Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CELAL SOYCAN’DAN YENİ ŞİİRLER Şîrpençe değil, ‘Şiir Pençe’ Celâl Soycan’ın “Şiir Pençe”si şiir eleştirisinin şimdide geldiği konumu işaret ediyor. Metinler arası bakış açısı, psikiyatridil okumaları, sanatın bütünselliği içinden şiirsel kavrayış olmadıkça şiir de şiir okurluğu da emek eksikliğinde kalır, durağanlaşır çünkü. ogÜn kaymak Ş îrpençe, Yavuz Sultan Selim’in son yolculuğuyla adını coğrafyamıza duyurmuş bir tür çıban; şarbon kaynaklı bir cilt hastalığı; o zamanlar ölümcüldü, şimdilerde bir karbonkülden ölmek zor. Bir “ad”ın duyulması, işaret ettiği “şey”in varoluşunu büyütür. Şiire atılan pençe ise o “şiir”in varlık alanını genişletirken çabasını kendi sanat oluşuna yaslar. Modern şiir eleştirisi metinleri tam da bu nedenle sadece didaktik, sadece dizine yönelik değil, kendi sanat olma kaygısını taşıyan birer metindir. Böylelikle bu tür metin girişimleri öznelliğini nesnelliğinde saklar. Şiir eleştirisi, birçok kurumda olduğu gibi günümüz akademik boyutunda güdüktür. Bu aşamada iş başa düşer ve eleştirel metin kurgusu şaire kalır. Peki, her şair (şiir çalışanı) yetke bir şiir eleştirisi kurgulayabilir mi? Elbette hayır; zira modernde şiirle boğuşmak, Celâl Soycan’ın vurgusuyla onu pençelemek, hem disiplinler arası bir çabayı gerektirir hem de bu “iş”i kendi “sanat oluşu”na devşirmeyi dert edinir. METİNLERARASI BAKIŞ AÇISI Celâl Soycan, kitabın girizgâhında, “Çağdaş eleştirinin hem sanat disiplinleri arasında geçirgen bir zihinseli öngördüğünü hem de psikanalizden dilbilime, felsefeden siyaset bilimine, sosyolojiden popüler kültür okumalarına dönük ortalama bir altyapıyı şart koştuğunu düşünürsek eleştirel metin kurmanın önemi ve değeri netleşir” diyerek meselenin altını çizer ve ekler: “Zaten bu nedenle, şiir okurluğu da yaratıcı bir sürece evrilmiştir. Öyleyse şiir eleştirisinin kavramsal açkılarla çalışan dizgeli yapısı, hem günümüz Türk şiiri üzerine üretken bir düşünme imkânı sağlar hem de şiir eleştirisinin kurumsallaşmasına hizmet eder.” Şiir Pençe’nin yazıları, daha önce çeşitli vesilelerle yayınlanmış 34 poetik metin ama eleştirmenin kurduğu biçim ve biçem ilişkisiyle kitaplaşması sadece bir arşiv işlevi üstlenmiyor. Günümüz Türkçe şiirine okur ya da yazar olarak katılan her bireyin dikkat etmesi gere ken bir okuma durağıdır bu. Aynanın iki tarafında da durum aynıdır artık. Şair bir ürün olarak şiirine şiir eleştirisinin açtığı yeni pencerelerden bakmazsa gün şiirinin gerisinde kalır, tökezler, “yeni”ye yürüyemez, kendini ve ötekini tekrarda kalır. Şiir okuru da şiirin artık sadece şiir olmadığını bilir, beslendiği disiplinler arası ilişkinin de yaşamsal sorumluluk taşıdığını kavrar. Celâl Soycan’ın Şiir Pençe’si şiir eleştirisinin şimdide geldiği konumu işaret eder ilgilisine ve meraklısına. Metinlerarası bakış açısı, psikiyatridil okumaları, sanatın bütünselliği içinden şiirsel kavrayış olmadıkça şiir de şiir okurluğu da emek eksikliğinde kalır, durağanlaşır. Kitap ve yazarı hakkında altını çizmem gereken diğer konuda şu: Celâl Soycan şiir eleştirisine bir zorunluluk olarak girmez; onu farklı bir sanat alanı olarak görür. Kurduğu eleştirel metnin karşısında yer alan nesne şiir ya da görüntü, Soycan’ın müşterisi olduğu “şey”dir. Poetik bakış açısını beslemeyen yapıt, yeni şeyler söylemesini, yoğun okumadüşünme trafiğini kamçılamayan ürün bu kitapta yer alan yazılarına da sebep olmaz. Modernde olmazsa olmaz, şairin edebiyat dışında en az bir, mümkünse daha fazla sanat dalıyla yakın temasıdır. Kendimden bilirim; müzikle ve özellikle cazla haşır neşir oluşum şiirimi de yazılarımı da dipten etkilemiş, dünyaya ve hayata karşı duruşumu belirlemiştir. Bu elbette sadece kişisel tarihi zenginleştirmekle kalmaz, farklı disiplinlerdeki farklı yoğunlaşma ve şiir özeline değişik bir perspektif katar. Soycan’ın yıllardır resim ve plastik sanatlar üzerine duruşu, topyekun eleştiri ufkunu da uçsuz kılar. Bu duruş bilinçle donanmıştır, muhtemelen eline Şiirle boğuşmak, Celâl Soycan’ın vurgusuyla disiplinler arası bir çabayı gerektirir. hiç fırça almaksızın, ressamın, heykeltıraşın, seramikçinin “ne”liğine derin bilgeliğiyle bakmak; dünyayı ve günceli izlemekte de esneklik sağlar. Bu sadece kuramsala duyulan snop bir öğrenme açlığı değildir. Bir ressamın malzeme bilgisi nasıl ki ürünlerinden izlenebilir, Soycan’ın plastik sanatlara yakın teması, birikim ve bilgisi de şiir ve eleştiri sanatlarına farklı aromalar katar. Felsefe, elbette fenomonoloji, etik, alımlama estetiği, anlambilim, göstergebilim, sanat tarihi, antropoloji, modern psikiyatri, sosyoloji okumaları şairin eleştiri sanatındaki yetkinliğinin göstergelerini sıralar. Bu varoluşsal katkı bir yandan da epistemik bir zenginliğin habercisi olur yazılarında. YAPISALCILIK DUVARINA YASLANMAK Kitaba dönelim: Celâl Soycan bütün eleştiri yazılarında “dil”i deşer. Katmanlarına, kalıntılarına, aralıklarına bakar. Hayat ile yaşantı, dünya ile yeryüzü arasındaki anlamsal kaymaları irdeler. Böylece şiiri ve plastiği görünmez bir felsefe elinin avucuna biriktirir, eleştirel yazının düz anlamlı bir yazıdan çıkışına, sanat eseri oluşuna olanak sağlar. Şiir Pençe’den alıntılarsak: “...Yaşantı, Hiç’liğe bulaşma endişesini (korkunun nesnesi bilinir; oysa endişenin nesnesi belirsizdir ve bu nedenle endişe duygusu, korkuyla kıyaslanmayacak ölçüde derin bir insanî dağılmayı işaret eder) savuşturmak üzere içsel dinamiklerine ve dışarıdaki nesneye dönük her hamlede gündelik dilin kabuğuna çarpar çünkü gündelik dil sorunlaştırmaya direnir. Hayat, Yaşantı’nın kendi dinamikleri içinden kavranmasını kabullenmez, akıl dışına sürer; nesnenin ise tarihi, tanımı, zamanı ve anlamı ‘dil’de sabitlenmiştir. Yaşantı bu sabitlikte hiçbir açıklama bulamaz; duyusal karmaşa, sezgiler, çağrışımlar, toplumsal ve bireysel bilinçdışı yapılanmalar ve öncesizsonrasız süre giden çocukluk ömrü her türlü sabitlikten ve açıklıktan kayar. Bütün bunların Dil yapılanması içinden işlediğini biliyoruz... Tam da bu nedenle: Dil bir sorundur ve olanaktır...” Bir diğer yazıda yaptığı “iş”i, eleştiriyi tanımlarken kişisel amacını da açıklamış olur: “...Eleştiri, öncelikle okuma kültürünün dikey gelişiminden sorumludur ve daha akıllı olduğu için değil ama çözümleme bilgisine içerilmiş entelektüel bir donanımla bunu başarır. Eleştiri, özellikle bütün bir kültürel alanı, toplumsal, siyasal, tarihsel ve felsefi dolayımı tarayabilmeli, oralardan ele geçirdiği kavramlarla nesnesini açabilmelidir. Böylece eleştirmen, öncelikle sıkı bir okur olarak yapıta kendi açıklığında yayılır, barok alanları içinden ve suskun kat yerlerinden sesleri sökerek alır... Çağdaş şiir eleştirisi, nesnesiyle ilgili kişisel beğeni düzeyinde hüküm veren bir üstakıl değildir; yeşil çuha üstüne “zar atan” bir kumarbaz hiç değildir (...) Öyleyse şiir eleştirisi, insanı kendisine geri vermek üzere bu muhalif dili çoğaltmakla, oradaki kırgın ve suskun çağrışımları dile açmakla ve böylece estetik bir inşâyı kendi metinselliğinde yeniden üretmekle yükümlüdür.” Celâl Soycan moderndeki eleştiri kurgusunun ancak “yapısalcılık” duvarına yaslanarak gerçekleşebileceğini bilir. Barthes, Althusser, Foucault, Lacan, Eco, LeviStrauss’u vd. alıntılamaktan yorulmaz. 1970 sonrası postyapısalcı bakış açısının yeni imkânlarının da kullanımının gereğini yadsımaz. Postyapısalcı yaklaşımın olanaklarını şu şekilde özetler: “Yazınsalı metin içi ilişkilerde gözetmek üzere göstergebilimi bir imkân olarak korumakla birlikte, tarihseli, özneyi, kültürü ve yazın dışı disiplinleri de gözeterek daha zengin bir perspektif kurar. Mesela insan davranışının bir yanıyla da dilsel edimin bütün bir kültürel basıncı içererek bilinçdışı tarafından belirlendiğini, yani çağdaş psikiyatriyi işe koşar; şiirin anlam kurucu yanını dikkate alarak gösterge ilişkilerinde ideolojik katmanların çözümüne yönelir.” Şiir Pençe’de pençeye takılan şair ve yazar isimleri: Hayri K. Yetik, Hilmi Yavuz, Metin Cengiz; Ogün Kaymak, Mahmut Temizyürek, Yavuz Özdem, Özdemir İnce, Cemal Süreya, Enis Batur, Nâzım Hikmet, Hüseyin Ferhad, Zeynep Köylü, Yücel Kayran... Sözün özeti şu: Moderndeki şiiri, şiir eleştirisinden uzak durarak izlemek okurun ve şairin kişisel okuma macerasındaki yürüyüşü aksatır. Celâl Soycan’ın Şiir Pençe’de mutlaka yeni bir poetik yapılanmayı da öneren yazıları, yeni yazılarını bekleyen bizlerin iştahını kabartıyor. n Şiir Pençe/ Celâl Soycan/ Şiirden Yayınları/ 272 s. 10 21 Nisan 2016 KItap