Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ASEF BAYAT İKİ ARAŞTIRMA KİTABIYLA TÜRKÇEDE ‘Sertlik yanlıları İran’da kültür savaşını kaybetti’ İran ve Mısır’da yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki gelişmeleri inceleyen “İslâm’ı Demokratikleştirmek” ile Ortadoğu’da zor zamanlarda failliğin hikâyesini anlatan “Siyaset Olarak Hayat” kitapları kısa bir süre önce yayımlanan Asef Bayat’la Ortadoğu’daki gelişmeleri ve kitaplarını konuştuk. ÖzgÜr gÖkmen S iyaset Olarak Hayat’ta, dış müdahalenin tehlikesine birden çok yerde işaret ediyorsunuz. 2011’de bölgede beklentiler üst düzeyde olmasa da hâlâ bir umut vardı. Bugün Libya ve Yemen başarısız devletler haline gelirken en kötü gelişme Suriye’de yaşandı: Beş yıl önce değişim isteyen insanlar “barışçıl, silahlı değil” diye bağırıyordu. Ardından bir vekâlet savaşı başladı. Suriye’de ne oldu? n Tüm bu deneyimlere, Libya, Suriye ve Yemen’dekiler dâhil olmak üzere tüm protestolara özenlice bakarsak dikkat çekecek derecede barışçıl ve medeni bir biçimde başladıklarını görebiliriz. Suriye’de de Libya’da da rejimin tepkisi şiddetli ve sıra dışı oldu. Protestolarda çok can kaybı yaşandı fakat yabancı güçler işe karışana dek hâlâ şiddete baş vurulmamıştı. Libya’da NATO ile Katar ve Suriye’de Suudi Arabistan, Türkiye, ABD’den başlayan bir dizi ülkenin yanı sıra İran, Hizbullah, ElKaide ve ardın dan Rusya... Bunların dahli, jeopolitik hesapların görülmesi için bu ülkeleri birer tiyatro sahnesine çevirerek ayak lanmaların çoğunluğunu militarize etti. Son dönemlerde tanık olduğumuz üzere, rejim ve silahlı muhalefetin gaddarlığı na ve şiddetine rağmen sıradan Suriye lilerin fırsat doğduğunda hâlâ barışçıl biçimde protesto etmek istediklerini göstermesi kayda değer. “AKLIN KARAMSARLIĞI” n Peki, Mısır’da “25 Ocak Devrimi” nasıl oldu da pretoryan bir otokrasiyle sonuçlandı? n Bu kuşkusuz hüzünlü bir karşı devrimci restorasyon hikâyesi. Her devrimin kendi içinde taarruza geçmek üzere fırsat kollayan bir karşı devrim nüvesi barındırdığını aklımızdan çıkarmamalıyız. Fakat karşı devrimin zaferi, devrimin sabotajı etkisiz kılmak için yeterli savunma mekanizmasına sahip olup olmadığına bağlı. Arap devrimleri vakasında karşı devrim güçleri hem dâhili hem de bölgesel düzeyde hareket de İslamcı) siyasal sınıf, temel olarak etti. Arap Baharı, bu devrimlerin başarı sorgulamaksızın neoliberal ekonomiye ya ulaşmamasını temin etmek için son inanıyor ve toplumsal adalet Mısır’daki derece kararlı davranan Arap otokrasi gibi devrimin karşılanmamış bir talebi lerinin, kralların ve şeyhlerin, gösterişli olarak ortada duruyor. Eşitsizlik, işsiz yapılarını kuşkusuz sarstı. Temel karşı lik, dışlanma büyük ölçüde devam edi devrim gücü olan Suudi Arabistan ve yor ve büyük ihtimalle devrim sonrası diğerleri mezhep çatışmalarını kışkırta hükümetleri gelip vuracak. rak sabotaj eylemlerine giriştiler. Fakat Mısır’da devrim aynı zamanda kendi “SİYASAL KABİLECİLİK” kısıtlılıklarının, eski iktidar yapısını n Gannuşi’nin Ennahda’sı, Milli Gö dönüştürmeyi başaramamasının ceza rüş içindeki kanadı dâhil, Türkiye’de İs sını da çekti. Böylece devrim askeriye, lamcılığın radikal çizgisinin ilham kay istihbarat örgütleri, yargı vb. gibi dö naklarından biriydi. Sonra, 2000’lerde, nüştürülmemiş kurumlara çöreklenen Türk İslamcıları bu defa tersine AKP’nin karşı devrimci güçlere karşı açıkta ve Gannuşi ve takipçilerine ilham kaynağı savunmasız kaldı. Aynı zamanda Mursi olma mevkiine geldiğiyle övündü. Size hükümeti sefil bir yönetim sergilediği, bu aradaki ilişki nasıl görünür? (Tunus’ta Ennahda’nın yaptığı gibi) kap n Bu anlaşılabilir. Milli Görüş, sayıcı davranmayı başaramadığı ve çok Gannuşi’yi Kemalistlerin hoşgörüsüz se büyük düş kırıklığı yarattığı ve muha külarizmini çok fazla çağrıştıran Bin Ali lefete neden olduğu için ordu harekete rejimine muhalefet ederken Londra’da geçmek ve kendi iktidarını dayatmak sürgünde olduğu ve Avrupa’da İslam’ın için bulduğu fırsatı kullandı. Tehlike sözcüsü gibi davrandığı için ilham kay çok önceden fark edilebilirdi. Aslında, nağı olarak görüyordu. Evet, 2000’lerde bir yandan iyimser olmaya çalışmış başarılı bir hükümet kuran AKP, haki olsam da bu gözlemi Mart 2011’de, katen birçok İslamcı hareket ve muh Mübarek’in devrilmesinden sadece üç temelen Gannuşi de dâhil olmak üzere hafta sonra, “Arap Reformsu Devrimleri birçok Müslüman şahsiyet için model nin Paradoksları” başlıklı yazımda dile haline geldi. Fakat Türkiye’nin son za getirdim. Fakat öyle anlaşılıyor ki “aklın manlarda sadece ekonomik olarak değil, karamsarlığı” daha büyük bir titizlikle demokratik pratikler ve insan haklarına vurgulanmalıymış. nTunus’ta gelecek beklentisi daha mı iyi? n Evet, Tunus’ta ge lecek beklentisi birçok açıdan daha iyi görü nüyor. Tunus’ta ordu, Mısır’dakine göre çok daha az saldırgan dav randı; Ennahda bütün lüklü olarak Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e göre daha kapsayıcı, hoşgörülü ve anlayışlı oldu ve Tunus’ta En nahda ile seküler ve liberal güçler arasında arabuluculuk yapan güçlü bir emek ha reketi örgütü, UGTT (Tunus Genel İşçi Sendikası), vardı. Tu “İran’da postİslamcılığın ortaya çıkışı, büyük ölçüde tam nus Anayasası hatırı da İslamcılarca yönetilen yeni rejimin ‘İslamlaşma’yı tepe sayılır bir başarı. Fa den dayatması ve böylece devrimden farklı beklentileri kat (hem seküler hem olanlar arasında muhalefet yaratmasıyla ilişkili” diyor Bayat. saygı konusunda da bir düşüş yaşadığını düşünürsek hâlâ AKP’yi ilham kaynağı olarak gördüğü için Gannuşi’nin, AKP ve özellikle Erdoğan hakkında bugün ne düşündüğünü öğrenmek ilginç olurdu. n Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kısa bir süre önce verdiği fetvaya göre cinsel arzu uyandıran müzikler icra etmek ve dinlemek günah. Bu fetva bizim coğrafyamızdaki, sizin adlandırmanızla, “eğlence siyaseti” açısından tanıdık geliyor mu? n Evet fakat bu biraz çetrefil. Bu hükümlerin verildiği ampirik koşulları bilmek lazım. Örneğin bu fetva neden şimdi veriliyor? Tamamen dogmatik mi? Genel olarak böylesi hükümler neredeyse her zaman dogmatik, ahlaki veya püriten temellerle meşru kılınır. Ancak öyleyse sorun her şeyden önce böyle bir püritenliğe neden sahip olduğumuz. Bir süredir bu meseleler hakkındaki düşüncelerim beni şu sonuca ulaştırdı: Bu ve benzeri emirlerin kökü iktidar kullanımında yatıyor. Öyleyse bu vakada, evet, bu fetva “eğlence siyaseti” ile ilgili. n Türkiye’de siyasi iktidarın destekçileri son zamanlarda “Müminlere karşı şefkatli, kafirlere karşı şiddetli” (Fetih 48: 29) ayetini sıkça anıyor. Demokrasi anlayışları hakkında bu size ne söylüyor? n Bu tür ayetlerin hangi bağlamda kullanıldığını bilmiyorum fakat eğer iktidar partisinin siyasal muhaliflerine atıfta bulunmak için kullanılıyorsa açıkça nezaket ve hoşgörünün “dışarıdakiler” için değil, “içimizde” teşvik edildiği bir dışlama siyasetini, bir tür “siyasal kabileciliği” gösteriyor. Bu elbette yurttaşlık fikrinin ve haklar ile sorumluluklarda eşitlik fikrinin zararına iş görür ve dolayısıyla antidemokratik. “İRAN’DA İSLAMLAŞMA, ULEMANIN İKTİDARINDAN SONRA GERÇEKLEŞTİ” n İslam‘ı Demokratikleştirmek, İran ve Mısır İslamcılıklarını, 1960’lardan 2000’lerin ortasına dek karşılaştırmalı olarak inceliyor. İki ülke arasındaki temel fark neydi? n Temel fark, Batı’ya yakın dururken, üniversitelerde yükselen “İslami dernekler”e Nasırcı milliyetçilerin ve komünistlerin altını oymak için göstermelik destek veren Enver Sedat’ın cumhurbaşkanlığı döneminden beri Mısır’ın oldukça güçlü bir İslamcı hareket geliştirmeye başlamış olmasında yatar. Bu İslami dernekler büyüdü ve süreç içinde 1980’lerde, Mübarek döneminde isyancı Cemaatü’lİslamiyye’ye ve ElCihad’a dönüşerek radikalleşti. Mısır, şiddete başvurmayan stratejisini koruyan nüfuzlu Müslüman Kardeşler ve yeni gelişen diğer gruplarla birlikte 1990’larda ve 2000’lerin başında kuvvetli bir “İslami tarz” tecrübe etti. Mısır’ın İslamcılığı temel olarak ulemanın kurumu olan El Ezher’in dışında, hatta ona karşı gelişti. Fakat İran deneyimi farklıydı. Aslına bakılırsa İran’da, 1979 Devrimi’nin he >>men öncesinde neredeyse güçlü hiçbir İslamcı hareket yoktu. Temel muhalefet solcu gerilla örgütleri, 14 21 Nisan 2016 KItap