25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MÜREKKEBİ KURUMADAN “Misafir”, Suriyeli göçmenleri yürekten bir insancıllıkla ağırlıyor ‘mKaalybıinmvizadr’e Can Yayınları’nın, alışılmış kitaplarından farklı olarak siyah cilt içinde, albüm formatında bastığı “Misafir”in fotoğrafları, Serdar Korucu’nun düş gücüyle geliştirdiği kısacık ama anlamlı metinlerle bütünleniyor. MÜREKKEBİ KURUMADAN Kırmızı gelincikler... T oplumsal, kültürel ve siyasal konulardaki belgesel fotoğraf çalışmalarıyla tanıdığımız Kerem Yücel, “Misafir”in başındaki yazısında, ona umutlarını ve hayallerini anlatan Suriyeli sığınmacılar için duyumsadıklarını dile getirmiş: “Savaş büyük bir dalga ve önünde duran insanların hepsini ayırt etmeden yıkıp geçiyor. Dalgalar çekildiğinde bu cesur aileler kendilerini geçmişlerinden ve topraklarından uzak bir yerde buldular. Cesur diyorum çünkü her şeye rağmen yaşadıklarını bize anlatabilmek için objektif karşısına geçip dimdik durdular. Onlar adına geleceklerini yaratabilecek şansı ve desteği bulmalarını umut ediyorum. Bu kitap için yola çıkarken amacımız da hep buydu. Misafir olarak geldiler, üç günden sonra toplum olarak azıdişlerimizi onlara gösterdik. Umarım geri dönebildiklerinde bana hep o anlattıkları yemyeşil tarlalar üzerinde kırmızı gelincikleri görebilirler.” n O güne kadar bir fotoğrafçı olarak Kerem Yücel’in Suriye’den yaşındaki kızımın yazdığından belli değil mi başımıza gelenler? ‘Kalbimizde mayın var’.” Başka bir fotoğrafta, duvarları uçuk mavi bir evin içinde kaçanlara “me bir karıkoca. Kadın, duvardaki safesi” otele döndüğünde boy aynasına yansımış. Adam, bitiyordu. Yağmur, çamur… arka odada, kapı aralığından ama sonrasında sıcak bir görülüyor. Aynı evin içinde ayrı kahve, sıcak bir duş ve otel düşmüş gibi… odası. Ondan istenen, hikâyeleri ve ya Fotoğrafa eşlik eden metinde ağulu bir şananları fotoğraflamasıydı. Ama o gün alaycılık: “İki oğlumuz da Suriye’de üni çamurun içinde çuvalın üzerine üç koliyi versiteyi kazanmak için çok uğraştı. Biri koymuş çekmeye çalışan on yaşlarında makine, diğeri uçak mühendisi olacaktı. bir çocuk görür. Bu çocuk ne dil biliyor, Savaş nedeniyle okullarını bıraktılar. Şimdi ne de kendini ifade edebiliyordur. Yücel, gündüzleri AVM’de çalışıyorlar. Geceleri fotoğraf makinesini bırakıp kolilerden iki ise üniversitedeler. Eğitim için değil. Te sini yüklenir. Çocukla birlikte sığındıkları mizlik yapıyorlar.” eve kadar çamur içinde uzunca bir yolu Albümdeki onlarca fotoğrafa göz gez yürür. Bir ev bile denemeyecek kerpiçten dirirken, Susan Sontag’ın bir sözü geliyor binanın kömürlüğünde bekleyen insanla aklıma, “Fotoğraf yalnızca bir imge, yal rın yanına varırlar… nızca gerçeğin bir yorumu değildir; aynı Dağ gibi bir adam yardım paketini gö zamanda bir izdir, bir ayak izi ya da ölüm rünce ağlamamak için kendini zor tutar. maskı gibi gerçek olandan dolaysızca Yücel, o gün, fotoğrafçılığının otel odasına çekip alınmış bir şeydir.” dönünce bitmediğini anlar. Fotoğrafçılığı, Sontag, bu tanımı, sanki bu fotoğrafları Suriyeli sığınmacıların her biri ona umut gördükten sonra yapmış duygusuna kapı ları ve hayallerini anlatıncaya kadar, onun lıyorum. Ne ki Yeni Dalga’nın ustalarından kim olduğunu, nereden geldiğini ve onlar JeanLuc Godard’ın iki sözcükten ibaret dan ne alıp ne verebileceğini öğreninceye tanımını anımsamadan da edemiyorum: kadar bitmeyecektir… “Fotoğraf hakikattir.” Elimdeki kitabın başlangıç serüvenini, Belge fotoğrafçılığının büyük ustası bu albümdeki görüntüleri bize ulaştıran CartierBresson, “Fotoğrafçılar, sürekli Kerem Yücel’in anlatımıyla aktarmaya olarak yok olan ve bir kez yok oldular mı çalıştım. yeryüzünde hiçbir gücün bir daha geri ge Can Yayınları’nın, alışılmış kitapların tiremeyeceği şeylerle uğraşırlar” demişti. dan farklı olarak siyah cilt içinde, albüm Kerem Yücel’in saptadığı bu an’lar da formatında bastığı “Misafir”in fotoğrafları, daha şimdiden yok olup gitti, onları hiçbir Serdar Korucu’nun düş gücüyle geliştir güç bir daha getiremeyecek. Bu fotoğraf diği kısacık ama anlamlı metinlerle bütün lardaki insanlar belki yurtlarına, evlerine leniyor. Sayfaları çevirirken yerdeki kilime oturmuş, çantasının sapını tutmuş, başörtülü bir Suriyeli kadını görüntüleyen fo toğrafta duruyorum. Ar kasındaki çıplak duvarda Suriye bayrağı, Arapça ve Türkçe sözcükler, kocaman bir “AH” ve çocuksu çiçekler ve bir güneş… Korucu, fotoğrafın yanına düştüğü metinde, kadını dillendirmiş: “Bir insan hayatında kaç ce “İki oğlumuz da Suriye’de üniversiteyi kazanmak için set görür? Biz çok gör çok uğraştı. Biri makine, diğeri uçak mühendisi olacak dük, çok fazla. Hepimizi tı. Savaş nedeniyle okullarını bıraktılar. Şimdi gündüzle etkiledi yaşadıklarımız. ri AVM’de çalışıyorlar. Geceleri ise üniversitedeler. Eği Çocuklarımızı da. On tim için değil. Temizlik yapıyorlar.” ‘Misafir olan bizdik’ S on yıllarda göçler ve soykırımlar tarihi üstüne araştırmalar yapan gazeteci, yazar Serdar Korucu, “Misafir”deki fotoğraflara metinler düşürmekle kalmamış, albümün bitimine Zweig’dan, Primo Levi’den, Nizar Kabbani’den yazınsal alıntılarla beslenen bir yazı da yazmış. Suriye’de bugün yaşananların geçmişine de bilgilendirici göndermeler yapan Korucu, “Misafir” için yaptıkları çalışmayı yalın bir dille anlatıyor: “Türkiye’deki Suriyeliler hayat hikâyelerini derlemeye çalıştığımız bu kitapta; ırk, renk, din, siyasal görüş farkı gözetmeden Hayata Destek Derneği’nin yardım ettiği tüm bu kesimlerin yer almasına uğraştık. (…) Hayata Destek Derneği’nin el uzattığı, Hatay’dan Batman’a, Diyarbakır’dan Urfa’ya uzanan hatta her kesimden Suriyeli aileye ulaştık. Güvenlik kaygılarıyla nedeniyle bazısı objektif karşısına geçmek istemedi, bazısı ses kayıt cihazının açılmasına bile karşı çıktı ama hepsi kapılarını bize açtı. Açılan, evleriyle birlikte hayatlarıydı da. Bu kez konuk edilen, ‘misafir’ olansa bizdik. (…) Yeni evlerinin dört bir yanına ülkelerinden getirdikleri misafirperverlik sinmişti. Bizi, içeri adım atar atmaz ikram ettikleri kahveleri ve gülümseyen yüzleriyle ağırladılar. Sadece salonda da sürmedi sohbetimiz. Samimiyetiyle gönüllerini fetheden Kerem Yücel, objektifi ile onların en özel alanlarını yansıtmayı başardı. Bazen önümüze Suriye’den kaçarken taşınan çuvallar, bavullar geldi, bazense yatak odasındaki gelinlik damatlık ya da fotoğraflar gösterildi. Ve tüm bu süreç onları çok daha derinden etkileyen Suriye’deki çatışma haberleri gelmeye devam ederken yaşandı…” n geri dönecekler, belki bizim topraklarımızda ya da başka ülkelerde hayatlarını, umutlarını, hayallerini sürdürecekler. Ama Yücel’in belirlediği anlar, üst üste, yan yana gelerek tanık olduğumuz bu insanlık faciasının öyküsünü anlatmayı sürdürecek. Yalnızca Suriyelilerin savaştan kaçıp ülkemize sığınmalarına mı, aslında Doğu’nun savaşlarından, yoksulluklarından, baskılarından kaçan insanların Batı’ya göçüne yıllardır tanıklık ediyoruz. Kimileri bu büyük göçün sırtından acımasızca para kazanma yolunu tutuyor. Pek çokları mahallelerinde, sokaklarında dolaşan sığınmacılardan tedirgin oluyor, kimisi açıktan açığa dile ya da eyleme getiriyor bunu, kimisi de gizliden gizliye besliyor bu duyguyu. Bazı ülkelerde, Doğu’dan gelen göç dalgası karşısında hoşgörüsüzlükler, acımasızlıklar, milliyetçilik ve ırkçılık gemi azıya alıyor. Benbenci politikacılar, sığınmacıların yaşadığı umarsızlığı kendi çıkarlarına yem ediyorlar… “Misafir” kitabının en çarpıcı özelliği ise tıpkı adında saklanan ince duyarlık gibi çağımızın bu büyük yıkımına tüm vicdansızlıklardan arınmış bir insancıllıkla yaklaşması. n 6 21 Nisan 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle