Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
FİKRET BAŞKAYA’DAN “BAŞKA BİR UYGARLIK İÇİN MANİFESTO” ‘Devrim bizi çağırıyor’ “Başka Bir Uygarlık İçin Manifesto” adıyla yayımladığı son çalışmasında Fikret Başkaya, içine sürüklendiğimiz yıkım tablosundan çıkmanın muhtemel imkânlarını tartışıyor. ‘Manifesto bir iddia ve perspektiftir’ şeklindeki belirlemesini ‘Neden böyle oldu ve nasıl başka türlü olabilir?’ sorularının yanıtlarıyla temellendiriyor. Başkaya ile kitabı üzerine söyleştik. erdoğan aydın F ikret Başkaya, hayallerimizi inatla yinelemeye, kapitalizmin yenileyip durduğu vitrinin gerisindeki gerçekliği belirginleştirmeye çalışan çınarlarımızdan biri. Sadece sayısal olarak değil niteliksel olarak da azaldığımız 1990 sonrası dönemde, iddialarını kaybetmemiş, aksine dik duruşu ve arayışlarıyla çoğaltmış, kendisiyle birlikte bizleri de çoğaltmaya ve kavrayışımızı arttırmaya çalışmış aydınlarımızdan. Kapitalizmi, “aslolan yorumlamak değil değiştirmektir” diyen Marxist geleneğe uygun olarak devrim için sorguluyor. Yalnızca dinsel gericilik örneklerine değil, burjuva aydınlanmacı tahakküm projelerine karşı da uzlaşmaz bir tutum geliştiriyor her seferinde. Bu duruşuyla pek çok benzerinden ayrılıyor ve bu ayrımını sekterlikle savunuyor. Bu yaptıklarıyla bizi de onu izleme, öğrenme, sorgulama, tamamlama sorumluluğuna çağırıyor Başkaya. Nitekim yeni çalışmasında da oturanlarımızı ayağa kalkmaya, ayaktakilerimizi daha bilinçli kılmaya, doğru anlayıp doğru yorumlama çabasına anlamlı katkılar sunuyor. Başka Bir Uygarlık İçin Manifesto’nun okunmasına giriş olsun diye Başkaya’ya bazı sorular sordum. n Gelinen aşamada kapitalizmin, verdikleriyle kendisi için ihtiyaç yaratan, sattıklarıyla satın alan, rıza ve çaresizlik üreten, çürüten niteliğine vurgu yapıyorsunuz. Manifestonuzun öne çıkan bu belirlemenizi tekrardan özetlemenizi istesem? n Şimdilerde geçerli olan sistem, üretim ve yaşam tarzı XVIII. yüzyılın son iki on yılında peydahlandı, şekillendi ve olgunlaştı. En fazla iki yüz elli yıllık bir geçmişi var ama bu kadarcık zamanda bir sürdürülemezlik durumu veya aynı anlama gelmek üzere bir uygarlık krizi ortaya çıkarmış bulunuyor. Aslında uzun insanlık tarihi göz önüne alınırsa bu küçük bir parantez demek. O halde neden böyle oldu ve bu kadarcık zamanda neden bir uygarlık krizi ortaya çıktı? Zira kapitalizm insanlığın normal hali değil, bir sapmaydı. Kapitalizm demek, öküzün arabanın arkasına koşulması demektir. Orada araçamaç tersliği geçerlidir. Joseph Schumpeter, kapitalizm için yaratıcı yıkıcılık demişti. Fakat yakın zamana kadar görünür olan sistemin yaratıcı tarafıydı. İnsanlar hep yaratılana bakma, o tarafı görme eğilimindeydi. Belirli bir eşik aşılınca sistemin yıkıcı tarafı da görünür olmaya başladı. Kapitalizm sınırsız büyüme ve genişleme eğilimine ve dinamiğine sahip bir sistem. Her seferinde daha çok üretmeden yol alamaz. Velâkin bu dünyanın kaynakları da sınırlı... Şimdilerde artık yıkıcılık, yaratıcılığın önüne geçiyor. Başka türlü söylersek sistem çözdüğünden daha çok sorun yaratmadan yol alamıyor. Birinci sorun bununla ilgili ve ikincisi, sistem sadece insanisosyal kötülüklerolumsuzluklar yaratmakla kalmıyor bir de ekolojik kriz veya aynı anlama gelmek üzere bir gezegen riski de ortaya çıkarıyor. İşte bu ikisinin diyalektiği durumu daha da kötüleştiriyor, sürdürülemez hale getiriyor. Bunak kapitalizm artık sadece açlık, yoksulluk, işsizlik, sefalet, üretmiyor, sosyal eşitsizliği derinleştirmiyor, insani yabancılaşmayı azdırmıyor, aynı zamanda canlı yaşamı da riske atıyor. Artık öyle bir tablo ortaya çıkmış durumda ki bu duruma vakitlice müdahale edilmez, aracın direksiyonu sola çevrilemezse geriye kurtarılacak pek bir şey kalmayabilir. İşte manifestoda ısrarla vurgulamak istediğim bu. Bir de bu duruma, bir takdiri ilahinin eseri olmadığı. Bizzat insanların neden olduğu, yarattığı bir şey. Eğer öyleyse başka türlü de olabilir demektir. O zaman düşünce tarzımızdan başlayarak her şeyin radikal bir değişime uğratılması necati savaş “Şimdilerdeki demokrasi insanlarla alay etmek demek ve mesele daha az kötüye rıza göstermek olmamalı. Bu kokuşmuş ve çürümüş rejim dâhilinde çözüm aramak beyhude. Fakat bir şey var: Elindekini koruyamayanların yeni şeyler kazanması zorlaşır.” gerekiyor. Aslında bu devrimi, radikal bir dönüşümü davet eden bir durumun ortaya çıkması anlamına gelir. Devrim bizi çağırıyor da diyebiliriz. “LAİKLİK OLMADAN MODERNİTEDEN SÖZ ETMEK ABES” n Kapitalist moderniteye karşı kategorik bir duruş sergiliyorsunuz ama moderniteye karşı değilsiniz. Başta laiklik savunusu olmak üzere bir dizi ayrıntıda bunu görüyoruz. Buradaki ayrımı ve nasıl bir modernite öngördüğünüzü açıklar mısınız? n Modernite başka şey, kapitalist modernite başka şey. “Modernite”, insanların, bireysel ve kollektif olarak tarihlerini yapıp, premodern dünyadan radikal bir şekilde kopması demek. Premodern dünyayı şekillendiren düşünce tarzından ve onu belirleyen temel ilkelerden ve kurumsal yapılardan radikal bir kopuş... Bu niteliği itibariyle de son derecede önemlidir. Bu, insanlar kendi akılları ve iradeleriyle kendi yaşamlarını belirleyebilirler demektir. Fakat talihsiz bir tesadüf eseri; modernitenin tarih sahnesine çıktığı dönem, kapitalizmin de tarih sahnesine çıktığı döneme rastlamıştı. Aydınlanmanın gerçekten var olabilmesi, etekemiğe bürünebilmesi, özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganında ifadesini bulanın realize olmasına bağlıydı. Oysa tabiri caizse modernite, kapitalizm tarafından iğfal edildi. Modernitenin sloganı olan üçlüden, kardeşliğin yerini mülkiyet alınca, işler sarpa sardı. Kapitalizm dahilinde özgürlük de zaten teşebbüs özgürlüğüne indirgenmiş durumda. O zaman da tabii eşitliğin de bir kıymeti harbiyesi kalmazdı ve maalesef kalmadı. Marx, radikal bir modernite eleştirisi yaparak denklemde mülkiyetin çıkarılıp kardeşliğin onun yerine almasını önermişti. Zira özel mülkiyetin olduğu yerde modernitenin iğdiş olması kaçınılmazdı. Öyle oldu. Kapitalist modernite söylediğim gibi özgürlük, eşitlik ve mülkiyet üzerinde yol almaya devam etti. Oysa özel mülkiyet geçerliyken özgürlüğün ve eşitliğin >>bir kıymeti harbiyesi olmazdı. Elbette laiklik olmadan moderniteden söz etmek abestir. 16 12 Mayıs 2016 KItap