Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“KANLI TOPRAKLAR”DA DÖRT BEKÇİ OKURLARA Orhan Kemal’in bekçileri ‘Cümbüşçü Karıncalar’ Murtaza karakteri sadece Orhan Kemal’in değil, Türk edebiyatında bekçi denilince akla gelen ilk karakterdir diyebiliriz. Ancak, Orhan Kemal’in bir başka Çukurova merkezli romanında, ayrıntıda onları görmemizi bekleyen dört bekçi daha var. MAZLUM VESEK O rhan Kemal, Kanlı Topraklar’daki bekçi karakterlerini birer paragrafta âdeta bir başka romana malzeme olabilecek bir anlatımla ortaya koyuyor. Bekçilerin özellikleri kendilerini aşan çözümlemelere imkân verecek derecede güçlü ve derin. Gelin, bu dört bekçinin izini sürelim. Fabrika sahibi Nedim Ağa’nın karşısında sıraya dizilen fabrika bekçileri önce bir bütünün parçası olmaktan ileri gelen özellikleriyle tanıtılıyor: “Fabrikanın kalın dört duvarının ardını bütün gece dolaşıp içeriden dışarıya herhangi bir hırsızlığın olup olmadığını kontrol eden, boyunları saatli dört bekçiydiler.” Burada vazifeleri nedeniyle aynı cümle içinde anlatılan bekçilerin henüz ayrıt edici bir özelliği yok. Yazar, devamında sadece görevleri ile ilgili aynılığı aktarmakla yetinmiyor. Kıyafetlerini anlattığı devam paragrafta bütünün anlatımının devam ettiğini görürüz. Bu sefer cümlenin asıl kurucusu kıyafettir: “Fabrika dokuması kahverengi pamukludan, mahalle bekçilerininkini hatırlatan dik yakalı elbiseler giymişlerdi.” Bu cümlede, “mahalle bekçisi” ifadesine dikkat edelim. Fabrika içindeki bir görev, sokakta, yani daha geniş bir ahaliye hizmet eden bir göreve de atıfta bulunularak anlatım güçlendiriliyor. Mahalle bekçiliği, dönemine göre otoritenin sokaktaki ifadesidir. Otoriteye değinmişken, bu cümlenin devamında dört bekçinin otorite karşısındaki beden dili aktarılır: “Uykulu gözlerle ağanın karşısında boy sırasına geçip, esas vaziyette, put kesildiler.” Yorgunluğa, uykusuzluğa rağmen, adeta askerî bir mantıkla hareket edildiğinin ifadesi olan bu cümle, birazdan okuyacağımız alıntılarda, tek tek ayrı dünyaları ve dertleri olan bu dört bekçinin aslında ‘emek’ ve ‘otorite’ anlamında aynılaşan davranışlarıdır. Nedim Ağa, bekçilerin yüzüne bakmadan işini uzattıkça uzata dursun, yazar askerî nizamla dizilen bekçileri yine aynı askerî ni zamla anlatır ve“sağdan birinci” diyerek başlar. “Dört bekçiden sağdan birincisi, en uzun boylularıydı. Fabrikanın kuzeyine düşen duvarı beklerdi. Geniş omuzlu, çok büyük kulaklı biri. Ellisinde yoktu daha.” Buraya kadar bekçinin vazifesi ve bedensel özellikleri tarif edilir ve yavaş yavaş kişilik özelliklerine ve yaşamına geçilir. “Sekiz çocuğunun beşini toprağa vermiş, ikisi fabrika çırçırlarında işçi, sonuncu da ilkokulun üçüncü sınıfında, zeki, ateş gibi bir kızdı ama, babası farkında bile değildi bunun.” Paragrafın sonunda bekçinin bilinç düzeyini ve ufkunu ortaya koyan bir cümleyi okuruz: “Bu yalan dünyada onun tek sevdiği, tek dikkat ettiği, tek bağlandığı ve tek övündüğü şey, bilek kalınlığındaki kırçıl bıyığıydı.” MİZAHİ BİR DİL İkinci bekçide yazar, bu sefer memleket ile başlar. “İkinci bekçi İşkodralı. Fabrikanın güney duvarını beklerdi. Birincinin aksine, çok zayıf bir köseydi” İşkodra, Arnavutluk’un eski yerleşim yerlerinden. Diğer bekçilerde de okuyacağımız üzere, Arnavutluk ve diğer Rumeli göçleri bize, genç Türkiye’nin emek gücü hakkında ipucu verecek. Yazar, memleketi belirttikten sonra bekçinin görev yerini belirtiyor. Ardından ilk bekçiyle ikinci bekçi karşılaştırılması yaparak, anlatımın bir başka imkânından faydalanır. Devam cümlesinde yine bekçinin bilinç düzeyi ve kişiliği hakkında bize bilgi verir. Tabii, mizahi bir dil kullanır: “Şu anda kendini dünyanın en talihsiz adamı sanıyordu. Çünkü boynundaki kontrol saatini gece yarısını iki dakika geçe kurmuştu. Oysa, tam on ikide kurması gerekirdi!” Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bekçilerin iş düzeni askerî disiplini andırır. Bekçinin saatini iki dakika geç kurması üzerine ya şadığı kaygı da bu disiplinden ve otorite karşısındaki korkudan ileri gelir. Üçüncü bekçiyle devam edelim: “Üçüncü, Saraybosna’nın Banyaluka kasabasından.” Yine az önce söz ettiğimiz gibi bir Balkan göçmeni. Yavaş yavaş Çukurova’daki işgücü hakkında fikir sahibi oluyoruz. Yazar, yine fiziksel özelliklere geçiyor: “Avurtları çökük, ama bıyıkları vardı.” Bu cümlede de bıyıktan ve köselikten yola çıkarak ilk iki bekçi ile ilgili bir karşılaştırma söz konusu. Dördüncü ve son bekçiye gelince... “En kısa boyluları olan dördüncü bekçi Zağralıyıdı.” Zağra, Türklerin yoğun yaşadığı bir Bulgaristan kenti. Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza’sı Yunanistan’ın Alasonya kasabasındandı. Bereketli Topraklar Üzerinde romanındaki fabrika bekçisi Arnavut’tu. Buradaki dört bekçiden üçünün memleketi Balkanlar... Dünya savaşları ve cumhuriyetin kuruluşundan sonra şekillenen demografik yapıda, bazı işlerin özellikle hemşerilik, göçmenlik gibi sosyolojik kavramların da etkisiyle aynı coğrafyadan gelen insanlar tarafından yapıldığı anlaşılıyor. Devam edelim... “İriyarı, güçlü kuvvetli. Sivri burnunun ucu keyifli keyifli parlıyor, gözleri gülüyordu. Kızını geçen hafta bir peşkirciye (havlucu) yüz elli liraya satmış, paranın kırk lirasını önceden almış, bugün imam nikâhından sonra kızı teslim ederse, artakalan yüz on lirayı da alacak, Kuruköprü’deki kebapçıda kana kana rakı içecek. Daha dört kızı vardı!” İlk üç bekçinin hikâyesi kadar çarpıcı olan bir bölümde, yazarın sesi biraz daha yüksek çıkar. İlk bekçinin kızına karşı duyarsızlığının çok daha üst perdesi var burada: Satılan kızlar ve babanın tutumu. Savaşın sebep olduğu göçlerle dolu bir zamanda ve coğrafyada yaşanılan bir gerçekliktir, anlatılan. n Kanlı Topraklar / Orhan Kemal / Everest Yayınları / 378 s. P ınar Selek’in yeni romanı “Cümbüşçü Karıncalar”, sistemin karşısına kendi barışçıl çözümleriyle çıkan ‘berduşların’; Paranoyaklar’ın hikâyesi. Acımasız gerçeklerin dünyasında kendi masallarıyla var olmaya çalışıyor Paranoyaklar ve bu dünyayla savaşın nasıl sürdürülmesi gerektiğine, bencilliğin ne denli tehlikeli olabileceğine dair pek çok malzeme veriyorlar yazarları Selek’e. Selek de toprakla, tohumla, şiirle, vicdanla ve paylaşarak tekere nasıl çomak sokulacağının romanını yazıyor. Eray Ak, Selek’le yeni romanını konuştu. “Edebiyatta Eleştirinin Özeleştirisi”nin sayfaları boyunca yapılan yolculukta dimağınıza yerleşenler sadece edebiyatla ilgili değil. Kitap, edebiyat ve eleştiri üzerinden aslında insanın yaşam biçimi açısından da çok şey söylüyor. Ayşegül Tözeren’in kitabını Sevim Gezgin tanıtıyor. Walter Benjamin’in “tarihî belge” olarak sakladığı ve Gershom G. Scholem’in araştırmaları sayesinde “Mektuplaşmalar 19321940” adıyla yayımlanan; 1930’lar Avrupası’nda entelektüel başkaldırının simgesine dönüşen mektupların özelliklerinden biri, zamanının tanığı olan ikilinin o zor koşullar altında kalem oynatması. Ali Bulunmaz değerlendirdi mektupları. “Duino Buluşması”, Bedirhan Toprak’ın son dönem şiirlerini bir araya getiriyor. Kitabını Rainer Maria Rilke’nin ‘Duino Ağıtları’yla Türkçe bir konuşma olarak niteleyen Toprak’la şiirleri ekseninde yaşama bakışını konuştuk. Bol kitaplı günler... KITAP İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Editörler: Ali Bulunmaz, Eray Ak l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Direktörü: Deniz Tufan l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 331 Mayıs 2018 turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap