09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aklın sınırsızlığı: Bilimsel ütopya... Ütopya, kurmacanın kendine özgü dalı olmayı sürdürüyor. Ne var ki fantastik edebiyat, yaygın ilgi görürken bilimle içli dışlı ütopya yapıtları görece geride duruyor, yazarlar da pek yönelmiyor alana. Oysa kışkırtıcı bir aydınlanma sanatı bilimsel ütopya. E debiyattan tiyatroya, sinemaya, müzikten resme bütün sanat dallarıyla türlerinde 1950’lere dek gelen gelenekçi kavrayışın bu tarihlerde geçirmeye koyulduğu köklü değişimdönüşümler, farklı uçlara yönelik evrilmeler üzerinde, bunları bütün olarak ele alıp değerlendiren, söz konusu alanları kucaklayıp kapsayan çok boyutlu çalışmalara pek rastlanmıyor henüz ne yazık ki. Oysa öteki sanatları bırakalım yazınımızda halka dönük tefrika geleneği ardılı duygulanımcı, tüketimci nitelikte örneğin aşk romanı, tarihi roman büyük patlama içindeyken Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal, Yusuf Atılgan, Oktay Akbal, Yaşar Kemal vb. yazarlar romanımızda mimari yapıyı yine de değiştirmeye koyulmuştu aslında. 1950 Kuşağı yazarlarının da alana katılımıyla farklı damar üzerinde bir gelişme başladı romanımızda. ÖYKÜDENLİK... Murat Darılmaz; ‘Cinayet Mahalline Davet’… M urat Darılmaz, ilk kitabı Yola Düşen Gölge’yle (2010) öykücülüğümüzde sesini duyurabilecek imza olarak kendini kabul ettirmişti bana göre. Bu öyküler, ciddiye alınması gereken bir yazarı imliyordu. Ardından gelen Akşam Olur Karanlığa Kalırsın (2016) adlı ikinci öykü demetiyle de bu konumunu korudu, yer yer aceleye getirilmiş kimi örnekler de barındırsa yapıt. On yıldan daha kısa sürede Murat, bu kez üçüncü öykü kitabıyla buluşturdu okuru: Cinayet Mahalline Davet (MedaKitap, 2017). Önceki iki kitabında kimi öykülerle örtüşür nitelikte örneklere bu öykü demetinde de rastlıyoruz elbette Murat’ın. Sözgelimi “Konser”, özellikle dönüştürümüyle dikkati çeken, neredeyse unutulmaz bir öykü olarak katılıyor [email protected] www.sadikaslankara.com 1980 sonrasında, özellikle de 1990’larda, fantastik edebiyatın, polisiyenin 1950’leri anımsatan bir hareketlenmeyle alabildiğine geliştiği, seçkin örneklerle zengin bir dağara ulaştığı, böylece yazınımızda yeni bir birikimin daha ortaya çıktığı söylenebilir. Ne var ki bu kez de bilimle içli dışlı kimi ütopya yazarlarının alana değgin yoğun katkıda bulunduğu hâlde doğrusu tam olarak yerli yerine oturtulamadığı görülüyor, böyle olunca da karşılığını alamıyor sanki yazar. Bu yazarların hemen başındaysa Mehmet Zaman Saçlıoğlu geliyor. Onun, Kader Yıldızı başlığı altında ilk cildini okuduğumuz Pars (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017) adlı yapıtı, roman sanatımızda bilimsel ütopyaya bir kez daha göz atmayı gerektiriyor. MEHMET ZAMAN SAÇLIOĞLU ANLATISINDA BİLİMSEL ÜTOPYA… Mehmet Zaman, öyküleriyle anlatılarında, dirençli bir yaklaşımla kararlılık içinde sürdürdüğü, özellikle bilimsel bağlamda kurduğu ütopik evrenlere dayalı biçemsel yaklaşımıyla aslında ta en baştan bu yana dikkati çeken bir ad. Ütopyanın, yenilenebilir dünya algısı, kurgusu içinde düşünülmesi durumunda farklı bir damara karşılık geldiği de ortada onun. Hemen bütün metinlerinde gizil bir damar gibi dolaşan, yazınımızın farklı iki adı Sabahattin Kudret Aksal’la Melih Cevdet Anday ikilisi, bir yazar olarak Mehmet Zaman Saçlıoğlu coğrafyasını, niteliksel değerini ele vermeye yetiyor zaten. Gerçekten de Saçlıoğlu, bilimle felsefeyi, bütün güzel sanatları, estetikle etiği, şiirinin de rüzgârını arkasına okumalarımıza. “Davet”, “Öğle Rakısı”, “Amy”, “Çıkış Noktası” gibi dikkat çekici örnekler de yok değil. Ama bu arada “Kahvehane”, “40. Kat” gibi üçüncü kitap için görece hafif kalacağı kestirilebilecek örnekler, ister istemez yüksekliğini düşürüyor yapıtın. Sözcük seçiminde özenli olması gerektiğini de anımsatmak gerekiyor bu arada yazara. Yine de okurunu boş çevirmeyen bir öykü kitabı ama Cinayet Mahalline Davet. İnsan ilişkilerinin en ince yerlerine, gösterip söylemeyen, ne ki kılıçtan keskin girişlerinden, dokunuşlarından ötürü özellikle üzerinde durulmalı yapıtın. n alarak yoğurup işlemede baştan bu yana ciddi hüner sergiliyor. Bu nedenle okurun, bir bilim, felsefe, sanat tarihi içinde gezindiği duygusu yaşadığı öne sürülebilir okuma ediminde. Bu çerçevede Mehmet Zaman Saçlıoğlu metinlerinin, süreç içinde dogmaya karşı bilimsel kuşkuyla donanmış bir okur birikimi ortaya çıkaracağı kestirilebilir pekâlâ. Nitekim örnekleme bağlamında onun, “Rüzgâr Geri Getirirse”, “Büyük Göz”, “Heykel”, “Topaç”, “Bir Başka Işık” vb. öyküleri anılabilir şuracıkta. Ama Beş Ada’yla (1997) birlikte kendi geçeneklerinin öteki görkemli eşiği İki ve Keçi (2010) özellikle alınabilir sürecin yansıtıcısı olarak. Yazarın bilimsel, felsefî, sanatsal ütopyayla içli dışlılığında âdeta doruk oluşturan bu iki yapıt, karşımıza çıkabilecek Mehmet Zaman Saçlıoğlu anlatılarındaki ütopyanın nasıl köklü bir yere sahip olduğunu da ele veriyor kuşkusuz. İşte Kader Yıldızı / Pars ise onun anlatısındaki bilimsel ütopyaya dönük yeni bir doruğu imliyor bana göre. ROMANDA BİLİMKURGUSAL KILAVUZLUK: “KADER YILDIZI / PARS” Yazar önsözde romanına, yanı sıra bilimkurguyla ütopyaya dönük yerli yerinde bir açılım getiriyor ama düz, sıradan bir anlatı olarak romana giriyor denebilir. “Ses duyduklarında renk de algıla(yan)”, “duyu ikiliği olan” “sinestezik”lerden Can’ı tanıyoruz ilk bölümde, ikinci bölümde Hipparkhos’u. Can, kurmaca karakter, Hipparkhos ise buna eklemlenen tarihsel kişilik. İki bin yılı aşkın bir zaman aralığında yaşananları, herhangi biçemsel oyuna başvurmadan olağan akışla, üstelik anlatımcı tutumla aktarıyor bize yazar. Kimi bölümler dışında bakışıma dayalı ikili dizilişle oluşturulan romanda, kurmaca karakter Can aracılığıyla bugünden geçmişe, Hipparkhos aracılığıyla geçmişi de aşar nitelikte geleceğe bakıyoruz. Kaderin, kişinin kendisine çizdiği bir yol olduğu bilinciyle. Anadolu parsı da bizi kendi doğamızla bütünlüyor. Öykülerindeki yoğunlaştırmadan uzak, daha yalın, hatta düz görünen roman, gerilimini, çatışmayı, bunların getirdiği çelişkiyi, fantastik düzlemde ama dramatik akslarda herhangi kaymaya, gevşemeye yol açmadan sonuna dek koruyor. Nitekim yalınlıktan pay alan duru bir serüven romanına dönüşüyor giderek. Bilimkurguyla ütopya da böyle değil midir zaten? Sonuçta ütopyayla bilimkurgunun, büyüyle fantastiğin örtüşmesine, eşzamanlı akışın sağladığı tartıma dayalı olarak ilgiyle, merakla takip edilen roman, saldığı estetik tatla da dikkati çekiyor. Bilime dönük merak duygusu uyandıran yazar, hemen her satırıyla kuşkunun yaşamdaki kışkırtıcı, ön açıcı, sıçratıcı yanlarına vurgu getiriyor. Böylelikle biz, bilimsel öngörüyle çakıştığı oranda “kader” olgusunun bilincine varıyoruz. Bu yanları, yapıtın baştan sona elden bırakılmamacasına merak duygusuyla bir çabuk okunmasını sağlıyor. Üstelik okuru yüreklendiriyor da. Mehmet Zaman, romanda büyüyle sarmaladığı estetiketik değerleri matematik denge üzerinde kaydırıp ileriye sıçratıyor. İlle böylesi nitelik taşıması gerekmese de okur yüreklendiren yapıtlara öyle kolayca rastlanmıyor. Ama Kader Yıldızı / Pars’ın bir özelliği de bu; okuru yüreklendirmek. Neye? Bilime, kuşkuya, araştırmaya, deneye… Bunlara dayalı bir dünya kurma hayaline, iradesine… İşte bir güzel roman Mehmet Zaman imzalı: Kader Yıldızı / Pars. n 18 31 Mayıs 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle