19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kimmiş bu İmiş? ‘Yeni Edebiyat’ dizisinin yayımlanan ilk kitaplarından biri Şükrü Keleş’in “İmiş” adlı romanı. Romanın başkahramanı İmiş, fiziksel sorunlarıyla ve yalnızlıkla baş etmeye çalışan, büyük şehirde kendi başına ayakta durmaya çabalayan bir genç kadın. K ırmızı Kedi Yayınevi ‘Yeni Edebiyat’ başlığı altında genç yazarların, daha çok deneysel olarak nitelendirilecek eserlerini yayımladığı, yeni bir dizi başlattı. Son yirmi yıl içinde iletişimde öylesine büyük değişimler yaşandı ki bunun edebiyattaki yansıması mutlaka Şükrü Keleş görülecekti. Hiç durmadan mesajlaşan, sosyal medyada düşünce ve duygularını paylaşan yeni nesil, dilde önemli bir esneme ve değişim yarattı. Kısaltmalarla dolu, görsel efektlerle zenginleştirilmiş, fonetik yazılımı tercih eden bir dil kullanıyorlar. Kırmızı Kedi Yayınevi sanırım ‘Yeni Edebiyat’ ile bu esnetilmiş dili kullanan eserleri kast ediyor. ‘Yeni Edebiyat’ dizisinin yayımlanan ilk kitaplarından biri Şükrü Keleş’in İmiş (Kırmızı Kedi, 2018) adlı romanı. Romanın başkahramanı İmiş, fiziksel sorunlarıyla ve yalnızlıkla baş etmeye çalışan, büyük şehirde kendi başına ayakta durmaya çabalayan bir genç kadın. Bir gösteride sahneye çıkıyor ama “neyin şovuydu bu, bilmiyor, anlamıyordu” diye açıklanıyor gösterisi. Eski okul arkadaşlarıyla birlikte sahnelediği bu gösteri romanın kendisi gibi akışına bırakılmış bir yapıya sahip. Gösterinin akışı oyunculara göre belirleniyor, palyaço ve diğer oyuncular, anladığımız kadarıyla doğaçlama bir gösteri sunuyor. Otellerde sahnelenmek üzere hazırlanan gösterinin provaları sırasında bir gün İmiş sigara molası için kulisten çıktığında, elinde bir saksı çiçekle Ahmet gelip üşüdüğünü söylediği çiçeği İmiş’e veriyor. Bunlar romanın ilk sayfalarında anlatılan olaylar. İmiş Ahmet’i tanıyor mu, sevgilisi mi, yoksa tamamen rastlantı sonucu hiç tanımadığı bir kadına elindeki çiçeği mi veriyor, bilmiyoruz. Romandaki anlatı sadece başlangıcında değil, tüm roman boyunca “in media res” formunda yazılmış. Her şeyi ortasından başlayarak anlatıyor. Anlatılmayanları okurun hayal gücüyle tamamlaması gerekiyor. Geri dönüşler var ama onlar da boşlukları doldurmak için değil. Okurun hayal etmesi, olaylar dizisini kurgulaması gerekiyor. İMİŞ’İN YALNIZLIĞI İmiş’te üç ana karakter var: İmiş, Ahmet ve Satı. İmiş olayların merkezinde, Satı onun en yakın arkadaşı ama şehri terk etmeye hazırlanıyor ve bir de Ahmet var ama onunla ilişkisi asla tam açıklığa kavuşmuyor. İmiş’in evine dirilip iyileşmeye geliyorlar, aynı çiçek gibi ama bitki yetişmeyen karanlık evde dayanamayıp ölen bir çiçek gibi kimse fazla dayanamıyor. Satı ilk kez İmiş’in evine geldiğinde üşüdüğünü söylüyor, Ahmet ilk geldiğinde ise ateşi var, hasta ve titriyor. Onların kalması, kendisini terk etmemesi için soru sormuyor, işlerine karışmıyor, edilgen davranıyor İmiş. Satı ile İmiş öğrencilik yıllarında bir kafede çalışırlarken tanışmış. Satı garsonluk yaparken mutfağın bir köşesinde ders çalışıyor, İmiş ise mutfakta şefe yardım ediyor. İkisi de şehirde yaşayan yalnız kadınlar. Aile desteği olmadan kendi başlarına yaşıyorlar. Satı’nın ailesini bilmiyoruz, romanda onlardan söz edilmiyor ama İmiş’in tefecilere borcu yüzünden bir gün evden alıp götürdükleri sonra da ölüm haberinin geldiği bir babası var. Annesi ise büyük depremde göçük altında can veriyor. İmiş’le ilgilenen halası ise sevgisiz, katı bir kadın. İmiş’in yalnızlık nedenleri bunlarla sınırlı değil, asıl onu insanlardan uzak tutan, toplum dışına itilmiş hissettiren fiziksel engelleri var. Kendisini olumsuzluklara kaptırmamaya çalışarak yaşıyor. “İnsana olan inançsızlığı büyütmek istemiyor” diye açıklıyor yazar onu. Sokaklarda meraklı gözlerle ona bakanlardan hem korkuyor hem sıkılıyor. Bu yüzden Ahmet’in ilgisi onun için çok önemli. Evine geldiğinde Ahmet hiç gitmesin istiyor “Eve sinsin, masayla, bardakla tanışsın diye onu evde yalnız bırakmakla ne iyi ettim diye düşünüyordu. İyi şeyler olsun istiyordu. İyi şeyler de olsun. Bir yolunu bulup eve kök salsın istiyordu. Onun için hep iyi şeyler diliyordu.” PARÇALANMIŞ BEDEN Şükrü Keleş, farklı bir anlatım yakalıyor romanında. Karakterleri ve yaşanmışlıkları parçalayarak anlatıyor. Parçalanmaları en iyi İmiş’in bedeniyle ilişkisinde hissediyoruz. “Ellerine bakıyor, onları tanıyamıyor, bileklerine bir başkasının ellerini takmışlar gibi hissediyordu. O ellere sızlayan bacaklarına dokunuyor, baldırlarını sıvazlıyor, ne yaparsa yapsın bedeninde ağrı dinmiyordu.” İlerleyen satırlarda “Tanımadığı birinin bacakları üstünde doğruluyor, damarlarından çekilen kan artık içini ısıtmaya yetmiyor, molası bitip provaya geri dönerken üşüyordu.” İmiş’in kendi bedeninin parçalarına yabancılaşması, onun kopukluğunu da anlamamızı sağlıyor.   Romanın sonlarına doğru İmiş eline bir kitap alıyor; “Saksılara ektiği çiçekler tutmadı”, aynı zamanda bu romanın ilk cümlesi. Solipsizm kullanarak yazar romanın içine romanını yerleştiriyor. Bir sonraki cümlesi de şöyle: “İlgisini çekmedi, fazlasıyla romantikti, okumaya devam etmedi.” Bu sözlerden, yazarın romantik bir hikâye anlatmak istediği sonucunu çıkartmalı mıyız, bilmiyorum. Çünkü İmiş’in hikâyesi hiçbir şekilde romantik değil. Aşkında gerçek olmayan bir şey var, Ahmet’i yanında istemesi ile arkadaşı Satı’yı yanında istemesi arasında bir fark görmüyoruz. Ahmet’i yalnızlığına bir çare olarak görüyor sadece. Ayrıca Ahmet’le ne paylaştıklarını, hatta sevişip sevişmediklerini de tam anlayamıyoruz. Boşluklar biraz fazla, bu da kurgunun akıcılığını etkiliyor. Yine de bu ‘Yeni Edebiyat’ dizisini heyecan verici buluyorum. Dizi kapsamında yayımlanacak diğer kitapları da merakla bekliyorum. n 6 28 Haziran 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle