29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Mahir Ünsal Eriş ilk romanı “Dünya Bu Kadar”da hikâyeleri “birbirine teyelleyerek” 21. yüzyılın ilk on yılından insan manzaralarını anlatıyor. Aurelio Zen maceralarının yeni kitabı “Örgüt”te, Vatikan’ın karanlık koridorlarından Milano’nun moda atölyelerine uzanan bir macera bizi bekliyor. ünya Bu Kadar”ın bir hikâyeler bütünü olduğunu iddia etseniz yanılmazsınız. İlk bakışta bir zafiyet olarak düşünebilirsiniz ya da öykücülüğü ağır bastığından ortaya böyle bir roman çıkmış diyebilirsiniz. Ne de olsa Mahir Ünsal Eriş iki yıl içinde yayımlanan iki öykü kitabından sonra bir “roman”la çıkıyor okur karşısına. Zaten editörü de bu kanıdaki kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısını “Dünya Bu Kadar, çarpa çarpa geceye ışıl ışıl hikâyeler bırakıyor. Yeni roman, işte gökyüzü...” diye tamamlamış. Eski bir iddiadır, roman türünün ortaya çıkışında ortaya atılmış bir iddia; Roman için uzun ya da uzatılmış hikâye ya da hikâyelerden oluşmuş bir tür denir. Her iki düşünce de doğrudur aynı zamanda da yanlıştır. Sonuçta roman kendine özgü yapısı ve kuralları olan bir tür. Kısaca “Gerçek ya da kurmaca bir olayı; yere, zamana ve kişilere bağlayarak uzun soluklu anlatan eser” olarak tanımlanıyor roman. Ama bu tanımı “uzun soluklu” kısmı hariç hikâye için de kullanabiliriz, zaten başlangıçta “Latince ile yazılan ilk destan ve halk öykülerine” roman denmiş. “Bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. Güneş gelmedi” diye başlıyor “Dünya Bu Kadar” (2015, İletişim Yay.). Güneş’in kimliğini, neden bu geç kahvaltıya her zamankinin aksine katılmadığını anlamaya çalışırken hikâyeler birbirine bağlanıyor. Eray Ak’ın yazısında belirttiği gibi “Güneş’in anne babası Turan Bey ve Mükerrem Hanım’dan Kore Savaşı yıllarına, Hasan Fehmi Bey’e; bir devrin meşhur furyası evlere ansiklopedi satan Korhan’la Fevziye’den bu ansiklopedileri basan Nuri’ye; Kaymakam Bey’in kızı Yeliz’den Şelhum Asteğmen’e, Figen’e, İhsan’a, Sadun Bey’e ve onlar paralelinde hikâyenin gidişatına dahil olan daha pek çok kahramana sahne açıyor.” Onlarca kahramanın yaşam öykülerini ya da yaşamlarını belirleyen olayların hikâyelerini birbirine bağlanarak okuyoruz. Hepsinin bir şekilde birbiriyle S A Y F A 8 n 1 4 kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Dünya Bu Kadar Mahir Ünsal Eriş de girişte söylediğim gibi 21. yüzyılın ilk on yılından insan manzaralarını anlatıyor. Her iki romanı da öncülleri Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları”na saygı duruşu ya da selâmlama olarak nitelendirebiliriz. Mahir Ünsal Eriş Ah Muhsin Ünlü’nün dizesinde olduğu gibi önce “burası dünya ya hu” diyor ve Türkiye’nin 2000’li yıllarından insan manzaraları anlatıyor sonra da “burası bu kadar işte!” dizesinde ifade edilecek biçimde her şeyin birbirine bir şekilde bağlandığını en azından teyellendiğini gösteriyor. Dibini iyi kazarsanız Türkiye’de yaşayan herkesin birbiri ile bir şekilde uzaktan ya da yakından ilintisi vardır, diyor. İster roman diye tanımlayın ister ustaca birbirine bağlanmış hikâyeler bütünü “Dünya Bu Kadar” günümüz Türkiyesi’ni ironik, mizahi Mahir Ünsal Eriş bir dille ama abartmadan anlatan, gerçekçi bir bir bağı var ve sonuçta tek bir anlayışta, keyifle, merakla okunan bir olaya bağlanıyor. Mahir Ünsal eser. Eriş’in mahareti de burada, ÖRGÜT tempoyu hiç düşürmeden, dikkati dağıtmadan öyküleri Aurelio Zen macebirbirine bağlayıp sonuca, o ralarının yeni kitabı tek olaya varıyor. Bu olay düşünüldüğü “Örgüt”te Vatikan’ın gibi Güneş’in ikindi kahvaltısına karanlık koridorlarıngelmemesi ile de ilintili ama o değil. dan Milano’nun moda Kitabın arka kapağına meraklandıracak atölyelerine uzanan bir şekilde alıntılanan Turan Bey, Fikret, macera bizi bekliyor. İbrahim Hilmi ve Koço’nun bir geceyarısı Aurelio Zen madağ başındaki bir meyve bahçesinde ceralarının ilk kitabı “Fare Kral” Kasım ellerinde kazma kürekle jandarma 2013’de yayımlanmıştı. Ardından Şubat tarafından yakalanmasına bağlanıyor 2014’de “İntikam” geldi. Şimdi de “Örtüm hikâyeler. güt” Türkçede (Şubat 2015, Çev. Seda “Dünya Bu Kadar” adını ve anafikrini Çıngay, Labirent Yay.). Aurelio Zen deAh Muhsin Ünlü’nün “burası dünya ya ğişik bir polis, bir antikahraman. Daha hu, / burası bu kadar işte!” dizelerinden önce de yazmıştım, onu gündelik hayatın almış. Kitap hakkında yazılan bir yazıda içinde, kusurlarıyla, insanlarla kuramadığı belirtildiği gibi kullanılan teknik Ayfer ilişkilerle, sahte dostlarla, arkasından iş Tunç’un “Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış çeviren meslektaşlarıyla tanıyoruz. Onu Anlatılan Kısa Tarihi”ni (Şubat 2009, farklılaştıran, inandırıcılığını artıran da bu Can Yay.) çağrıştırıyor. Ayfer Tunç özellikleri. romanda kısa kısa öykülerle “Mekân Başarısızlıkları polis örgütünde ilerve zaman sınırı tanımayan, bir ucu 19. lemesini sağlamış, dürüst davranışları yüzyılda, bir ucu günümüzde, yazınsal kusur olarak görülüp mimlenmiş bir bir Türkiye panaroması” oluşturuyordu. polis. Aykırı yollara sapmak, kuralları M A Y I S 2 0 1 5 “D esnetmek, görmezden gelmek, hafif derecedeki suçlara ve sahtekârlıklara göz yummak ona göre normal hareketler. Zaten çoğunlukla bir olayı aydınlatması, katilleri ya da suçluları ortaya çıkartması için değil mevcut iktidarın ya da siyasi yöneticilerin çıkarlarına uygun olarak sonuçlandırması arzusu ile görevlendiriliyor. Bu görevleri de çoğunlukla başarıyla yerine getiriyor ama bu arada biz okurlar Aurelio Zen’le birlikte olayın ardındaki gerçeği ve failleri öğrenmiş oluyoruz. Michael Dibdin “Örgüt”te Vatikan’da yaşananlara uygun, tam da beklendiği gibi kilisenin gizli işleri, kara para trafiği, casuslar, gizli dernekler ve sahte kimliklerle dolu bir öykü anlatıyor. San Pietro Bazilikası’nın kubbesinden beton zemine düşen prensin kimliği ve çevirdiği işler, üye olduğu gizli dernekler bile bu sır dünyasının ne kadar karmaşık ilişkilerle dolu olduğunu düşünmemizi sağlayabilir. Aurelio Zen’den istenen de cinayetin neden işlendiğini ve katilin kimliğini ortaya çıkartması değil işin içine mümkün olduğunca Vatikan’ı sokmadan dosyayı kapatmasıdır. Aurelio Zen de böyle yapıyor ama bu cinayete bir yenisi daha eklenip olay gazetelere düşünce dosyanın pek öyle kolay kapanamayacağı anlaşılıyor. Aurelio Zen ipuçlarının peşine düşüp gizemli örgütlerin içine yuvalanmış gizli örgütlerin kapalı kapılarına dek ulaşıyor ama roman boyunca gözümüzün önünde dolaşıp duran yeni yetme modacı çok daha farklı bir yeri ve çözümü işaret ediyor. Michael Dibdin “Örgüt”te Vatikan deyince hemen sırların, kilise entrikalarının ve gizemli örgütlerin peşine düşen romancılarla ve onların her türlü gizli ilişkiyi ve sırrı çözebilen detektifleriyle satır aralarında güzelce eğlenip bu komplocu bakış açısını sıkı bir biçimde eleştirirken bir yandan da bizimkine çok benzediğini düşünebileceğimiz İtalyan Polis örgütü ve kendi işlerinden başka her şeyle uğraşıp yetersiz maaşlarına yeni gelirler katmak için girişimlerde bulunan memurları da afişe ediyor. n Michael Dibdin “Örgüt”te Vatikan’da yaşananlara uygun, kara para trafiği, casuslar, gizli dernekler ve sahte kimliklerle dolu bir öykü anlatıyor. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1317
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle