21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MICHEL MARIAN’DAN “ERMENİ SOYKIRIMI” Siyasette adalete, tarihe ahlâka yer açmak “Ermeni Meselesi”nin yüzüncü yılı, sadece Ermenilerin maruz kaldığı soykırımı anma vesilesi değildi. Aynı zamanda, hem Ermenilerin hem de Türklerin bir yüzyıl sonra “Ermeni meselesi”nde nerede olduğunu değerlendirme fırsatı veriyordu. Bu amaçla Türkiye’de ve yurt dışında birkaç etkinlik yapıldı. Michel Marian’ın “Ermeni Soykırımı” adlı kitabı da bir yüzyıllık süreci, 2015 öncesi ve mümkün sonrası açısından değerlendirmeye çalışıyor. AHMET İNSEL 2015, arkamızda kaldı. Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı, bir soykırım boyutlarında uygulanan etnik temizlik politikasının başlamasının yüzüncü yılıydı. Osmanlı hükümetinin aldığı tehcir kararının katliamlar, açlık ve hastalıktan ölümler ve sistemli bir müsadere ve yağma eşliğinde yürütülmesiyle bitmedi. Esas olarak kadın ve çocuklardan oluşan, sayısı azımsanmayacak kadar büyük bir Ermeni nüfusun Müslümanlaştırılması, bu politikayı tamamladı. O da yetmedi, geride kalan kılıç artıkları üzerindeki baskı ve yıldırma politikası Cumhuriyet tarihinde inişli çıkışlı olarak devam etti. Ermeni kültür varlıklarının büyük kısmı yok edildi. İttihat ve Terakki hükümetinin başlattığı, “Ermeni meselesini halletme” politikası, Cumhuriyet döneminde de devam edip hedefine ulaştı. Türkiye’nin bugünkü sınırları içinde, 1915’ten önce bir buçukiki milyon Osmanlı Ermenisi yaşıyordu. Bugün Türkiye’de yaşamaya devam eden Türkiye Ermenisi nüfus elli binden daha az. Ama demografi mühendisliği açısından “halolunan” Ermeni meselesi, elbette ne siyasal, ne kültürel açılardan hallolunmadı. Günümüz Türkiye toplumunun yüzleşmekte zorlandığı bir vicdani sorun olarak çalışmaya devam ediyor. Üstelik sadece vicdani boyutta kalmayıp, Türk diplomasisinin enerjisinin önemli bir kısmını, bu sorunun dünyanın dört bir köşesinde dile getirilmesini engellemeye hasretmeye mecbur kılıyor. DİYALOĞUN DERİN ANALİZİ Bu yüzüncü yıl, sadece Ermenilerin maruz kaldığı soykırımı anma vesilesi değildi. Aynı zamanda, hem Ermenilerin hem de Türklerin bir yüzyıl sonra “Ermeni meselesi”nde nerede olduğunu değerlendirme fırsatı veriyordu. Bu amaçla Türkiye’de ve yurt dışında birkaç etkinlik yapıldı. Michel Marian’ın kitabı da bir yüzyıllık süreci, 2015 öncesi ve mümkün sonrası açısından değerlendirmeye çalışıyor. Bu nedenle, soykırımın yüzüncü yılı vesilesiyle yayımlanan onlarca kitaptan bu açıdan farklı bir öneme sahip. Türkçe çevirisi Fransızca orijinaliyle aynı yıl yayımlanan Ermeni Soykırımı başlıklı bu kitabın, Türkçe baskısı için seçilen alt başlık, kitabın amacını özetliyor: “Siyasette Adalete, Tarihte Ahlâka Yer Açmak.” Kitapta, Ermeni meselesinin nasıl tabuya dönüştüğü konusunda, Michel Marian’la kendi yaşam patikalarımızdan hareketle başlattığımız diyaloğun (Ermeni Tabusu Üzerine Diyalog, İletişim Yayınları, 2010) tarihi süreçte daha derinlemesine ve kapsamlı bir analizi yer alıyor. “Ermenilerin günümüzde hâlâ açık bir yara olan hafızlarının doğurduğu duygu ve enerji öncelikle tarihsel hakikat için verilen mücadeleye akıyor ve gerçekten de tek bir kelime etrafında billurlaşıyor” diyor Marian. “Peki bu alışılmadık duygusal yatırım, ruhsal enerjinin bir nesne üstünde toplanması nereden kaynaklanıyor?” sorusunun yanıtını, felsefe, tarih ve sosyolojinin kaynaklarını kullanarak veriyor. PHILIPPE SERVENT HANS LUCAS Michel Marian, günümüzde Ermeni soykırımının tanınması çerçevesinde yaşanan çeşitli sorunlara da eğiliyor. Sözü Michel Marian’a bırakalım: “Soykırımın tanınması için yürütülen mücadele iki farklı dönem arasındaki tarihi ya da hatta tarihötesi, bir karşılaşmanın sonucu. Bir tarafta Birinci Dünya Savaşı’nın bir halkı terk edilmişliğe ve dağılmaya sürüklediği dönem, diğer taraftaysa İkinci Dünya Savaşı’nın kurbanlara borçlu olunan saygı etrafında bir değerler sistemi yarattığı dönem. Katledilmiş, unutulmuş ve çaresiz bir halk, aslında kendisi için geliştirilmemiş bu yeni uluslararası hukuk kavramlarına bir can simidi gibi sarılarak dirilişinin sihirli formülünü bu kavramlarda buldu. Bu verimli karşılaşma aynı zamanda bazı tartışmalara, anlaşmazlıklara sebep oldu ve çıkmaz sokaklara girdi. 2015 yılında karşılaştığımız, Ermeni soykırımının tanınmasının gerekip gerekmediği, bu son derece geç kalmış tanımanın nasıl bir alanı kapsayacağı ve herhangi bir mahkeme veya antlaşma tarafından belirlenmesi imkânsız tazminatların neler olabileceği sorularına cevap vermeden önce, işte bu karşılaşmanın tarihçesini, gerek hakikat sahasındaki bilimsel, gerekse farklı güçlere dair siyasi sonuçlarını hatırlamalıyız.” ERZURUM’UN KAPILARINI YENİDEN AÇMA ARZUSU Türkiye’de son yirmi yılda, esas olarak toplum katında gelişen tarihle yüzleşme çabasının diasporadaki en büyük destekçilerinden biri Marian. Bu diyaloğun İstanbul, Diyarbakır ve birkaç kentte kamuya açık toplantılarda yapılmasının öneminin altını çizerken ailesinin bir kısmının öldürüldüğü, “yüzyıl sonra yetmiş bin kişinin Charlie Hebdo’yu yuhaladığı Erzurum’da” bunun halen mümkün olmadığını da üzülerek belirtiyor. Erzurum’un kapılarını yeniden açma arzusunu dile getirirken bunu, orada yaşayanların yerini almak için istemediğinin altını çiziyor. Erzurum’da yaşayacak gelecek kuşakların şehirlerinin çok eskilere giden tarihiyle barışması, çok eskiden orada yaşamış olanların anısına da yer açması için bu kapıyı açmayı arzuluyor. Marian, günümüzde Ermeni soykırımının tanınması çerçevesinde yaşanan çeşitli sorunlara da eğiliyor. Örneğin soykırımın inkârının cezalandırılmasının sakıncalarının altını çizerken 2015’ten sonra soykırımın tanınması sürecinin esas taşıyıcısı olduğuna inandığı Ermeniler ve Türklerin ortak bir geleceği paylaşma arzusu içinde yürüteceği samimi ve yapıcı diyaloğun, işbirliğinin önemine işaret ediyor. Marian, Agos gazetesindeki söyleşisinde, Ermenilikle ilişkisinin “bir zorunluluğa değil, bir borç ödeme şuuruna dayanan duygusal bir seçim” olduğunu belirtip kendi Fransız tarafına da başka bir borcu olduğunu söylüyor. Bu borç, Ermeni meselesi dair, “milliyetçilik ve özgürlükçü, çoğulcu demokrasi arasında seçim yapmak gerektiğinde, her defasında demokrasiden yana olmak”tır. Hem Ermeni diasporasında yaşanan dönüşüm ve tartışmaları anlamak hem de soykırımın tanınması yönünde umutla hayal kırıklığı arasında gidip gelen beklentinin çalkantılarını izlemek için Marian’ın kitabı son derece önemli. Siyasette adalet, tarihsel bilinçte ahlâka yer verme gereğini somut olarak gösterdiği için ayrıca değerli. Başka bir kanlı çözümün girdabında debelendiğimiz bugün ve burada eksiğini tüm ağırlığıyla hissettiğimiz iki değer değil mi bu? n Ermeni Soykırımı: Siyasette Adalete, Tarihte Ahlaka Yer Açmak/ Michel Marian/ Çeviren: Alican Tayla, Siren İdemen/ Aras Yayıncılık/ 160 s. 18 24 Mart 2016 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle