02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] www.sadikaslankara.com ‘Öykü’nün hikâyesi... Şiire, romana “yeni” nitelemesi eklendiğinde kimsenin kafası karışmıyor. Tenkit denildiğinde de herkes eleştiriyi anlıyor. İş hikâyeyle öyküye geldiğinde değişiyor. “Öykü”yü “hikâye” karşılığı olarak alanlar da dâhil kafa karışıklığı sürüyor… Y ayın Yönetmenimiz Turhan Günay, yazılarımda “öykü” ile “hikâye”yi ayrı anlamlarda kullanışıma bakıp buna özgüleyeceğim bir kalem oynatma gerektiğini söyleyince durdum. Haklıydı Sevgili Turhan. 1980 sonrasında, özellikle 1990’lardan itibaren artık netleşmiş bir ayrımla “öykü”, “hikâye”nin karşısında almış başını, neredeyse dağlara çıkmıştı. Kimileyin anlamsal ayrışım yaşanırken bunu adlandırıp kavramlaştırmada yetersiz kalınıp gecikilebiliyor. Hoş, gündelik yaşamda “öykü” terimini, “hikâye”nin karşılığında kullandığımız bir gerçek. Ne ki 12 Eylül öncesinde buluğa ermiş olanlar bile gaydır gubbak kıvraklıkla Kenanist dile yanaşırken “öykü” sözcüğü, inadım inat “hikâye” karşısında aslanlar gibi ayakta dikiliyor. Attila Aşut, sürece dönük geniş özetleme ardından “eşanlamlı sözcük” olarak aldığı ikili için “öykü, hikâye sözcüğünün tam karşılığıdır” yargısına varıyor ilgiyi hak eden yazısında (Bak.: Çağdaş Türk Dili, Şubat 2011 sayı 276). MURAT GÜLSOY; “602. GECE / KENDİNİ FARK EDEN HİKÂYE”… Murat Gürsoy, Binbir Gece Masalları’nın “602. Gece”si için Borges’in öne sürüşünden kalkarak yapılandırdı Murat Gülsoy ğı incelemesinde Velásques’le André Gide’den geçip “mise en abyme” (sonsuza düşüş) terimine dönük geliştirmeler getirirken “yazınsal anlatı”nın da artık bir biçimde değişip dönüştüğünü, yazınsal olanın bambaşka bir yere geldiğini vurguluyor yapıtında (602. Gece / Kendini Fark Eden Hikâye; Can, 2009). Vicki Mahaffey’in Stanley Milgram’dan mülhem “İtaat Deneyi” çerçevesinde herhangi geleneksel metinde anlatıcısına körü körüne itaat edecek okurun, yazarla ilişkisi üzerine şunları söylemekten alamıyor kendisini Gülsoy: “İşte Mahaffey bu deneyi başlangıç noktası olarak alıyor… Her şeyi bilen … anlatıcının bakış açısından anlatılan realist hikâyenin okuru pasifleştirdiğini, yorum yapma konusunda bile okurun üzerinden sorumluluğu aldığını ve bu durumun da otoriteye kayıtsız şartsız boyun eğmeyi kolaylaştırdığını iddia ediyor (…) Anlatıcı son kertede metnin tanrısıdır, tasarım ona aittir; her şeye gücü yeten bir yaratıcının güvenli ve anlaşılır kozmosunda okur kendine sunulanla yetinir. Üstelik rahat eder. Çünkü alıştığı anlamda hikâye Feridun Andaç kalıpları kullanılır, beklentiler doyurulur, kahramanlarla özdeşleşen okur bildiği dünyanın kurallarının bir kez daha onaylanmasının huzuruyla kitabı kapatır” (37). Mahaffey’e göndermeyle “zorlayıcı edebiyat”ın, “zor metinler”in neden okunması gerektiği üzerinde de duran Gülsoy, “hikâye” ile “öykü” ayrımına girmiyor. Ancak onun bu çalışması aynı genetik kodlardan gelen öyküyü hikâyeden farklılaştıran nedenler üzerine ufuk açıyor, bir biçimde yapısal dönüşüm olgusunu gösterip ortaya koyuyor. Bu arada “metafiction” karşılığında “üstkurmaca”nın yetersizliğini öne sürüp “metakurmaca” terimi kullanmayı önermekten de geri durmuyor (74). Öyleyse anlatı biçimi olarak hikâyenin, “bilinebilirlik”, “ortaklaşalık”, öykünün ise “bilinemezlik”, “öznellik” gibi zıt temeller üzerine oturtulduğu söylenebilir. Nitekim Gülsoy’un seçici kurulunda yer alıp editörlüğünü üstlendiği “Açık Radyo ve Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi işbirliği ile hayata geçirilmiş”, onlarca hikâyenin yer aldığı Türkiye Hikâyelerini Anlatıyor (Can, 2017) seçkisi bunu pekiştiriyor. Ancak bu örnekler yaşanmışlıkları, anı havası yayan yapılarıyla öne çıkıyor. Bir yanıyla anı, günce vb. kimi anlatıları da hikâye içine katabiliyoruz öyküden farklı. Dil Derneği yayını Yazın Terimleri Sözlüğü gözden geçirildiğinde “anlatı”, “öyküleme” sözcüklerinin ne çok alana uzandığı görülecektir. Buna göre her romanın, filmin hikâyesi, hikâyeleri vardır, bunlar farklı öykülemelere dayandırılabilir. Buradaki hikâye, öyküleme yine farklı anlamlarda kullanılıyor. Söz konusu seçki için kaleme aldığı yazısını şu satırlarla bağlıyor Murat: “Her nasıl olursa olsun, bunlar bizim hikâyelerimiz…/ Yaşandılar, yazıldılar./ Anlatıldılar, anlaşıldılar./ Şimdi sıra paylaşılmalarında…” Bu satırlar da ele veriyor “hikâye”yle “öykü”nün farkını. Hikâye, anlatılabilen, anlaşılır olan, yanı sıra yaşantıya dayalı anlatı, oysa öykü anlaşılırlığı gereksinmeyen, yaşantıya dayanılmaksızın da kaleme alınabilen anlatı türü. Kendi üzerine kapanıp bilincine varan, ötekinden ayrılarak “kendini fark eden” tür ise hikâye değil, öykü. Yine de ister hikâye ister öykü olarak adlandırılsın veya doğrudan bu ad altında üretildiği öne sürülsün, verimlerin toptan “hikâye” ya da “öykü” olarak anılmasına da kulak yatkınlığımız olmalı. Ancak yazın kamuoyunda en azından çekirdek halkanın, nice farklı kavrayışa yaslansalar da bu iki terimi artık apayrı anlatılar karşılığında aldığı unutulmamalı. FERİDUN ANDAÇ; “ÖYKÜ YAZMAK HİKÂYE ANLATMAK”… Feridun Andaç da Öykü Yazmak Hikâye Anlatmak (2014; Eksik Parça, 2017) adlı yapıtında bununla örtüşen tutum sergiliyor. Zaten “çağdaş düzyazı geleneğinde öyküden söz edi(lecekse) eğer öyle çok uzaklara geri gitmeye gerek yok”tur. Nitekim bizde “öykücülüğümüzün dönüşüm / değişim çizgisi” için 1930’lar(ı), bugünkü oluşumu ortaya koyan “asıl ivme kaynağı” için de “‘40’lardan ‘50’lerin sonuna değinki süre(ci)” gösteriyor yazar. Andaç için öykücülüğümüzün tarihi oldukça yeni demek ki. Feridun, “evren, her an yazılmayı bekleyen birçok olay/ durum/ nesne/ gerçeklikle doludur,” saptaması getirip hikâyenin “sözlü olan aktarılan”, öykününse “yazılı olan yansıtılan” konum taşıdığını söylüyor (158, 159). Andaç’a göre öykü, “hayatı okuma biçiminizle okuduklarınızın sizdeki ayma anlarında gelip sizi bulan” türdür ayrıca (111). Bütün bunlar bize şunu söylüyor: Öykü soyundurmaz giyindirir, açmaz örter, söylemez susar, anlatmaz kurgular, özetlenmez yaşatır. Yazarıyla okurunu umursamayan görece bir akrostiş sanatıdır da denebilir sonuçta öykü için. Bunca sözün ardından 14 Şubat Dünya Öykü Günü’yle Sevgililer Gününüz şimdiden kutlu olsun efendim. n Not: “Öyküdenlik” bir sayılık iznini kullandı. İki hafta sonra tekrar okurlarımızın karşısında olacak. www.sadikaslankara. com ise her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. KITAP 198 Şubat 2018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle