02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

JALE SANCAK’TAN “UYANAN GÜZEL” ‘Toplumsal yapı, kaçınılmaz zıtlıklar yaratıyor’ Jale Sancak “Uyanan Güzel”de, okura yabancı gelmeyecek, yırtıcı metallerle kuşatılmış gri bir şehir yaratıp içinde hapsolmuş kahramanı Vahide’nin orta yaşlarından sonra kendini adım adım keşfini ve bir uyanışı anlatıyor. Sosyal ve tarihsel gerçekliklere de değinen kitap, farklı karakterleriyle bireyin içinde bulunduğu toplumun dayattığı kalıplara eleştiri getiriyor. Sancak ile ‘farkına varışlar üzerine kurulan’ romanını konuştuk. REYYAN BAYAR [email protected] Ş iirle başlayan yazın serüveniniz boyunca pek çok farklı alanda esere imza atsanız da yirmi beş yılı bulan bir öykü geçmişiniz göze çarpıyor. Uyanan Güzel’de teknik olarak öykünün izleri ne boyutta? n İlk romanım Fırtına Takvimi’nde olduğu gibi Uyanan Güzel’deki olaylar da kısa bir zaman diliminde geçer ve kronolojik bir sıralama ile hikâye edil mez. Geçmişe durumun içinden anımsama tekniği ile dönülür ve sadece ana meseleyi anlatacak en gerekli sahneler yer alır metinde. Bu yanlarıyla öykü formuna yakın durdukları, klasik roman formuna benzemedikleri söylenebilir. Ne var ki uzun yıllardır yazdığım türün getirdiği bir alışkanlık değil bu, tamamen tercih ettiğim bir şey. Öte yandan her iki roman da olay zinciri, devamlılıkları ve bağlantıları nedeniyle öyküye uzak. “BİR BELLEK YOKLAMASI OLUŞTURMAK İSTEDİM” n Bu iki roman özelinden genele uzanalım. Bu yeni roman, Jale Sancak’ın edebiyatının ve hatta dünyayı kav rayışının neresinde konumlanıyor? n Bu güzel sorunun yanıtını ya da yorumunu eğer lütfederlerseedebiyat eleştirmenlerine bırakarak romandaki kişiler ve konular üzerine genel olarak şunu söyleyebilirim: Benim temalarımda ve karakterlerimde devamlılık vardır, hâl böyle olunca romanda anlattıklarım yeni bir kavrayışın ürünü ve ilk kez söz ettiğim olgular, durumlar değil. Öteden beri yaşadığımız, benim de kendime dert edindiğim bazı temel meseleler. n Romana çift katmanlı bir anlatım Uyanan Güzel için... Jale Sancak, “Uyanan Güzel”de, bin yıllardır değişmeyen ‘gri şehir’in şimdinin ve dünün acılarıyla donanmışlığıyla yol alırken yazarın dil ve anlatımdaki ustalığını da bir kez daha gösteriyor. SELİM İLERİ J ale Sancak’ın yeni romanı Uyanan Güzel beni epey eskilere götürdü. Birden Bu Gece Pera’da’yla yine yüz yüze geldim: Jale’yi tanımadığım yıllar; genç bir öykücünün ilk kitabı; okumamı Attilâ İlhan söylemişti ve Bu Gece Pera’da daha ilk öyküsünden başlayarak enikonu etkileyecekti. Jale Sancak, eski Türk sinemasının yıldızlarına, karakter oyuncularına, eski siyahbeyaz filmlere düşlerle sav ruluyor; o güne kadar edebiyatımızda örneği pek görülmemiş düşlemlere yol alıyordu... Şimdi Uyunan Güzel de aynı düşlerle donanmış o zengin dünyayı geri getiriyor diyebilirim. Bu kez dilde, anlatımda, anlatışta ustalaşmış bir yazarın emeğiyle. Ama hep ilk günlerin tazeliği, sevgisi, sevecenliği; Jale Sancak yıllar yıllı korumuş! Hayatın acılarını, çirkinliklerini hep güzelleştirmek istemiş. Aslında gerçekliği bütün çıplaklığıyla sergiliyor da sonra kenarda durup sevgicillikler aranıyor. Bu yolda yürürken söylencenin, masalın, çağdaş efsaneleştirmelerin renklerinden yararlanmayı ille gereksiniyor. Uyanan Güzel’deki bin yıllardır hep aynı kentte, o “gri şehir”de. Roman boyunca söylencenin zamanıyla şimdinin zamanı iç içe geçirilmiş ve yazar, şimdinin boyuna dünkü acılarla donanmışlığını saptamış. “Sahi Adrian nerede?” Gerçi Vahide’nin yüzünde “sevinç dalgası” ama okurda sorular, iç ezginliği, git git pekişen keder. Sevgili Jale yola çıkarken de ‘kırık hayatlar’dan söz açmayı yeğlemişti; çizgisini sürdürerek şimdilerde, daha acı, daha ezgin söylemleri dile getiriyor. Uyanan Güzel ‘mutlu son’la mı nihayetleniyor? Can alıcı soru! “ (...) Bir Fellini filminin içinde miyiz ufaklık?” Fellini filmleri benim için daima göz yaşartıcı oldu. Ayrıca romanın rengârenk son sahnesini Dalida’nın “Gigi l’ amoroso” şarkısıyla, o şarkıyı tekrar tekrar dinleyerek okumayı deneyeceğim. Son bir söz: Bütün iyimserliğine, bütün iyilik arayışına rağmen, Uyanan Güzel sanki hep “Olup bitenler çok acı!” diyor. n hâkim. Şehre dair genel bir durum aktarımının ardından yine karakterlerin iç dünyasına ve olaylara eğiliyorsunuz. Kimi zaman Tanrısal bir bakışla okura açılan olaylar, bazen de kahramanlar kendi kendine söyleniyormuşçasına ilerliyor. Neden böyle bir kurgu tercih ettiniz? n Dil ve bakış açısı dediğimiz öğeler bize birçok biçimde anlatma imkânı sunuyor. Neden bu güzelim imkânları reddedip tek bir anlatıcıyla yetinelim ve tektipleşelim... Ben epeydir klasik birinci tekil kişiyi kullanmıyorum. Daha inandırıcı, daha doğru ve geniş imkânlı bulduğum için çoğu zaman serbest dolaylı anlatımla birlikte bilinç akışı tekniğini ve iç monoloğu kullanıyorum. Karakterin anlatıcı olmasını pek de doğru bulmadığım yerlerde ise o anlatıcı alıyor sözü. Kurguya gelince “Gri Şehrin” yüzlerce yıllık macerasını bir kez daha hatırlatmak, bir bellek yoklaması oluşturmak isteyişimin yanı sıra şehrin durumu ile kahramanların ruh hâllerinin, yaşantılarının birbirine ne kadar benzediğini göstermek için bu tür bir olay örgüsü oluşturdum. “DİSTOPYA YAZMAYI AMAÇLAMADIM” n Kahramanların yaşı, meslekleri ve hayatı algılayış biçimleri hep bir tezat içinde sanki. Ne dersiniz? n İnsanın kendini anlayıp gerçekleş >>tirmesine, birey olabilmesine ve özgürleşmesine izin vermeyen, 14 30 Kasım 2017 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle