gençlik kitabı olur da aşk olmaz mı? Dizinin ikinci kitabında Ada ile Emre’nin, Efe ile Ece’nin sevgisinin büyüdüğüne de tanık oluyoruz. Gençlerin geçmişgelecekbugün arasında bağ kurabilmesi için yol haritası sunan romanda Anadolu’nun varsıl tarihi gözler önüne seriliyor. Aristonikos ayaklanmasıyla ilgili ilginç bilgileri ilk kez Prof. Dr. Hasan Malay’ın Çağlar Boyu Kölelik adlı kitabında okumuştum. Tarihî anlamı büyük olan bu ayaklanmayla bir romanın kurgusunda karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu. Pergamon (Berga ma) Devleti’nin son kralı II.Attalos, ardında varis bırakmadan MÖ 133’te ölür, ardında bir vasiyet bırakır: “Populus Romanus bonorum meorum here esto”, yani “Roma, mülkümün sahibi olacaktır.” ANADOLU’DA İLK KÖLE BAŞKALDIRISI Attalos, krallığını Roma halkına miras bırakmıştır. Diğer bir söyleyişle ülkenin yöneticisi Roma İmparatorluğu ile anlaşarak Pergamon Krallığı’nı Roma’ya peşkeş çekmiştir. Böylece Anadolu’nun hâkimiyeti Romalılara gümüş bir tepside sunulmuştur. Ancak tam bu sırada Aristonikos ortaya çıkıp vasiyeti tanımadığını açıklar. Aristonikos, II. Attalos’un üvey kardeşidir. Herkesin hukuk karşısında eşit olmasını öngören, vasiyetin geçersizliğini savunan Aristonikos, dünya tarihi için önemli bir hareketin öncüsü olur; Anadolu’da ilk köle başkaldırısı başlamıştır. Bu hareket kısa sürede Batı Anadolu’yu sarar. Kölelerin hiç hakları yoktur, insanlık dışı şartlarda, ağır işlerde çalıştırılırlar. Mal gibi alınıp satılırlar, evlenmeleri yasaktır. Aristonikos’un başkaldırısı, yakınlardaki diğer kentlerden de destek bulup geniş köle katılımlarıyla yayılır. Ege’de bir şeyler olur; krallar tahtlarında rahat değildir, isyanın kendi ülkelerine ve kölelerine yayılmasından korkmaya başlamıştır. Roma, isyanı bastırmak için Anadolu’ya bir ordu gönderir. İzmir tuzlası yakınlarındaki Leukai’de bir savaş yapılır, bu savaşı Aristonikos kazanır, bu zafer köleler arasında büyük bir başarı sayılır. İki yıl sonra Roma, MÖ 129’da Anadolu’ya daha büyük bir ordu gönderir. ManisaKırkağaç yakınlarında yapılan savaşı Roma kazanır. Üç yıl süren özgürlük mücadelesinin ardından Aristonikos yakalanıp Roma’ya gönderilmiştir; orada cezası kesilir. Roma için artık Anadolu’nun tüm kapıları açılmıştır. GÜNEŞ ÂDİLDİR KİMSEYİ KAYIRMAZ Sadece özgürlük için değil, sınıfsız bir toplum ve kardeşlik içinde yaşanacak bir Heliopolis (Güneş Şehri) kurmak için mücadele eden Bergamalı Aristonikos’un hikâyesini gençler biliyor mu? Tarih kitaplarında onunla karşılaştılar mı? Aristonikos şöyle der: “Herkes güneşin ışığından nasıl eşit yararlanıyorsa Güneş İli vatandaşları da tüm haklardan eşit yararlanacaktır.” Akbaşak, insanlık tarihinde adı unutulmuş Bergamalı bir kahramanı gençlere anlatmakla kalmıyor, İzmir ve çevresinin tarihini o günün bulguları içinde sentezleyerek zihin süzgecimize bırakıyor. Bu süzgeçten neyin ne kadar geçebileceği okurun kararı elbette. Güneşe Çağrı, çoğunluğu kölelerden, azınlığı toprak sahiplerinden kurulmuş bir orduyla Roma’ya karşı ayaklanan Aristonikos’un felsefesini tarihin karanlığından çekip çıkarıyor. Romanda çarpık kentleşmeye ve ana şehircilik kurallarına pek çok gönderme yapılıyor: “Bir kez insan eli girdikten sonra doğal yapı o kadar hızlı değişiyor ki anlatmak kolay değil” (s. 93). Antik kentler, kikloplar, efsaneler, eczacılığın babası Galen, parşömen derken Bergama’yı Bergama yapan pek çok kültürel değerle tanışıyoruz metinde. “İzmir denince akla Agora gelmeli” (s. 62) diyen “dede” kim acaba? Bunu bulmak okurlara kalsın. “Agora’da buluşalım” deyince alışveriş merkezine giden yeğenim aklıma geldi şimdi! Eh, ne doğarsa insanların buluşma ya da buluşamamalarından doğmaz mı? Bizim bu “buluşamamamız” aslında gençlerin kentlerle buluşamaması anlamına gelmiyor mu? KİMSE “SAHİBİ” DEĞİLDİR YERYÜZÜNÜN Kitabı ilginç kılan öğelerden biri de Aristonikos ayaklanması ile Spartaküs’ün Roma’ya başkaldırışı; Börklüce Mustafa, Torlak Kemal ve Bedrettin ayaklanmaları arasında bağ kurarak okura tarih okumalarının nasıl yapılacağının, tarih felsefesinin ipucunun verilmesi. Güneşe Çağrı, aralarında binlerce yıl olsa da insanoğlunun neden düzen değişikliğine gereksinim duyduğunu, niçin savaşıp durduğunu düşündüren bir roman: “Baba İlyas’tan Aristonikos’a, Spartaküs’ten Mazdek’e ve daha pek çok ayaklanma hep ezilen yoksul halkın, ezen imparatora direnişinin birer öyküsüdür” (s.115). Güneşe Çağrı, belki de en çok “sahiplik” kavramı üzerinde düşünmeye çağırıyor bizi: “Bütün bu uygarlıkların yaşayanları, birkaç nesil sonra yaşadıkları toprakların eski sahiplerini anımsamamıştır. İnsanlar, dünyanın her yerinde aslında bin yıllardır el değiştiren toprakların son sahibi olmak için kan dökmeye, can almaya, yaşayan uygarlıkları, kendilerine yer açma uğruna yok etmeye hazır” (s. 194). Fakat tarihin akışı gösteriyor ki kimse “sahibi” değildir yeryüzünün, böyle zannetmek illüzyonun ta kendisidir! İnsanlar kendi yarattıkları gerekçelerle birbirlerini yiyedursun, doğa çarkını döndürüyor. Romanın kahramanı Ada’nın dediği gibi “Kuşlar kendi aralarında savaşmış olabilir mi hiç? İnsanlar hep savaştı, hep savaşacak. Acaba boşa mı hep umutlar? Dünyaya bir kuş olarak mı gelmeliydik?” (s. 122). Kitap bittiğinde zamansız bir ortamdayız artık. MÖ 130 veya 2019 ya da 2038… Rakamların hiçbir anlamı ve önemi yok. Sadece yaşadığımızı duyumsuyoruz, o kadar… n Güneşe ÇağrıAristonikos İsyanı / M. Osman Akbaşak / Şehir Hatları Yayınları / 206 s. / 14+ 14 31 Ocak 2019 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle