Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SEMİH POROY’DAN “NEYE VİNYET NEYE KISMET” ‘Vinyet çizerek çizgimi geliştirdim’ Semih Poroy’un 19842015 arasında Varlık dergisinde yayımladığı desenlerinden oluşan seçkisi “Neye Vinyet Neye Kısmet”; düşünceyle çizginin buluştuğu yerde, edebiyattan felsefeye, mizahtan siyasete hayatın her alanına açılıyor. Biz de Poroy’la kitabını ve kitabın açtığı alanları kapsamaya çalışan bir söyleşi gerçekleştirdik. eray ak erayak@cumhuriyet.com.tr B u söyleşinin benim için epey zor olacağını düşünüyorum. Sizin, çalışmalarınızda ne kadar titiz ve dikkatli olduğunuzu bildiğimden, soruları, yazdığım her harfi kılı kırk yararak okuyacağınızı hesap edip hazırlamaya çalıştım. Bu titizliğinizin, çizgilerinizde size ne tür olanaklar sağladığını ya da neleri kısıtladığını merak ediyorum... n Böyle başlayan bu söyleşi, cevap vermesi beklenen kişi için de zor geçecek gibi görünüyor! Titizlik, dikkat gibi şeyler ‘sanat’ta olmazsa olmaz sayılan şeylerden değildir. Ama gözetilirse de fena şeyler değildir. Dediğiniz ölçüde dikkatli miyim, titiz miyim, emin değilim. Bunlar kimi zaman uğraştığınız alanın olanaklarını genişletebilir ama, kimileyin kısıtlayıcı da olur. Sanatta süregelen ApollonDionysos üslupları tartışmasını hatırlatan bir şey bu. Örnekleyerek açıklamak uzun sürebilir. Söyleşinin akışında yeniden değinebiliriz belki. n Peki düşünce aşamasından bize sunulana kadar nasıl değişimlere uğruyor çizdikleriniz?.. O sözünü ettiğim titizlik girmiyor mu işin içine? Bir başka deyişle, Semih Poroy nasıl çalışıyor? n Hemen her çizer gibi çize boza çalışıyorum. Karikatür çıkarmacı, eksiltmeci bir çizgi türüdür; yani fazlalıkları eksiltir, çıkarırsınız. Titizlik, dikkat böyle zamanlarda işe koşulur. Bazen o bile yetmez, kimi hataları iş yayımlandıktan sonra görür hayıflanırsınız. Heyecanla, aceleyle yapılan işlerde de dikkat azalması olur. Ve sadece çizgide değil, başka durumlarda da ortaya çıkar. Geçende siz de ‘dikkat’ ettiniz örneğin, kitap fuarındaki “Turhan Günay Yalnız Değildir!” etkinliğinde beni de birkaç cümle için kürsüye çağırdıklarında heyecandan, bir sözünü alıntıladığım Montaigne’i Montesquieu yapıvermedim mi?! n Söyleşiye, okuduklarınızın çizdiklerinizi nasıl etkilediğini sorarak devam etmek isterim. Sonuçta, Neye Vinyet Ne mahmut turgut ye Kısmet’i bir ‘okur’un kitabı olarak ele almak da mümkün gibi geliyor bana... n Bazen bir kitabı veya bir metni okuyup bitirdikten sonra, artık onu okumadan önceki insan olmadığımı hissederim. Eskiden beri böyle bu. Önemli bir şey okuduğumu anlıyorum. Bu türden durumlar insanı olgunlaştırıyor. Bir tortu olarak kalıyor. Sonra benzer başka tortularla birleşiyor. Sanki bir mürekkep şişesinde birikiyor ve kaleminizi o mürekkebe batırıp çizmeye devam ediyorsunuz. n Beslendiğiniz kaynakları da merak ediyorum. Nereye bakıp neyi görmeye çalışırsınız? n Gülmeyi Ciddiye Almak kitabında John Moreall, ‘elma manava ve bir ressama farklı görünür,’ diyordu. Bence bir yazara da farklı görünür. Hele bir karikatürcüye... Karikatürcü elmayı manavın başının üstünde hayâl eder. Yine de şunu söylemek gerek: Yazar da çizer de her gördüğünü, tanık olduğunu yazıp çizen kişi değildir. Çevresine sürekli yazar ya da karikatürcü gözüyle bakmak bence hastalık belirtisidir. Çevresini, insanları garip bakışlarla süzen birisi zaten onlara yaklaşamaz. İsteyene, yaşamdan kalan tortu yeter de artar bile. “SEÇİCİ OLMAYA ÇALIŞTIK” n Şimdi de kitabın ismine gelelim mi: “Neye Vinyet Neye Kısmet”. Tam da sizden çıkabilecek bir ironiyi yansıtıyor. Bir hikâyesi olmalı diye düşünüyorum. Varsa nedir? n Hikâye denebilir mi, bilmiyorum. En iyisi, 2007’de Varlık’ta yayımlanan bir yazımdan alıntıyla cevap vereyim: “...Varlık’a yaklaşık on beş yıldır çizimler yapıyorum. Bu çizimlerin içinde sonradan bağımsızlıklarını kazanan, bana karikatür olarak kalan bir çok çalışma olmuştur. Okuduğum metinden gelen yazınsal esin kimi zaman metne eşlik etmek üzere çizilmekte olan resmi belli belirsiz başka bir yere sürükler. Eşlik etme işlevini yerine getirdikten sonra yazıdan bağımsızlaşır, karikatür olur çıkar.” Kitaba alınan desenler bu tür özellikler taşıdığı düşünülen çizimlerden seçildi. Bazıları karikatüre yaklaşan bazıları desen tadı taşıyan çalışmalar. n Ayrıca, sanıyorum açıklanması gereken ‘vinyet’ konusu var. Gerçi kitabın sonunda bir yazıyla meram anlatılıyor ama burada bir de sizden dinlesek mi? n Fransızca yazılışıyla “vignette” metin aralarına serpiştirilen nakışımsı minik desenlere verilen bir isimdir. Başlangıçta, şaraplık bağların üzüm salkımlarını temsil eden süslemeler biçiminde kullanılmış. Bu yüzden ismi “vigne” (üzüm asması) kökünden geliyor. Sonraları yazıları soluklandırmak için kullanılan, metinle ilgili küçük çizimlere de bu isim verilmeye başlandı. Deyim bizde hâlâ kullanılıyor mu, emin değilim. Biliyor musunuz, vinyet çizerek çizgimi geliştirdim ben. O yüzden bu sözcüğü severim. n Ama esas takıldığım, altbaşlık oldu: “Varlık Çizgileri”. Bu da kitabın ismi kadar ironik. Türk edebiyatının en önemli dergilerinden Varlık’ın yanında başka anlamlar da yüklenmiş gibi. n Hayır, doğrusu başka bir anlam yüklemeye çalışmadım. Ama saklamayayım; kitabın asıl başlığı olarak önce bunu düşünmüştüm. Sonra çok tanımlayıcı geldi bana, vazgeçtim. Ve biliyorsunuzdur, derginin kurucuları “Varlık” ismini, dönemin (30’lar) yokluklarını düşünerek koymuşlardı. n Buradan yola çıkarak uzun süren Varlık maceranızı da dinleyelim mi biraz? n Hasan Hüseyin Korkmazgil’i 1984 başlarında yitirmiştik. Ozanla ilgili bir şey yapıp Varlık’a götürdüm. O sırada Varlık’la Kemal Özer ilgileniyordu. Kemal ağabeyi Cumhuriyet’ten tanıyordum. Dergide çıkan ilk çalışmam bu oldu. Neye Vinyet Neye Kısmet de bu çalışmayla açılıyor zaten. 90’ların başında Varlık’a daha sık çizim (vinyet) vermeye başladım. Sonra, Enver Ercan’ın, derginin yayın yönetmeni olmasıyla iyice yoğun bir dönem başladı. Yani, Varlık’ı başıma saran asıl olarak Enver’dir. Tabii, bazen çizimleri geciktirdiğim oluyordu; öyle zamanlarda dergideki arkadaşlar kim bilir benden neler çekmişlerdir! n Kitabın hikâyesinden de söz eder misiniz bize? Nasıl doğdu? Hangi düşünceden yola çıkıldı? Kitaptaki çizimleri bir araya getiren amaç neydi? n Biliyorsunuz, altıyedi ay önce Varlık Yayınları ‘Feklavye’yi yayımladı. Aslında, Filiz Nayır’la, Enver Ercan’la ilk >>konuştuğumuz Varlık Desenleri kitabıy dı. Ama kabaca otuz yıllık Varlık ciltlerini tek tek taramak gereki 12 24 Kasım 2016 KItap