Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> olsunlar. Onlar sessiz olduğu için bizim sesimiz duyuluyor. n Peki, bu sessizliğin nedenlerine dair düşündün m hiç? n Tabii ki... Cumhuriyet gibi FETÖ’ye karşı mesafesi ve siyasal duruşu en net insanların bir arada bulunduğu bir gazete ve Gülen cemaatinin çetesine karşı mücadele de etmiş bir grup insan; o çetenini üyesi olmak ya da onlara yardımyataklık etmekle suçlandı. Bunlar bile suçlanırken biz nasıl suçlanmayalım diye düşünüyordur insanlar, korkuyordur. Ama sinmekle olmuyor işte, birilerinin buna itiraz etmesi gerek. Hep aynı insanların itiraz etmesini, ülke sorunlarının yükünü aynı bir avuç insanın taşımasını âdil bulmuyorum. Bu yükü bölüşmek zorundayız. Çünkü karşımızda çok ağır bir tablo var ve bunu ortadan kaldırmak için dayanışmayla, umutla, az önce bahsettiğimiz yapıcı öfkeyle mücadele etmemiz gerekiyor. “SANIKLARIN ÜZERİNDE HÂKİM VE SAVCI CÜPPESİ VARDI” n Sözü açıldı madem Cumhuriyet davasına gelelim... Hep ters okumalar yapılmıştır Türkiye ve ahvaline ilişkin. Türkiye’de sol aslında sağ, sağ ise soldur gibi... Cumhuriyet davası için nasıldı bu durum? Sanık ve hâkim kavramları mahkeme salonunda farklı bir yerleşime sahip gibiydi sanki değil mi? n Sözün özü durum şöyleydi: Sanıkların üzerinde hâkim ve savcı cüppesi vardı. Temmuz’daki ilk duruşmanın oturumları sırasında bir üye hâkimle tartışma yaşamıştık. İddianame çok rezil; üstelik hâkimler de bu iddianameyi kabul etmiş. Türkiye’deki yargının içinde bulunduğu siyasi ve entelektüel sefilliğin bir örneği de Cumhuriyet gazetesi iddianamesi. Cumhuriyet iddianamesine hukuki yönden çok şey söylemem mümkün ama söylemeyeceğim çünkü o iddianameye hukuki metin muamelesi yapamam. Bir çöptür, paçavradır ve onu yazan insanın kalibresinin göstergesidir. Diğer pek çok iddianame de aynı şekilde... İşte o iddianameyi ciddiye alıp bize saçma sapan sorular yönelttiler ve ben de o üye hâkime bir noktada böyle toptancı bakışla ilerlenemeyeceğini ve yöneltilen iddiaların tek tek sorularak aydınlatılmasını önerdim. Üye hâkim bunun üzerine “İstersen yer değişelim,” dedi. “Siyasal iklimin değişmesine bakar,” diye cevap vermiştim ona. Evet, yer değiştireceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Orada biz hiçbir zaman yargılanan olmadık. Bunun öfkesiyle zaten bu kadar ağır cezalara maruz bırakıldık. Orada amaç çok netti. Bir kafa karışıklığı yaratarak Cumhuriyet’in mesleki faaliyetlerini suçlama konusu yaptılar. Bunun üzerinden de teslim olmamış tüm medya ve mensuplarına bir ibret tablosu sunmak istediler. Ama biz de böyle bir yetkinin kimsede olmadığını herkese gösterdik diye düşünüyorum. n Kitap da zaten mahkemedeki beyanlarından oluşuyor. Yani böyle bir yetkinin kimsede olmadığının delillerinden... n Evet, dediğin gibi mahkemedeki beyanlarım. Kitapta, mahkemede sözü nü ettiklerimin görsel belgelerinin de olması iyi oldu bir yandan. İyi bir yargı, siyaset ve medya eleştirisi içeriğine sahip olduğunu düşünüyorum. Kendi bulunduğum noktadan gazetecilik ahlakına sahip çıkmaya dair bir iki çift söz söyleme çabasını içine de girdim ayrıca. Bir köşede dursun diye de kitaplaştırmak istedim diğer yandan çünkü bu dönem kapandığında sosyal bilimciler bu dönemin ruhunu anlamak için çok araştırma yapacak. Bir kaynakça olarak kalsın istedim. “OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERİN YARGISI HEP BÖYLE OLUR” n Bu bağlamda kitap boyunca suçlu ve suçsuz kavramları üzerine düşündüğü söyleyebiliriz aslında değil mi? Suçsuzken bir suç uydurularak yargılanmak nasıl vicdanı kanatıyorsa dışarıdaki “suçlu suçsuzlar”ı gördüğünde de o vicdan kanıyor... n Evet, kesinlikle. Evini satıp parasını Bank Asya’ya yatırdığı için suçlanan insanlar gördüm hapisteyken. Birisine inanmış ve o inandığı birisi diyor ki bizim bankamıza tabiri caizse “çökmeye” çalışıyorlar, oraya para yatır. Adam da gidip iyi niyetiyle bunu yapıyor. Bunu anlatmamın sebebi şu: Eğer bir kandırılmışlık ilişkisi bahşedeceksek FETÖ’ye dair böyle insanlara bahşetmeliyiz. Diğer “kandırıldım” söylemleri bir özür ya da siyasi özeleştiri değil, suç itirafıdır. Bunu böyle gören yargı mensuplarının da suçlu olduğunu düşünüyorum. Suça ortaklar ki bu noktadan ilerleyip bir soruşturma açmıyorlar. Hâl böyleyken suçlusuçsuz gibi kavramların da iç boşalıyor. n Bu bahsettiklerinin hepsini en kibar tabiriyle “adalet duygusunun incinmişliği” başlığı altında toplayabiliriz sanıyorum... n Evet ama bu durum sadece bu zamana özel değil. Yargının içine düştüğü rezil durumu Yıldız Saray Mahkemeleri’nden başlatmak mümkün. Olağanüstü dönemlerin yargısı hep böyle olagelmiştir. Bu topraklarda her zaman iktidarı elinde tutup devlet aygıtının ceberrutluğunu karşıt gördüğü insanlara yöneltmekte mahir olanlar, hep bir düşman algısı yaratmış ve onlara yargı eliyle hiza vermeye çalışmış. Geçmiş ve bugün arasında kıyas yapmak ise elbette mümkün. Devlet Güvenlik Mahkemeleri üyeleri bile tek merkezli düşünen insanlardan oluşmuyordu. Mahkemeler daha iyiydi demek istemiyorum elbette ama bugün gelinen noktada herkesin siyasal iklim karşısında diz çöktüğü, teslim olduğu bir yargı atmosferi var. Bunu da bile isteye yaptılar. Fakat yine de bu topraklarda kötülüğün çok derinlere inmediğini düşünmek, umut etmek istiyorum çünkü tam tersi durumda pek çok insan gibi benim de burayla bir duygusal bağım kalmayacak. n Senin gibi her dönemin suçlusu olmak ne hissettiriyor peki? n Çok güçlü hissettiriyor. n İtham Ediyorum / Ahmet Şık / Kırmızı Kedi Yayınevi / 160 s. KITAP 1321 Haziran 2018 HAZİRAN 2018 Araştırma İnceleme, 328 sayfa Konu: Doğrudan doğruya sağlığımız! Türkiye’nin sağlık sistemi, uzun süredir, birçok kamu hizmeti alanında olduğu gibi piyasalaştırma yönünde dönüşüyor. Bir kamuözel ortaklığı modeli olarak devreye giren şehir hastaneleri, bu dönüşümün yeni ve kapsamlı bir aşamasıdır. Şehir hastaneleri modelinin ekonomipolitiği nasıl işliyor, iktisadi ve malî etkileri nedir? Hukuki çerçeve nedir, şehir hastaneleriyle ilgili açılan davalar nasıl bir seyir izliyor? İstihdam koşulları nedir, sağlık çalışanlarını neler bekliyor? Hastaları neler bekliyor; tıbbi gerekliliklerden çok “müşteri memnuniyetini” gözeten sistemin etkileri neler olacak? Ankara, Mersin, Adana, Yozgat, örneklerinde, Türkiye’nin sağlık sistemiyle ilgili, ürkütücü bir sağlık taraması… Eriş Bilaloğlu, Sedat Çal, Uğur Emek,Özgür Erbaş, Bayazıt İlhan, Ali İhsan Ökten, Sabri Öncü, Kayıhan Pala, Mustafa Sönmez, Çiğdem Toker, Raşit Tükel, Ful Uğurhan, Cavit Işık Yavuz ve Halis Yerlikaya’nın katkılarıyla. www.iletisim.com.tr iletisim@iletisim.com.tr vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimyayin twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin