03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

FERRUH TUNÇ’TAN “BİR CÜMLE OLMAYA GELDİM” ‘Şiir, sözün hâlâ mihenk taşı’ Ferruh Tunç, dördüncü şiir kitabı “Bir Cümle Olmaya Geldim”le tekrar okurla buluştu. Tunç’la yeni kitabını ve ‘yeni dünya’da sözün ederini konuştuk. BANU KURT A hmet Telli’nin yorumuyla şiirlerinizde hep bir zaman ve mekân arayışı var. Kitabın açılışındaki ‘Hipotez’de “Pusulanın göstermediği bir yer var / yolum oraya benim” diyorsunuz. Yolculuk ne sizce; nereye ya da daha ne kadar yolunuz var? n Yolculuk; mekân ve zamanla rutin dışında bir kavuşma, kucaklaşma... Yadırgamayı, şaşırmayı, ayrılmayı, kavuşmayı ve yakın ağırlıktaki duyumsal estetik var oluş kategorilerini öylesine güçlü barındırıyor ki insan hayatında temel ve şiirsel bir metafor oluşu bundan. Sembolden çok ötelerde... Bu nedenle, yolculuğun neyi ifade ettiği sorusu şiirsel bağlamda kalarak kolay cevaplanamaz. İnsanın, bildiği ile duyduğu arasındaki mesafenin kısaldığı, birinin ötekine dönüştüğü özel bir var olma hâli yolculuk... n Okurun da eşlik ettiği ve dönüştüğü bir yolculuk bu aslında. Ne bulacağız bu yolculuğun sonunda? n Yolculuğun sonunda bir şey bulunamaz. Bu soruya en güzel cevaplardan biri ‘İthaka’ şiirinde veriliyor. Nostos’un ne ya da neresi olduğunun yanıtı da var burada: “Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka/ o olmasa, yola hiç çıkmayacaktın / ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka” (Konstantin Kavafis / Çev. Cevat Çapan). Benim yurdum evren, Samanyolu, doğu, batı, kuzey, güney, Türkiye, Antalya... Bazen bakar göremem, bazen sıkı sıkı sarılırım. “BÜTÜN SANATLARIN ANASI ŞİİR” n Bir cümle olabilmek için nice cümleler kurup sözü yontarak başka şiirler çıkarıyorsunuz. Dönüşüm henüz bu kadar sıradanlaşmamışken bile mese la Hegel, şiirin gerilediğini yazmıştı, de meşruiyetini ve Sartre sözcüklerin gücünü kaybettiğini saygınlığını temsil savunmuştu. Sizce şimdi söz nerede etmiyor. Gerçekte duruyor? ise bugün de şiir, n Tarih boyunca söz bir yandan bütün sanatların çoğalıp zenginleşirken güçleniyor, bir anası olarak her yandan da yayılıp sığlaşarak değeri zaman ayarı bozu düşüyor ama çağ dönümlerinin hemen lan sözün mihenk ardından sürecin bu ikili karakteri taşı olmayı sürdü daha fazla fark ediliyor. Geride bıra rüyor. Az duyulduğuna bakmayın. Bir kılan bir çağda içten içe değişen söz Cümle Olmaya Geldim’i; şiiri sözüm ayarı, çağ dönümünün ardından deyim ona geride bırakmış, bu değersiz söz yerindeyse birden bire gövdeleşip çokluğuna, “şiirin verdiği ayar” hizası resmîleşiyor. Böyle zamanlarda, hem na girmek iddiasıyla yazdım. görece eski istikrarın hem de yeni n ‘Otantik’ başlıklı şiir, estetik eşiği “devrimci” durumun sözcüleri ve ta mi bildiriyor bize? raftarları oluyor. Yalınkat bir saflaşma n “Şiirimiz restore edilmemiştir” değil ama. Bu ikiliğin her ikisi de aynı dizesi yine kitaptaki bir başka şiiri bünyede, biri daha ağır basmak üzere (‘Restorasyon’) yankılayarak şiirin, “şiir bulunabiliyor. Hegel’in ve Sartre’ın gibi”den ayrımına işaret ediyor olmalı; sözleri bir göreceliliğe işaret ediyor bu şiire benzerken şiirin yerine geçenden bakımdan. Evet, bugün de (postmodern korunma refleksine... Restorasyon bir dönemde ya da küreselci neoliberal çeşit manipülasyon çünkü. Şiir dili, baş emperyalizm döneminin sonuna ge ka dillere ait ikilemlerin, açmazların ve lindiğini sezdiren günlerde) karşılığı yasakların yok saydığı anlama, kavra olmayan parayla kendini zengin ilan ma ve deneyimleme kanalları açar insa edenler kadar, benzer bir kurnazlık ve na. Ahlakçılıkla, sofulukla, çıkarcılıkla, vicdansızlıkla edinilmiş söz bolluğuna sığ politik ilgilerin taraftarlığıyla me bakıp kendini şiirin ötesine geçmiş safeli durur. Dile dönersek şiir; aslına hissedenler çoğunlukta. Ama bu hem rücu ya da baştan ve bambaşka yaratma insani gerçekliğimizin bütününü hem ikileminin sıkıştırdığı alanı açar. “Aslı gibi” değil, “asılsız da değil”, “asıl” kalarak zaman içinde ye niden doğuşunu sürdürür. n Dil nasıl olmalı, ne anlat malı? Şiirde vaaz, propaganda, reklam dili nasıl tehdit ediyor bizi? n İhtiyatlı bir ifadeyle vaaz dinsel, felsefe ontolojik, reklam pazara ait, propaganda ise si yasiideolojik diller. Bunların dördü de son çözümlemede tek odaklı ve işlevsel. İşin il ginç yanı, tek odaklılıkları ile işlevsellikleri de çelişir çünkü bir başlarına başa çıkamazlar kendilerince yararlı sonuçlar üretmekle. Birbirlerini ama en çok da estetiğin dilini istismar, istila veya asimile etmeye yel tenirler ve bunu kısmen başa rabilirler. Estetik dilin de bu FOTOĞRAF: MURAT OKUR üçünden çoğunlukla teolojik, ontolojik ve zaman zaman da propaganda diline göçüp gömü lebilir Yani kısmen veya tama men üstünü örtebilir...   n Estetik dil göçtüğü, çök tüğü ve gömüldüğü zaman bir boşluk oluşmaz mı? Bu, estetik “Şiirin dilini vaaz, propaganda ve reklam diline karşı savunmak; ücradaki şiir dilini istismara, istilaya, asimilasyona karşı savunmaktır”. var oluş için gerekli mi? n Arsız ve istilacı bilme bi çimlerinden kurtarma, bunlar arasındaki iç mücadeleden farklı şekilde, var olanın yerine geçmeyi değil, yeniden bilme (hatta “başka” bilme) için boşluk yaratmayı gerekli kılar ister istemez. Bu boşluğu, estetik deneyimin boyutlanacağı “kültürel” ortam olarak nitelemek, sözü anlaşılır kılmak için göze alınacak bir analojidir. “ŞİİRİN DİLİNİ SAVUNMAK, ŞİİRİ ÜCRADAN ÇIKARMAKTIR” n Şiirin ve şairin tepkisi ne oluyor peki bu duruma; sözcükler mi sessizlik mi? n Hâkim bir çizgi olarak şair, şiirin ve estetiğin dilini olağanüstü dönüştürdü, ona özerk ve korunmuş bir alan yarattı. Ama bu, aynı zamanda şiirin hayatın büyük bir alanından çekilmesi pahasına oldu. “Hayat buysa ben yokum” dedi şair. Şiirin; dilini, formunu ve kendisini ücraya çektiği bu dünyada, estetik dışında kalan bilinçler ise ücraya sığınamayıp yaşamdan uzaklaşamayacak insanların zihninde ve duyuşunda, ücradaki şiirin olanaklarını da kullanarak (istismar ederek) at oynattı. Şiirin dilini vaaz, propaganda ve reklam diline karşı savunmak; ücradaki şiir dilini istismara, istilaya, asimilasyona karşı savunmaktır ama bana sorarsanız daha da ileri gidip şiiri ücradan çıkarmaktır. n Ahmet Telli, kitaptaki ‘Uzun Hava’yı “Bu şiirden bize kalan; folklorik ve yerel bir tat yerine yerli ama evrensel yeni bir caz duygusudur” diye tanımlıyor. Sizce nedir bu yerel ve evrensel caz? n Caz, önce şarkı kalıplarının kırılması. İkincisi, müzik geleneği ile tümden kopuk olmayan bir doğaçlama. Üçüncüsü, mekânsal bir çıkış yeri var ve bunu ihmal etmeden başka kültür ve mekânları kapsayabiliyor. Uzun bir ırmak; yatağını tanıyan, akışın tadını çıkaran... Makamlar dışından başlayan bir “hâl” ama ilerledikçe önceden kararlaştırılmamış bir makama da dönüşebiliyor. Caz, modern şiir ya da modern şiir caz gibi. n ‘Uzun Hava’ sizce ne? n ‘Uzun Hava’, kitapta cazla en çok ilgili olan şiir. “Hem gelenek eskiden yapılan şey değildir ki...” diye biter şiir. Gelenek ve yenilik ikiliğini aşma denemesi denilebilir ona. Uzun havanın doğaçlamasına yaslanıyor, iki dizelik bir nakaratla parçaları birbirine bağlıyor, kendini sözün akışına bırakarak müziğin, çağrışımın götürdüğü yere gidiyor. O tonunu, bir yandan kitabı var eden yolculuklardan alıyor bir yandan da hayatımdaki ve hayatımızdaki eksiklikleri başka türlü bir varlığa dönüşen Metin Altıok, Behçet Aysan ve Ahmet Erhan’ın kaybına bir çeşit mersiye oluşundan. n Bir Cümle Olmaya Geldim / Ferruh Tunç / Everest Yayınları / 104 s. 8 8 Şubat 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle