27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir siyasi polisiye Yasalarla ya da hukuk kitaplarıyla değil, adalet duygusuyla iş yapan görevlilerin önemini anlatan “Ucuz Ölüm”de, klasik bir polisiyede olması gereken her şey mevcut. Bunun yanında Rıza Kıraç, esprili ve sürükleyici bir polisiye içinde bugünün hemen her konusunu cesurca ele alıyor. Karakterler üzerinden ironi dolu son yılların siyasal portresini çıkartıyor. A merika Birleşik Devletleri’nde 19191933 arasında ülke çapında içki yasağı konulmuştu. İçki içmek, satmak, bulundurmak, satın almak, üzerinde taşımak yasaktı. Bu dönem “yasaklanma çağı” olarak bilinir ama yasaklar içki satışının (sadece New York’ta beş binden, otuz bine çıkmıştı yasa dışı satış yerleri) ve organize suçların artmasına neden oldu. Yine bu dönem, organize suçları anlatan “Hardboiled” polisiye türünün doğuşunu sağladı. Katı pişmiş anlamına gelen İngilizce “Hardboiled” sözcüğünü, “pişkin” ya da “kaşarlanmış” olarak çevirebiliriz ama daha yaygın olarak hem de daha geniş bir yelpazedeki polisiyeleri ele alan ucuz roman deyimi de kullanılıyor. “Pişkin” bunların arasında en sevdiğim deyim, bu hafta okuduğum polisiye de tam bir pişkin! Rıza Kıraç’tan Ucuz Ölüm (Doğan Kitap). Bu yazıda da “Hardboiled” yerine “Pişkin” deyimini kullanmak istiyorum. PİŞKİN Mİ PİŞKİN Bu türden romanlarda tam da adı gibi pişkin dedektif kahraman vardır. Küfürlü konuşan, silah kullanan, güzel kızlarla flört eden, sert yumruklarla kendini savunan, içki seven, en zor anlarda espri yapan bir tiplemedir. Bu türün en bilinen örneği dedektif Sam Spade’i, Dashiell Hammett’in romanlarından biliriz. Diğer ünlü dedektifler Mike Hammer, Philip Marlowe ve Lew Archer gelir akla. Hepsi en kritik anlarda bile hınzır ve sevimlidir. Bu türün tipik kahramanı organize suçlarla boğuşurken kendi hayatı tehlikeye girer, ardından da suçlularla işbirliği yapan bir emniyet ve hukuk sistemi ile yüzleşmesi gerekir. Aslında bir bakıma antikahramandır bunlar; sisteme karşı çıkar, birisini konuşturmak için yasal olmayan yollara başvurur, kendi adalet anlayışlarıyla hareket eder... Rıza Kıraç’ın daha önce okuduğum romanları polisiye türünde değildi. Ucuz Ölüm, sözünü ettiğim türün çok güzel bir örneği. Başkahraman Fırat, tam bir “pişkin” kurgu kahramanı. Emniyet müdürü yardımcısıyken dört yıl önce görevden el çektirilmiş, yargılanıp hapse atılmış bir polis; şimdi ise kendi kurduğu bir güvenlik şirketinin başında ve yanında kendisiyle birlikte hapis yatan, işten atılan eski elemanları çalışıyor. Yüz yirmi kiloluk iri gövdesine rağmen çevik biri ve çabuk sinirlenmesinden anlaşılacağı gibi muhtemelen yüksek şekeri var ama o buna rağmen bulduğu her fırsatta viski ve bira içiyor. Ucuz Ölüm’de klasik bir polisiyede olması gereken her şey mevcut. Roma nın ilk satırlarında başkahraman Fırat’ın bekâr ve yalnız bir erkek olduğunu anlıyoruz. Fırat’ı on yıl önce terk edip paralı bir avukatla evlenen eski sevgilisi, hâlâ çok çekici Elif, bir gün ağlayarak ofisine geliyor. Kayıp kocasını bulması için Fırat’a yalvarıyor. İlk başta bu işi almak istemese de Elif’e sonunda söz verir ve sözünden asla dönmeyecek bir adam olduğu için çok tehlikeli bir iş olmasına rağmen her şeyi göze alır. Bu arada aslında Fırat acılı bir kardeştir de. Tarihimizin en ölümcül bombalı saldırısında, 10 Ekim 2015 Ankara Barış Mitingi’ndeki saldırıda ölen yüz yedi kişiden biri, ikiz kız kardeşi Dicle’dir. Romandaki olaylar bu korkunç saldırıdan yaklaşık iki ay sonrasında başlar. Fırat’ın Dicle’ye olan sevgisini zaten isimlerindeki bütünleşme duygusuyla anlarız ama aile portresinde bir anneden söz edilmediği için Dicle’nin önemi iyice çıkar ortaya. Fırat’ın annesinden söz edilmez ama hiç anlaşamadığı, iktidar partisinin milletvekili, karanlık işlere bulaşmış, sevgisiz bir babası vardır. Fırat, kardeşinin ölümünü araştırmadığı için babası üzerinden iktidarı eleştirir. CESUR BİR ROMAN Olayların akışı içinde Fırat, eski sevgilisi Elif’in kocasının kaybolmasıyla kız kardeşinin ölümü arasında bağlantı olduğunu keşfeder. Bunca karmaşık görünen olaylar aslında bizlerin her gün gazetelerden okuduğu, bildik bir hikâyedir. Saadet zinciri kurup memur ve işçilerden para toplayan Müslüman cemaatleri, devlet içindeki paralel yapı, hapisten çıkmasına göz yumulan katiller, satın alınmış savcılar ve polisler ve daha birçoğu… Kıraç, esprili ve sürükleyici bir polisiye içinde bugünün hemen her konusunu cesurca ele alıyor. Karakterler üzerinden ironi dolu son yılların siyasal portresini çıkartıyor. Örneğin, görevden alınmış bir polisin eşi, “Bana en çok koyan bir zamanlar bize saygıda kusur etmeyen eşimin mesai arkadaşları şimdi yüzüme bakmıyor” diyor. Emniyette görevli bir polis ise eski amiriyle karşılaştığında “Başımızda siz varken yaptığım işten gurur duyuyordum, şimdi sizin gibi vicdanlı, insanı anlayan, insan gibi davranan amir kalmadı” diye açıklama yapıyor. Yasalarla ya da hukuk kitaplarıyla değil, adalet duygusuyla iş yapan görevlilerin önemini anlatıyor roman. Fırat’ın roman sonunda yer alan uzunca tiradında da bir kanun görevlisinin işini nasıl yapması gerektiğini bu temel adalet duygusuna bağlayarak anlatıyor yine “Benden öğreneceksin (…) işini nasıl yapacağını, nasıl yapman gerektiğini…” diye başlıyor Fırat ve önemli bir ders veriyor bugünün kanun adamlarına, eski meslektaşlarına: “Hukukun işlemediği yerde güçlü olanın baskın çıktığını size ben öğretmeyeyim artık!” Romanın kadın kahramanları da anlatıya renk katıyor. Fırat’ı da en iyi şekilde kadınlarla ilişkisinde tanıyoruz. Yazının başında dediğimiz gibi iyi bir polisiye, türünün iyi örneği ve hepsinden önemlisi, cesur bir roman. n 6 31 Mayıs 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle