Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DOĞUM GÜNÜNDE YENİDEN ORHAN KEMAL... KOemrhaaln’i anarken Orhan Kemal 1969’da Rusya’ya doğru yola çıkmıştı. Öğütçü ailesini karşılayanlar Svetlana Uturgauri ve Vera Feonova idi. Uturgauri, Orhan Kemal’in ölüm yıldönümünde bu karşılaşmayı ve sonrasını anlatan bir mektup yolladı. O mektubu sunuyoruz sizlere. svetlana uturgaurİ 1969’un Sonbaharı’ydı. Vera Feonova’yla Kievski istasyonunda peronda bekliyorduk. Doğu Avrupa’dan gelen trenlerin varış noktası orasıydı. Biz Sofya trenini bekliyorduk. Orhan Kemal’le Nuriye Hanım geliyordu. Resmî davetiye gönderileli çok olmuştu ama pasaport almaları gecikmişti. Sebebi malum. Dostları, babası Abdülkadir Bey’i iyi tanıyan, İsmet İnönü’den yardım istemesi için kelimenin tam anlamıyla zorlamışlardı Orhan Kemal’i. Sonunda pasaport verilmişti. Karı koca ilk kez yurt dışına çıkıyorlardı. Vera, SSCB Yazarlar Birliği Yabancılar Komisyonu’nda çalışıyordu. Türkiye ile ilişkilerden sorumluydu. Benim bu ünlü yazarla tanışmam ise Tanrı buyruğuydu sanki. Beş yıl önce savunduğum doktora tezimde Orhan Kemal’in roman sanatını incelemiştim. Bütün eserlerini okumuştum. Şans eseri o zamana dek yazdığı tüm kitaplar devlet kütüphanemizde vardı. Bu nedenle Çöpçü Halo, Memur Muammer, Gardiyan Galip, Siverekli Hamal, Köylü Ali, Hasan, Yusuf ve elbette Murtaza’yla çoktan tanışmıştım. Kalbimin derinliklerine inen bu kahramanlar sonsuza kadar orada kalmak üzere yerleşmişlerdi. Orhan Kemal’in sanat anlayışını artık biliyordum. Bu; sadelik, kısalık, fikirlerin yalın ifadesi, düz bir ironi ve alt metinde sonsuz bir derinlik demekti. Ayrıca, Orhan Kemal’in ulusal edebiyat birikimi üzerine gelişen sanatının temelinde, insana ve kendi toplumuna olan inancın yattığını biliyordum. Kendi ahlak öğretileri ve sosyal birikimi çerçevesinde, iyiliğin ancak kötülüğü yenerek başarıya ulaşacağına inanıyordu. Orhan Kemal ve onun sanatı, bilimsel araştırmalarım ve akademik yaşamımda çok önemli rol oynamış, ilerideki kültür, edebiyat ve hatta daha sonraki Türkiye tarihi ve siyaseti çalışmalarımın temel taşı olmuştur. Okuduğum eserleri sayesinde Türkçemin geliştiğini, kahramanlarının canlı ve gerçek Türkçeleri sayesinde konuşma dilini öğrendiğimi eklemeliyim. Daha da önemlisi, Türk insanının düşünce yapısını kavradım. Bu eserlerle, Türk toplumunu anlayabileceğim bir kapı açıldı önümde ve sonucunda Türklere sevgim daha da arttı. Orhan Kemal, ülkemize gelişinden önce de Sovyetler Birliği’nde oldukça bilinen bir yazardı. Ünlü Türkolog ve çevirmen Radi Fiş, 1953’te ilk hikâye çevirilerini yapmış, yazarı, Sovyet okurlarla buluşturmuştu. Ardından Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Suçlu, Küçücük adlı eserlerinin çevirileri yayımlanmıştı. Günümüzde Rus okurları, Orhan Kemal’in elli kadar hikâyesinin yanı sıra Üç Kâğıtçı, Murtaza ve 72. Koğuş’unu gayet iyi bilirler. 1975’te Progres Yayınevi’nin çıkarttığı Çağdaş Düzyazı Ustaları serisinde Orhan Kemal’in eserleri de yayımlanmıştır. Az önce adını andığım Üç Kâğıtçı, Murtaza, 72. Koğuş ve on bir hikâye bu seri çerçevesinde okurlara ulaşmıştır. “EDEBİYAT BİLGİSİ SADECE TÜRKİYE İLE SINIRLI DEĞİLDİ” 1968’de yayımlanan Edebiyat Ansiklopedisi’nde Orhan Kemal hakkında detaylı bilgi bulmak mümkündür. Moskova Devlet Üniversitesi Asya Afrika Ülkeleri Enstitüsü Türkoloji Bölümü’nün müfredatında yer alan yazarlardan birisi de Orhan Kemal’dir. Orhan Kemal’in sanatı ve yaşamı üzerine yazılmış pek çok makale kütüphanelerimizde bulunuyor. 1994’te Rusya Bilimler Akademisi Doğubilimleri Enstitüsü Yayınları’ndan çıkan Mutlu İnsanın Acı Hayatı adlı benim kaleme aldığım inceleme kitabı da Orhan Kemal üstüne yazılmış eserler arasındadır. Bu verdiğim kısa bilgilerden de anlaşıldığı gibi Orhan Kemal 1969’da tanındığı bir ülkeye doğru yola çıkmıştı. Sonunda tren perona girdi. Vagondan Öğütçü ailesi indi. İkisi de birbirinden güzeldi. Sanki çok eski dostlarmış gibi kucaklaştık. Formalitelere hiç gerek kalmadı; “bey”, “hanım” sözcüklerini hiç kullanmadık. Konuklarımız yol yorgunuydu. Onları öncelikle otellerine götürmemiz gerekiyordu. Vera mihmandar olarak görevlendirilmişti. Programı o yönetiyordu. Ben sık sık onlara katılıyordum. Orhan Kemal’in o zamanki adıyla SSCB Bilimler Akademisi Doğu Bilimleri Enstitüsü’nde Moskovalı Türkologlarla buluştuğu günü çok iyi anımsıyorum. Benim de çalıştığım enstitünün salonu ünlü yazarla tanışmak isteyenlerle o kadar dolmuştu ki pek çok kişi kapıdan dönmek zorunda kalmıştı. O gün Orhan bizlere, Türkiye’yi ve çok iyi bildiği modern Türk edebiyatını anlattı. Çağdaşlarından içtenlikle bahsediyordu. Tüm soruları yanıtladı. Oldukça ciddi ve sakin görünüyordu. Ancak sonrasında heyecandan gömleğinin sırılsıklam olduğunu itiraf etmişti. Bu önemli buluşmanın çok iyi, hatta çok güzel geçtiğini söylemeliyim. Bu toplantının ardından benim evimde toplanmayı planlamıştık. Orhan Kemal o kadar çok hayatımızın içindeydi ki kocam ve oğlum onunla tanışmak için sabırsızlıkla bekliyorlardı. Nuriye ve Vera biz toplantıdayken Tretyakovski Müzesi’ni gezip eve geçmişlerdi. Yemekte içki olarak tabii ki votka vardı. Sıkı bir muhabbet ortamında hemen her konudan bahsediyorduk. Atatürk’ü, yaptıklarını konuştuk. Orhan’ın, bazı kalem arkadaşlarından farklı olarak, XX. Yüzyıl’ın şüphesiz en önemli ve büyük devlet adamının yaptıklarına olağanüstü değer verdiğini öğrenmek bizleri daha da keyiflendirmişti. Orhan kadar okumuş ve kendini her yönden iyi eğitmiş birisiyle sohbet etmenin zevki başkaydı. Edebiyat bilgisi sadece Türkiye ile sınırlı değildi, Avrupa ve Rus edebiyatını da gayet iyi biliyor, bir usta inceliğiyle değerlendirmeler yapıyordu. İKİ DOST Nuriye, Orhan’ın tüm zorlu hayat mücadelesinde yanında olmuş, aşılması en güç engellerde aileyi korumak için mücadele etmişti. Dış görünüşünün yanı sıra, sakinlik ve sadeliğiyle de bizi büyülemişti. Dostluğumuzun ilerleyen aşamalarında, konuklarımızın da bu geceden memnun kaldıklarını öğrenecektim. Ülkemizde ise kendilerine gösterilen ilgi ve özenden memnun vakit geçiren Orhan ve Nuriye’yi sıkıntılı günler bekliyordu. Orhan birden rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldı. Tedaviye alındığı hastane, ülkemizin en iyisi olan Kremlin Hastanesi’ydi. Sık sık onu ziyaret ediyordum. Sohbetlerimizde üzerinde çalıştığım 72. Koğuş çevirisiyle ilgili konulara değindiğimiz de oluyordu. Türkologların ortak hazırladığı Çağdaş Türk Oyunları seçkisinde yayınlanacaktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, koğuştaki mahkumların argo konuşmalarının çoğunu anlamakta zorluk çekiyordum. Orhan’ın yardımıyla bunun üstesinden geldim ve seçki planlanan zamanda yayımlanabildi. Hastane günlerinden şahidi olduğum ve asla unutmadığım bir anıyı paylaşmak isterim. Genç bir hemşirenin elinde Vukuat Var kitabı vardı. Belli ki vakit buldukça okuyordu. Yeni hastasının onun yazarı olduğunu öğrenince şaşkınlık ve heyecandan ne yapacağını bilemedi. Orhan ise sakinliğini hiç bozmadan gülümsemişti. Kitabını okurken gördüğü ilk Moskovalı bu hemşire değildi çünkü. Ben ise Orhan’ın bu manzaradan oldukça etkilenip keyiflendiğini anlamıştım. Doktorlar uzun süreli bir tedavi önerdiler ünlü yazara. Başarılı olacaklarından emindiler. Biz hepimiz kalması için ikna etmeye uğraşıyorduk. Ne var ki Orhan, bunu kesin bir dille reddetti. Gerekçesi yaklaşan kıştı. Türkiye’de evde kış hazırlıkları yapılmamıştı. Çocuklarına sıkıntı çektiremezdi. Önümüzdeki yıl tekrar geleceğinin sözünü verdi. Ama biliyorsunuz ki bu sözünü tutamadı. Moskova yolunda, Sofya’da hayatını kaybetti. 2 Haziran günü saat 21.15’te bu dünyadan göçüp gitti. Türkiye çok önemli bir yazarını, halkını ve ülkesini çok seven, değer veren aydın bir vatandaşını kaybetti. Bazı hayatların kesişme noktaları hayret verici ve önemlidir. Örneğin 3 Haziran. Beni Orhan Kemal ile ilgili çalışmam için yüreklendiren Nâzım Hikmet’in ölüm yıldönümü. Biz Moskova’da yaşayan Türkologlar, edebiyatseverler her yıl olduğu gibi Novodeviçi Mezarlığı’nda toplanıp Nâzım Hikmet’e saygımızı ve özlemimizi göstereceğiz. Ve elbette Orhan Kemal’i de anacağız. Bu iki büyük yazarın en önemli ortak noktası insan sevgisi. Bu anlamda onlardan alınacak çok ders var. Orhan Kemal’in anıldığı bu güzel günde duygularımı sizlerle paylaşmama olanak sağlayan Sevgili Işık Öğütçü’ye teşekkür etmek isterim. Bir teşekkür de bu metnin çevirisini yapan Hülya Arslan’a ve sesimi sizlere duyuran Melih Güneş’e. Hepinize saygı ve selamlarımı sunarım. n Rusçadan Çeviren: Hülya Arslan 4 15 Eylül 2016 KItap