Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
WOLFGANG BAUER’DEN “DENİZE GÖMÜLENLER” OKURLARA ‘Tehlikeden kaçmanın tehlikesi’ Gazeteci Wolfgang Bauer ve foto muhabiri Stanislav Krupar, Suriyeli mültecilere ve onları kaçak olarak Avrupa’ya götürecek kişilere kendilerini İngilizce öğretmeni diye tanıtıp kafileye katılıyor. Burada yaşadıkları deneyimler ise “Denize Gömülenler” adıyla kitaplaşıyor. ALI BULUNMAZ alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Z ygmunt Bauman, 2006’da yayımlanan Kuşatılmış Toplum (Çeviren: Emre Akın Pilgir, Ayrıntı Yayınları), adlı kitabında mültecilerin, özellikle 11 Eylül’den sonra “tecrit edilmesi gereken potansiyel teröristler”, “acının ve öfkenin kusulabileceği kişiler” diye görüldüğünü yazmıştı. Gittiği veya gitmeye çalıştığı ülkenin yabancısı olan, yerinden edilmiş ve yer değiştiremeyen mülteciler Bauman’a göre, “hiçliğe fırlatılmış”tı. Bauman’ın bahsettiği “hiçlik”, aslında insanların memleketinden ayrılmak üzere illegal biçimde yola çıkmasıyla başlıyor. Gazeteci Wolfgang Bauer ve foto muhabiri Stanislav Krupar, Suriyeli mültecilere ve onları kaçak olarak Avrupa’ya götürecek kişilere kendilerini İngilizce öğretmeni diye tanıtıp kafileye katılıyor. Denize Gömülenler ise Bauer ve Krupar’ın anlattığı; ölüm kalım yolculuğunda kendini mültecilerin yerine koyduğunda edindiği deneyimleri aktardığı bir kitap olarak karşımızda. “TURİZM BENZERİ” İNSAN TİCARETİ Yolculuğun başlangıç noktası Mısır, İskenderiye. Şebekenin vaadi, mültecileri deniz yoluyla İtalya’ya götürmek. Bauer ve Krupar da diğerleri gibi kendini çeteye teslim ediyor ve ilk dakikadan itibaren insanlık dışı muamelelere tanık oluyor. Herkesi sopalarla, tekmelerle ve yumruklarla tekne Wolfgang Bauer ye binmesi için koşturuyorlar. Yola çıkanlar, umutsuzluktan ve çaresiz likten dolayı bir an evvel Avrupa’ya ayak basmak istiyor. Grupta Bauer ve Krupar’ın gerçekte kim olduğunu sadece eski arkadaşı Amar biliyor. Bildikleri bir başka şey, yazarın dile getirdiği gibi “tehlikeden kaçmayı denemenin de giderek tehlikeli olmaya başlaması.” Akdeniz, 2011’den bu yana mülteci mezarlığına dönmüş durumda... Tekneye bineceklerin hikâyeleri tanıdık; Suriye’de kalmanın riskli ve ölümcül olduğunu düşündüklerinden sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyorlar. Bauman’ın bahsettiği “hiçliğe fırlatılmışlık”, tam olarak bu işte; geri dönülemeyen memlekete karşılık karanlık bir güzergâh ve şansınız yaver giderse yabancısı olduğunuz bir ülkeye varmak... Bauer ve Krupar, herkesle konuşmaya çalışıyor; cehennemden kaçtığını düşünenlerin gözünde Avrupa, âdeta bir yeryüzü cenneti. Bu algıyı yaratan biraz da insan tacirleri. Bauer, yaptığı gözlemlerden hareketle Mısır’da insan ticaretinin “turizm branşına benzediği”ni söylüyor. Konunun uzmanları ise İskenderiye kıyı şeridini paylaşan simsar çeteleri. Tabii bir de peşine düştüğü kaçakçı ve simsarları yakalayıp her iki Stanislav Krupar grubun da kâbusu olan güvenlik güçleri var. Bir baskın, Bauer ve Krupar’ın deşifre olmasına yol açıyor, ikili Türkiye’ye gönderiliyor. SINIRLAR AÇILMALI Bauer ve Krupar, çatışmadan kaçıp yaşam savaşı veren iletişimi koparmadığı sığınmacı dostlarının hayallerinden vazgeçmediğini, aynı sürecin farklı bir noktadan yeniden başladığını, benzer yanılgıların ve yenilgilerin tekrar yaşandığını öğreniyor. Bu kez Türkiye’nin batısındaki tel örgüler ve mayınlı araziler dâhil oluyor hikâyeye. Bunların geçilmezliğinden bahseden Bauer, Avrupa’ya kaçak yollardan gitmek isteyenlerin önüne çıkan resmî engelleri ve çizilen sınırları sıralarken savaşların, insanları yersizyurtsuzlaştırmasının ve denizin mülteci yutmaya hazır dalgalarının öyküsünü anlatıyor. Engelleri aşabilenler, enfeksiyon korkusuyla sterilize edilmiş Avrupalı askerlerle karşılaşınca insanlık dışı ve insani iki korku birleşiyor. Bauer ve Krupar; illegal, pasaportsuz, kimliksiz ve isimsiz mültecilerin arasına karışarak Batı’nın uzaktan seyrettiği ve çözümsüz bıraktığı savaşın sonuçlarını anlatıyor aslında. Bosna Savaşı’ndan kaçan yüz binlerce insanın, hiçbir bürokratik engel olmadan ve savaş bittiğinde ülkelerine geri dönme şartıyla Batı Avrupa’ya kabul edildiğini hatırlatan Bauer, gayet insani bir refleksle sınırları açma konusundaki bu çifte standardın son bulmasını umuyor. n Tekneye binenlerin hikâyeleri tanıdık; Suriye’de kalmanın ölümcül olduğunu düşündüklerinden sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyorlar. Denize Gömülenler / Wolfgang Bauer / Çeviren: Süreyya Turhan / Ayrıntı Yayınları / 128 s. ‘İtham Ediyorum’ “İ tham Ediyorum”, Ahmet Şık’ın, Cumhuriyet gazetesi davası süresince yaptığı savunmaların bir araya getirilmesiyle oluşmuş. Hatırlamakta yarar var: Şık, “İmamın Ordusu” isimli kitabı üzerine çalışırken ve çalışması henüz taslak aşamasındayken 2011’de tutuklanmış ve on üç ay hapis yatmıştı. O zaman Ergenekon’cuydu. Takvimler 2016’yı gösterdiğinde bu kez Cumhuriyet gazetesi davasında, gazetemizin yazar ve yöneticileriyle birlikte FETÖ’ye yardımla suçlandı. On beş ay tutuklu kalıp yedi buçuk yıl hapis ile cezalandırıldı. “İtham Ediyorum”da, ‘Ben Ergenekoncu’yken’ diye başlıyor Şık, ‘Ben FETÖ’cüyken’ diye bitiriyor. Sonuç olarak da ortaya bir devletin hukukla imtihanını gösteren bir tablo çıkıyor. Şık’la yeni kitabını ve devletten hukuk çıktığında geriye kalanları konuştuk. John Kenney, ilk romanı “Reklamdaki Hakikat”te eğlenceli, samimi, bazen alaycı ve vurucu anlatımıyla iş hayatının, aşkın, sevginin ve aile olmanın anlamıyla birlikte hayatın absürdlüğünden bahsediyor. Beste Nâsır değerlendirdi. Nur Altınyıldız Artun ve Ali Artun’un hazırladığı “Dada Kılavuz: 19131923”, ‘düzenli bir düzensizlik’ içeren metinlerle Dada’yı hiçbir kalıba sokmuyor. Bu durum, Dada’nın farklılığını, öfkesini ve çatışmacı ruhunu ortaya koyuyor, tam da olması gerektiği gibi… Büşra Uyar tanıtıyor. Altan Öymen’in “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları”, “Öfkeli Yıllar” ile “…Ve İhtilal” kitaplarından oluşan anı dizisinin yeni kitabı “Umutlar ve İdamlar: 19601961” okur karşısında. Öymen’le odağına aldığı yılları ve kitabını konuştuk. Bol kitaplı günler... KITAP İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Editörler: Ali Bulunmaz, Eray Ak l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Direktörü: Deniz Tufan l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 321 Haziran 2018 turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap