Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ENGİN TURGUT’TAN “RENGÂRENGİN” Yaşamın şiirden tablosu Engin Turgut’un kaleme aldığı, aşkla, vefayla, isyanla ve yer yer ironiyle yüklü olan “Rengârengin”, zamanın kir ve acısına inat duygular barındırıyor. KADIR INCESU İSMAİL BİÇER Ş air, yazar ve ressam Engin Turgut, uzun bir aradan sonra “Rengârengin”le geldi. Bugüne kadar on altı kişisel resim sergisi açan ve karma sergilere katılan Turgut, 1993 Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülü’ne “Küs” (1992) ile değer görülmüş; “Küs” öncesi okurla buluşan “Kışkırtıcı Erguvan” (1987) ise ilk yapıt olma özelliği taşıyordu. “Küs”ü, “Bayan Elma” (1997), “Aşk: Canım Benim!” (1998), “Aşkın Kırk Bir Hali” (1998), “Mucize Tozları” (2002), “Mahcup” (2006), “57 Model Chevrolet ya da Küçük Caz Şarkıları” (2007), “Suyun Rüyası” (2008), “Esrik” (2009), “Mest” (2011) takip eder “Rengârengin”e gelinceye kadar. “Hiçbir Zamana Sığmayan” (2006) ise Turgut’un tek deneme yapıtı. VEFA YÜKLÜ ŞAİR Engin Turgut, şiirlerinde, gündelik dili arkasına alsa da oradan kendi dil havzasını oluşturur. Anlaşılır, coşkun, katmanlı, yer yer anlatıma (öykülemeye) dayalı, okuru kuşatıcı bir dil bu. Kulağınız ses salkımlarıyla dolar. Onda kırgın ve kırılgan, karamsar duygular hâkim. Yine de isyankâr, muhalif; insana yapılan her türlü haksızlığa karşı gelir. Bu karşı geliş geleneği, estetik düzlem üzerinde yürür. Umudun ve direncin fotoğrafı saklı heybesinde. “Mustafa Suphi için...” ithafını taşıyan “Rakının Güzelliği” adlı öyküsel anlatım bu özellikleri taşır. “Bak Mustafa, dünya paramparça olmuş, gözlüğümün üzerine basmışım. Her şey kötü yola düşmüş, kimse ışıklarımızla oynamasın, dünya kötü yola düşmüş Mustafa! Sen orada ekmek parası ve sağlığının derdindesin, bizi de burada zihnimizi iğdiş ediyorlar. Duyuyor musun beni su olmak istiyorum, senin kalbine sızacak bir kan derdi bu anla Mustafa! Gezegenimizin sümüğü akmış, kara düzenin cenazesi kaldırılmış, incitme boş bulunmuşluğumu. İflah olmaz şairimsin, sendeki gurbet sancısı aşk denilen nefesin hürmetinedir, sen ki susmayan bir yağmursun, yağ be Mustafa! Atların, kuğuların boynuna bak! Sanki kalbinin ay avlusunda göğe bu kadar aşkla bakmamıştık. Rakı içiyorsam vardır şiirden sebebi, düş müsün, yara mısın anlamadım, arkadaşımsın Mustafa! Ormanın bu kadar mı dalgın, bahçene girdim de çalı çırpı topladım, sanki Yunus’a bakmışım. Ansızın kalbi terleyen bir şiirdin, göğün mavisiyle yıkanırdın, kafiye yüzlü kardeşimsin Mustafa! Rakının güzelliği burada işte, bu gün Büyükada’daydım, bir fayton sefasıydı yenilmeyen yanın. Can Yücel gibi küfür etmeyi seversin ama pek yakışmaz o melek dudaklarına Mustafa! Senin her şiirin faşistleri su tabancasıyla korkuttu da kimseyi öldüremezdin, anla! Bak Mustafa sen ki şairsin, ben ki demin bir balkondan geldim, balkon bir barınaktır Mustafa! Hiçbir hevesin şarkısına uymayan bir gece yolculuğudur şiirlerin, son şair rakısıyla güzeldir. Çabuk iyileş ve bıkıp usanma, hüznünü kimden almışsın böyle, doğduğum yerdesin, çocukluğumsun ya Mustafa!” (s. 15). Turgut’u birçok şairden farklı kılan özelliği, “vefa yüklü” olması. Ondaki bu duygu, gençyaşlı ayrımına uğramaz. Bugünün genç şairlerine el vermeyi bir görev haline getirir. Bu anlamda zamanı bol kullanır. Kendinden önceki kuşağın şairlerine, kuşaktaşlarına, sevgi ve saygıda kusur etmez. Her fırsatta onlara olan ilgi ve saygısını en içten, en derinlikli şekilde işler. “Canım şairim Sina Akyol için...” dediği “Semâh” bunun en incelikli örneklerinden: “Ey Sina/ sen ne güzel/ bir gönül sesisin/ turnalara karışmışsın/ susma!// Ey Sina/ sen ne güzel bir şiir sesisin/ insanlığa karışmışsın/ korkma!// Ey Sina/ Allah senin güneşini versin/ sen ne güzel/ bir ney sesisin/ o Bektaşi yurdundan/ ayrılma!// Ey Sina/ gel ezberimizi boz/ kalbin bir esenliktir/ karıncalar avucumda/ semâh yapıyorlar/ sen ki şiirin kalbinde/ kuş seslerisin/ susma!/” (s. 36). UNUTMAYAN ŞAİR Turgut, bilge şairlerimizden. Her ne kadar ondaki mevcut tevazu, bu bilgeliği bastırsa da şiirleri bunu ele veriyor. Yer aldığı panellerde, toplantılarda işlenen konulara özgün, çarpıcı yaklaşımları dikkat çekici. Kavramlara bugüne kadar işlenmemiş halleriyle not düşer. Bütün iyi şairler gibi ona da bu niteliği kazandıran özelliklerin başında sahicilik gelir. Yukarıda örneklerini verdiğimiz şiirleri, bu sahiciliğin sonsuz izlerini taşır. Zaten o sahicilikle yazmasaydı bu kadar sıcak ve coşkun bir şiir yaratabilir miydi? Turgut’un bazen dokunduğu yaşadığı ülkesinin toplumsal durumu, politik çalkantılarıdır; çağının tanığıdır bir anlamda. Gezi Direnişi sırasında hayatını kaybeden o kahraman gençleri unutmaz; unutturmaz. Bunu bir şairde olması gereken sorumluluk duygusuyla yapar. “Ali İsmail Korkmaz’ın ölümsüz anısı için...” dediği “Korkarlar” başlıklı şiir, Gezi’de hayatını kaybeden tüm gençler için yazılmıştır ve onları aramızdan alan iktidara bir meydan okumadır: “Gülün kokusundan, zeytin veren ağaçlardan/ şairlerden, şaman ve yaman sözlerden/ şehrin ışıldayan gülümsemesinden/ dumanı umut tüten fabrikalardan, işçilerden/ konuşkan yapraklardan, renklerden, uçan kuşlardan/ mektuplardan, kitaplardan, soru soran çocuklardan/ yüzen gemilerden, taşların ve camların asaletinden/ ağlayan annelerden, şarkıların mavisinden/ yeryüzünden, gökyüzünden, insan olanın nefesinden/ felsefeden, heykellerden, kardeşliğin iyiliğinden,/ hayallerden, masallardan, yolculardan, aşk yarasından/ gençlerden, düşünenlerden, el ele sevgililerden/ çapkın kiraz, üzgün incir, nar tanesi düşlerden/ kıpırdayan her şeyden, bir bakıştan, börtü böcekten/ deniz ve arkadaşlarından ve gür ormanlardan/ aynadan, akıldan, sanattan, hayattan, koşan atlardan/ kurbağalardan, kaplumbağalardan, hıçkıran mitolojiden/ incelikten, mizahtan, Atatürk’ten, duran adamdan/ dövdüklerinden, kör ettiklerinden, kelimelerden/ şiirden, Fazıl Say’dan, devrimcilerden, isyandan/ parklardan, yan yana gezmekten, kitaplardan/ yüzü ve gönlü güzel, Ali İsmail Korkmaz’dan/ güneşin doğuşundan ve özgürlükten fena halde korkarlar!” (s. 14). Aşkla, vefayla, isyanla, yer yer ironiyle yüklü olan “Rengârengin”, zamanın kir ve acısına inat duygular barındırıyor. Dileğimiz, Nilay Özer’in ifadesiyle “insana bir nebze iyilik sirayet ettirir.” n Rengârengin/ Engin Turgut/ Artshop Yayıncılık/ 48 s. 16 24 Mart 2016 KITAP