Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> insanı geçmiş ve gelecek arasındaki dengede ayrıntılı ama bütünlüklü bir yolla anlatmaya çalışması... Romanı ilk tasarladığımda birazcık polisiye rengi de vardı ama yazdıkça, günümüz insanının çektiği acıda ve arayışında, ayrıca cinayete veya suça ihtiyaç olmadığını düşündüm. İnsanın modern dünyada bir çıkmaza sıkıştırılmış olması başlı başına bir suç. Herkes acı içinde ama kimse bu büyük suçun sorumlusunu bilmiyor. n Peki, meseleyi düne göre hangi farklı çerçeveden görmeye çabaladınız? Kadim soruları çağın sorunlarıyla birlikte ele almanın da çabası olsa gerek bu bir yandan, değil mi? n İki tür hafıza var: Kişisel hafıza ve toplumsal hafıza. Bunlar birbirine bağlı ve çoğu zaman birbiriyle çatışma içinde. Bireylerin, kendi geçmişleriyle ilgili “hafıza tümsekleri” var. Yani hayatının bir bölümünü hatırlarken âdeta hep oraya ayağı takılır ve sendeler. Bir türlü unutamaz. Bugünkü bilinci de o tür tümseklerle kuşatılır, belirlenir. Derslerde anlattığım bir şeydir bu. En iyi örneklerden biri, Dostoyevski’nin Yeraltı Adamı’dır. Geçmişte yaşanmış bir olayın etkisini hâlâ güçlü biçimde kendinde taşıyan bir karakteri anlatır Dostoyevski. Toplumların da böyle hafıza tümsekleri var. Ama toplumsal açıdan bu tümseklerin tanımı tümüyle politikanın etkisi altında. Mesela bugün, toplumun bir kesimi yakın tarihimizin en ağır dönemeci olarak 12 Eylül darbesini, bir kesimi ise 28 Şubat’ı gösterir. Bir kesim için Osmanlı Devleti yok olmuş, tarihe gömülmüştür ama bir kesim içinse Osmanlı bugün de farklı biçimlerde vardır, var olmalıdır. Bunlar toplumların hafıza tümsekleridir ve burada hafızayı belirleyen hem siyasettir hem de toplumsal gelişmeler. Demin söz ettiğimiz konuyu burada yeniden anabiliriz: Romancı, metne neyi dâhil edeceğini bildiği kadar neyi dâhil etmeyecegini de bilen kişidir. Sorular çok az değişir. Örneğin, “Ben kimim?” sorusu daima çekici olmuştur; hem edebiyatta hem felsefede. Bu romanda ben de bu soruya yeniden baktım ve zihni bulanmış günümüz insanını bir yere oturtmaya çalıştım. n Zaman da bu romanın üzerine düşündüğü sorunlardan biri değil mi? “Bir insan için artık ölü olan bir kişisel tarihin zamanı nasıl akar?” sorusu da cevabını aradığınız sorulardan... n İlk romanımdan beri “zaman” her kitabımın ana motiflerinden oldu. Sanırım öyle olmaya devam edecek. İkinci romanımı yazarken Wittgenstein’ın bir sorusunu fazlasıyla kendimde taşımıştım: “Geçmis nereye gidiyor, geçmis nerede?” Labirent’i yazarken bu sorunun başka hâllerini düşündüm. “Geçmiş neden hep burada? Geçmiş neden hep bizimle? Geçmişe mecbur muyuz? Geçmişi olmayan insan, nedir?” gibi sorular sordum kendime. “HER YAZI, OKURLA KURULAN BİR BÜYÜ İLİŞKİSİDİR” n Romanın açılışını Borges’le yapmışsınız: “İki aynayı birbirine tutun, olur size labirent,” diyor Arjantinli Yedi Gece’de. Siz de bu romanda unutmak ve hatırlamak arasında bir labirent kuruyorsunuz. Peki, “unutmak” ve “hatırlamak”; yani bu iki zıt kavram, Borges’in “ayna” ile oluşturduğu labirentten nasıl farklı bir labirent meydana getiriyor? n Borges, aynalardan korkuyor. Labirentlerden hem dehşete düşüyor hem de bu dehşetin büyüsüne kapılıyor. Benim kahramanım ise ne hissedeceğini bilmiyor. Neyi bilmesi gerektiğinden de emin olamıyor. Çağımızın kahramanı bu belki de. Borges’de ise böyle belirsizlikler yok. Onun belirsizlikleri, çoklu anlamlara açılan sonsuz kapılar, bu nedenle aynalara ve labirentlere tutkun. Romanda anlattığım kişi ise bu duyguların dışına düşmüş, bu yüzden hem dehşete hem de kayıtsızlık duygusuna kapılmış biri. n “Hafıza”, kökeni itibariyle “hıfz etmek”; yani “saklamak”tan geliyor. Bu “saklama” ihtiyacının ya da güdüsünün ne kaynaklı olduğunu düşünüyorsunuz? Nasıl bir güç veriyor bize? Romanda ise bunun tam tersi bir durumun resmini ortaya koyuyorsunuz. Bu iki zıt kutup, romanın dünyasında neye işaret ediyor? n Türkçede bunun için kullanılan bir diğer sözcük de “bellek”tir. Bellemekten, ögrenip bilmekten gelir. Geçmiş bize saklama, öğrenme, bilme yetisi verir. Geçmiş, nötr değildir. Aynı zamanda işlenmesi, yoğrulması gerekir. Bellemek sözcüğünün bir diğer anlamı da budur, bel ile toprağı aktarmak, altını üstüne getirmek. Ama soru şu: Günümüzün insanı bunlara ne kadar ihtiyaç duyuyor? Her şey sonsuz hızda akıyor, her yandan sonsuz sayıda malumat, ayrıntı geliyor ama hayata karşı eski sakin bakışımız yok oluyor. Bundan kurtuluş var mı? Unutmak, bir yok oluş değil. Unuttuğumuz şeyin, bizim ulaşamayacağımız bir yerde beklediği anlamına da gelir. Kürtçede hatırlamak ve unutmak kelimeleri aynı kökten doğar, “bîr” kelimesinden. Kelimenin Kürtçedeki diğer anlamı ise “kuyu”dur. Hatırladığımız ve unuttuğumuz her şey belki de aynı kuyudadır. Günümüz insanı bu kuyuyu unutuyor ve onu unuttuğunu bilmiyor. Ama farkında olmadığı bir özlem de duyuyor o kuyuya. “Bîr” kelimesinin Kürtçedeki bir diğer anlamı da, özlemektir. n Ayna çok önemli bir imge olarak karşımıza çıkıyor Labirent’te. Kahramanınız Boratin sürekli aynalarla yüz yüze geliyor kendini yeniden tanımak için. Aynanın çok eski uygarlıklarda bile derin anlamlar taşıdığını düşünürsek, Boratin ve aynaların buluşmasının gelenek ve modernin buluşması olarak okuyabilir miyiz? n Bunu düşünmemiştim ama Labirent, bir açıdan geleneksel insanın hayat algısı ile modern insanın hayat algısı arasındaki gerilime odaklandığına göre, söylediğiniz şey doğru olabilir. Yani en azından bir payı olabilir. Ayna bize hem çocukluğumuzu ve yitip giden şeyleri anımsatır hem de şimdiki bizi gösterir, âdeta geçmiş diye bir şey yokmuş gibi. Borges belki de bu yüzden korkuyordu aynalardan. n Hazır Boratin demişken kahramanlarınızın isimlerinin kaynağını sorayım; Boratin, Bek, Hayala... Nedir hikâyesi? n Bütün romanlarımda bu türden isimlere yer verdim. Her yazı, okurla kurulan bir büyü ilişkisidir. Buna yazarın kendisiyle kurduğu ilişki de dâhildir. Bu anlamda isimler de okurla paylaştığım ama bir yanını da kendime sakladığım büyülü şeylerden biri. n Labirent / Burhan Sönmez / İletişim Yayınları / 124 s. KITAP 1327 Eylül 2018 www.desenyayinlari.com.tr DesenYayinlari.Tudem desenyayinlari desenyayinlari