Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MAURICE BLANCHOT’DAN “FELAKET YAZGISI” OKURLARA ‘Ertelenmiş ölüm’ün sınırlarında Maurice Blanchot’nun düşünsel birikiminin bir yansıması olan “Felaket Yazgısı”; parçalanmayı, kopuşu, acıyı ve yeni bir var oluşu anlatıyor. Diğer bir ifadeyle eldeki, yakınlaşma ve uzaklaşmaların kitabı. ALİ BULUNMAZ alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr H ayatını düşünmeye, eleştiriye ve yazmaya adayan Maurice Blanchot, edebi türler arasına çekilen sınırları yıkmaya uğraştı. Başarılı da oldu. Bu eyleme, “soru”yu ekleyen yazar, edebiyatın da (tıpkı felsefe gibi) hayatı sorgulayabileceğini, gerek kurmacalar gerek denemeler kaleme alarak savundu. Yazdıkları çoğunlukla dilin yapısı, sınırları ve suskunluğuyla ilgiliydi. Edebi, felsefi ve politik söyleminde hem çağdaşlarıyla tartıştı hem de geçmişin önemli kalemlerine göndermeler yaptı. Blanchot, dünyayı tersyüz etmeye uğraşır ve bilindik yollar yerine sapaklardan giderken saf hâlde bulunmadığını söylediği özgürlüğün, kölelikle kol kola girdiğini belirtmişti. Bu açıksözlülükle Wittgenstein’a “sataştı”; hakkında konuşulamayacaklar için daha fazla söze ihtiyaç duyulduğunu anlattı, sessizce. Blanchot’nun “sessizliğini” esrarengizliğe yoranlar olduğu gibi dilin sınırlarını zorladığını söyleyenler de çıktı. Her iki durumda da onun için okuma ve yazma önemli iki eylemdi. Hatta affına sığınanlar, bunu Blanchot’nun yazgısı diye niteledi. Yazarın düşünsel birikiminin bir yansıması olan Felaket Yazgısı; parçalanmayı, kopuşu, acıyı ve yeni bir var oluşu anlatıyor. Diğer bir ifadeyle eldeki, yakınlaşma ve uzaklaşmaların kitabı. UNUTMA VE HATIRLAMANIN TETİKLEYİCİSİ Blanchot, uzaklaşmayakınlaşma ve türler arası geçişler ile yeni bir var oluş izleğine uygun biçimde, Felaket Yazgısı’nı fragmanlar hâlinde kaleme almış. Kopuş ile yeniden doğuş arasında seyreden cümleler, olduğu gibi kalan ile harabeye dönenlerin birlikteliğini vurguluyor. Bir kez daha dil hassasiyetiyle, kavram kazısıyla ve ince işçiliğiyle yüzleştiğimiz Blanchot, felaketin hem kelime anlamını hem de ardındaki anlam öbeğini gündeme getirirken sözcüğün, sınırları ortadan kaldıran yönünü ifade ediyor. Blanchot, bilgisine ulaşma yollarını tartıştığı felaketin, buyurganlığını ve gücünü anlatmaya uğraşıyor bir bakıma; yaşama dâhil olduğu kadar ondan ayrık duran felaket, unutma ve hatırlamanın tetikleyicisi konumunda: İntihar etmek veya yaşamak bu iki uca denk geliyor. Ne olduğunu tam anlamıyla bilemediğimiz; kendisini bütünüyle bize açmayan felaket Blanchot’ya göre; öngörülemeyen dinginliğini ve önü alınamaz coşkusunu buradan alıyor. Mutlak sessizliğin mümkün olmadığını söyleyen Blanchot, felaket konusunda da aynı şeyi savunurken onun yıkıcı ve yapıcı gücünün, etkinliği ve edilgenliği suskunluğu ötelediğini hatırlatıyor: Felaket, hem kendimiz hem de başkası olarak bizimle ve karşımızdadır. DENEYİMİN AZLEDİLİŞİ Blanchot, kitap boyunca felaketi yazıyla, ölümle, yaşamla ve başka olanla eşleştirip kavramın barındırdığı anlamları tek tek ortaya koyuyor; her fragmanda, birbiriyle ilgisiz gibi görünen fakat sonuçta dildüşünmehayat bağlantısı hiç kopmayan temellendirmelerle önemli bir meseleye dokunuyor: “Felaketin (...) özelliklerinden biridir bu: Her türden deneyimi azleder, otoritesini elinden alır, yalnızca gece uyanıkken ve gözetlemezken uyanık kalır.” Blanchot’nun “ertelenmiş ölüm” dediği felaket, düşünceyi yok etmez ama onun içinin çekilmesine neden olur. Bunu göstermenin yolunun dilden geçtiğini bilen Blanchot’ya göre felaketin kimliğini ve etki alanını, sınırlama (kavramlaştırma) imkânı veren dil sayesinde aktarabiliriz. Maurice Blanchot Blanchot, etimolojisine merak saldığı felaket sözcüğünün hatırlatma gücüne de el atar. Etimolojinin dayatmacı yönünü es geçmeden kazıyı sürdüren yazar, (Hegel, Heidegger, Levinas, Nietzsche gibi) pek çok isme yaptığı atıflarla sözcüğün neye karşılık geldiğini anlatmaya uğraşır. Bu arada Valéry’nin deyişiyle kendisini “kafes içindeki düşünür” gibi hissederken mevcut felaketten kurtulma yolları arar. Bulduğu en önemli çıkış, dili kutsallaştırmadan anlama nüfuz etmektir; konuya kendisini verir ve bir anda geri çeker. Böylece “felaket” yazdığımızda, bunun nasıl bir belirsizliğe denk geldiğini ve “felaketi bekleyiş”in mümkün olmadığını görür. Blanchot’ya göre felaket, istikrarsızlığı yüzünden “deneyimlenemeyen bir deneyim”dir. Yazar; hepsinden ayrı ayrı kitap türetilebilecek fragmanlarla kimi zaman doğrudan kimi zaman dolaylı olarak anlattığı felaket kavramını konuşarak ele alırken Felaket Yazgısı’nda, sınırları altüst edip “henüz söylenmeyen”e ya da “kalan”a dikkat çekiyor. n Felaket Yazgısı / Maurice Blanchot / Çeviren: Aziz Ufuk Kılıç / Monokl Yayınları / 204 s. ‘01 Adana’ 1 980 askerî darbesiyle birlikte Altan Öymen siyasi yasaklılar listesine girer ve mesleği gazeteciliğe kaldığı yerden, Cumuriyet’te devam etmeye başlar. Darbeden birkaç ay sonra ise siyasi yazılar yazması da yasaklanmıştır artık ve o da yazmanın çaresini şehir röportajları yapmakta bulur. “01 Adana”, işte bu dönemin ürünü. Altan Öymen’in, usta çizer Tan Oral’la birlikte şehre gidip gördüklerini aktarmalarından doğuyor. Ortaya da Adana’nın o günlerini anlatan kapsayıcı bir metin çıkıyor. 15 Eylül 1981’de Cumhuriyet’te yayımlanmaya başlayan röportaj dizisi, on bir sayı devam ediyor ancak bu dizinin kitaplaşması bugüne, neredeyse otuz yedi yıl sonrasına kalıyor. Öymen’le Adana’yı ve röportajın hikâyesini konuştuk. “Başka Bir Ülkede” ile tanıdığımız David Constantine’in Türkçedeki ikinci kitabı “Midland Oteli’nde Çay”. Constantine’in öykülerinde, boşlukların büyük bir yer kapladığı fark ediliyor ve aranılan yazınsal lezzetin bütünüyle ayrıntılarda saklı olduğunu bir kez daha anlaşılıyor. Özkan Ali Bozdemir değerlendirdi. “Thomas Düşerken” türlerin hudutlarına hapsedemeyeceğimiz bir roman. Gizem, yeraltı, hatta bir nebze de olsa fantastik gibi türlere yaklaşır gibi yapıp aynı hızla uzaklaşan öykünün türünü yaftalamak zor. Yankı Enki tanıtıyor kitabı. Bol kitaplı günler... KITAP İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Editörler: Ali Bulunmaz, Eray Ak l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Direktörü: Deniz Tufan l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 34 Ocak 2018 turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap