09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PINAR SELEK’İN YENİ ROMANI “CÜMBÜŞÇÜ KARINCALAR” ‘Bu dünya bizi mutsuzluğa alıştırmak istiyor’ Pınar Selek’in yeni romanı “Cümbüşçü Karıncalar”, sistemin karşısına kendi barışçıl çözümleriyle çıkan ‘berduşların’; Paranoyaklar’ın hikâyesi. Acımasız gerçeklerin dünyasında kendi masallarıyla var olmaya çalışıyor Paranoyaklar ve yazarları Selek’e, bu dünyayla savaşın nasıl sürdürülmesi gerektiğine, bencilliğin ne denli tehlikeli olabileceğine dair pek çok malzeme veriyor. Pınar Selek de toprakla, tohumla, şiirle, vicdanla ve paylaşarak tekere nasıl çomak sokulacağının romanını yazıyor. “Cümbüşçü Karıncalar” göçlerle, sürgünlerle başkalaşan bir Avrupa kentindeki yeryüzü karıncalarının romanı; umudu ve mutluluğu pay etme kavgası... Selek’le yeni romanını konuştuk. ERAY AK [email protected] F ransa’da yaşıyorsunuz. Orada da sık sık politik ve bilimsel dergilere, gazetelere yazıyorsunuz. Fakat romanlarınızı Türkçe yazdınız hep. Yeni roman Cümbüşçü Karıncalar da öyle... Türkçeyle ilişkinizi merak ediyorum. Daha da önemlisi edebiyat dilinizin Türkçe olması sizin için nasıl bir anlam taşıyor? n Yurtdışına çıktığımdan beri sürgün psikolojisinde olmamaya çalıştım. Dolayısıyla buradaki mücedelenin, üretimin; kısacası buradaki hayatın bir parçası, öznesi olmaya... Hâliyle dolaşır, bir şeyler yapıp ederken yabancı dille ifade ettim kendimi. Hem düşünsel hem de eylemsel alanı bütünleştirmeye çalıştığım için sürekli üretmeye çalışıyorum. Fransızca yazıyorum. Gazete ve dergilerde; bilimsel, politik, enformatik konularda sürekli kalem oynatıyorum. Fakat edebiyat konuşmaya başlayınca Türkçe beni kendine çekiyor. Garip bir duygu. Fransızcam zayıf değil, belki kelimelerle Türkçe kadar oynayamıyorum ama sonuçta Fransızcada da bunu yapabileceğimi biliyorum. Bana burada gerek yayınevim, gerek okurlar romanlarımı neden Fransızca yazmadığımı sorduğunda; kalbimin Türkçe konuşmaya devam ettiğini söylüyorum. Beynim çok dilli ama kalbim değil. Bu beni mutlu ediyor. İnsanın diliyle bağı, kendi müziğini bulmasıyla da yakından ilişkili. Ben Türkçeyle kurdum müziğimi ve kıyfet değiştirir gibi dil değiştirmek olmuyor. Başka bir müziğe geçmem zor. Aynı zamanda bu benim zenginliğim. Edebiyat, benim çocukluğuma dönüşüm gibi oluyor. n Sık yolculuk yaptığınızı biliyoruz. Ama bir de romanınızın bir yolculuğu var... Romanınızla geçirdiğiniz zihninizdeki ve kaleminizdeki yolculuk nasıl bir süreçti? Bir yazarın, kurduğu dünyayla ilişkisini öğrenmek için soruyorum bunu... n Bataklığın içindeki tohumları, hatta bu tohumlardan çıkan küçük bahçeleri keşfetme yolculuğu benim şimdiki hâlim. Gittikçe yoksunlaşan, çirkinleşen yer kürenin dibinde geniş yollar açan bir sürü karıncayla karşılaşıyorum. Bildiğimiz, la Fontaine’nin aşağıladığı karıncalar değil ama ağustosböcekleriyle karışmış; şarkı söyleyen, neşeli, yardım sever ve çalışkan... Onların ülkeler arası açtıkları yollarda hiçbir yerde görmediğim yaratım süreçleri var. İletişimsizliği örgütleyen iletişim aygıtlarına değmeden ve devletlerin sınırlarını aşarak zenginleşen divaneler. Zannettiğimizden de çoklar, üstelik. Aklıma, Hrant Dink’in katilinin yıllar önce beynime kazınan sözü geliyor: “Akıllı ol!” Bu söz küresel kapitalizmin de düsturu. Bize “akıllı” olmayı, yani boyun eğerek yolunu bulmayı dayatıyor. Bu yolun dışına çıkanlarla karşılaşmış olmak, benim şansım. “HEGEMONYA ZAYIFLIYOR” n Cümbüşçü Karıncalar ile kurduğunuz küçük bir ütopya aslında, yanılıyor muyum? Doğal besinlerini üretip tohumlarını gizlice yaymaya çalışan bir topluluk söz konusu. Fakat birilerinin düşü diğerlerinin kâbusu olmaya namzet her zaman. Neden ütopyalar yasak ve tehlikeli? Ayrıca neden ütopyaları distopyaya çevirmeye çalışanlar hep var? n Bu çok güzel sorunun cevabı da çok basit. Hepimiz biliyoruz. Çünkü bu dünya bizi mutsuzluğa alıştırmak istiyor. Her şeye rağmen mutluluğun mümkün olduğunu düşünmek tehlikeli yani. Uyumsuzluk başlıyor o zaman. Hegemonya zayıflıyor... n Roman da bu anlmada ikili bir yapıya sahip değil mi? Ütopyanın alttan alta kurulduğu ve tehlikeye düştüğü dilimler olarak... n Tehlikeye düşmesi ütopyasının gücüne bağlı. Bizim ülkemizde bunun örnekleri fazlasıyla var, öyle değil mi? Fransa’da da var. Notre Dame des Landes bölgesindeki havaalanı projesine karşı, topraklarını savunan çiftçilerin şiddetsiz direnişi, şu anda, biz bu söyleşiyi yaparken şiddetle bastırılmaya çalışılıyor. Neden? Birincisi yurttaşlar devletin bu BÜYÜK projesini GEREKSİZ buldukları için. İkincisi de >>bu toprakları ortak mülkiyete dö nüştürmeye çalıştıkları, yüzlerce 12 31 Mayıs 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle