Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y eçenlerde, The Culture Trip (Kültür Yolculuğu) adlı internet sitesinde rastladım: Bir zamanlar birbirinden farklı ülkelerde yasaklanmış on iki ünlü kitabın başına gelenleri anımsatmışlar. Yergili şiirleriyle ün salmış Romalı ozan Iuvenalis der ki: “Sansür kuzgunu aklar, güvercini kovalar.” Iuvenalis’in bu sözleri bize hiç de yabancı değil. Türkiye’de bizim hayatımız yasaklanan kitapların serüvenlerinden geçilmez. Ne ki yalnızca Türkiye gibi ülkelerle sınırlı değil sansür denilen bu meret. eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr G Yirminci yüzyılda sansüre uğrayan on iki ünlü kitap: I Kuzgunu aklar, güvercini kovalar Roman, İrlanda’da, dine ve geleneksel aileye karşı yorumlarından ötürü ve yer verdiği küfürlü konuşmalar yüzünden yasaklandı. Hindistan’da ise daha da ileri gidildi: Huxley, bireylerin genç yaşlardan başlayarak zevk için sevişmeye özendirildiği bir dünyayı anlattığı gerekçesiyle “pornocu” olarak nitelendi. YENGEÇ DÖNENCESİ “Bir açık lağım, pislik çukuru, ahlaksızlığın çöküntüleri arasında kokuşmuş olan ne varsa hepsinin iğrenç toplamı!” ABD’li bir yargıcın bu sözlerle tanımladığı bir kitabı kim merak etmez ki! Cinsellikle ilgili açık ve içten anlatımların, herkesçe bastırılan duyguların alaycı itirafların yazarı Henry Miller, Büyük Bunalım yıllarında Paris’te geçirdiği, yoksulluk içindeki günlerini dile getirdiği “Yengeç Dönencesi”ni 1936’da Fransa’da yayımlamıştı. Kitabın İngiltere ve ABD’de yayımlanmasına 1960’lara kadar izin verilmemiş ancak Fransa’da basılan roman bu ülkelere gizlice sokularak yaygınlıkla okunmuştu. 1961’de ABD’de yayımlanan “Yengeç Dönencesi” müstehcenlikle suçlandı ve bir dizi dava açıldı. Davalar 1964’te Yüksek Mahkeme’nin eyalet mahkemelerinin müstehcenlik kararlarını bozmasıyla son buldu. Miller’ın, Paris’e gitmeden önce New York’ta sürdüğü yaşamı ve yazarlığa geçişini anlattığı “Oğlak Dönencesi” de İngiltere ve ABD’nin sansür kurullarından payını aldı. Ama “Oğlak Dönencesi” Türkiye’de de çok ilginç bir yasak serüveni yaşadı. “Oğlak Dönencesi” 1985’te Türkiye’de yayımlandığında müstehcenlik gerekçesiyle toplatıldı. Kitap bunun üzerine 39 yayınevinin ortak yayımı olarak 1988’de yeniden basıldı ancak bu baskı da toplatılarak hakkında dava açıldı. 1991’de ise Can Yayınları’nın başındaki Erdal Öz’ün buluşuyla “Oğlak Dönencesi”nin yeni bir basımı yapıldı. M A Y I S 2 0 1 5 LADY CHATTERLEY’NİN SEVGİLİSİ Sözünü ettiğim yasak listesinin başında D. H. Lawrence’ın “Lady Chatterley’nin Sevgilisi” adlı romanı yer alıyor. Lawrence’ın ilk kez 1928’de İtalya’da kendi olanaklarıyla yayımladığı bu roman uzun bir “yeraltı” yaşamının ardından, yazarın ölümünden çok sonra 1959’da New York’ta, 1960’ta da Londra’da Penguin tarafından sansürsüz olarak yayımlanabilmişti. Başka bir deyişle, İngiltere, bir İngiliz yazarın 1920’lerde kaleme aldığı yapıtının sansürsüz versiyonunu ancak kırk yıl kadar sonra, Beatles’ın ilk uzunçalarının çıktığı günlerde yayımlamaya cesaret edebilmişti. Yine de Londra’da açılan dava edebiyat tarihinin en ünlü davalarından biri olacak, kitap aralarında “Hindistan’a Bir Geçit”in yazarı E. M. Forster’ın da bulunduğu birçok yazar tarafından savunulacaktı. İki insanın sınıf ve evlilik engellerini aşarak kurduğu sevecenlik dolu cinsel ilişkiyi anlatan romanın eksiksiz basımı yüz binlerce satmakla kalmayacak, 1960’ların Cinsel Devrimi’ne de katkıda bulunacaktı. CESUR YENİ DÜNYA Aldous Huxley, 1932’de yayımlanan “Cesur Yeni Dünya”da, hiçbir bireyin denetim ve koşullanmadan kaçamadığı gelecekteki bir dünyayı anlatıyordu. Zamanla karşıütopya türünün klasikleri arasına girecek yapıt, teknolojinin iktidarına karşı bir uyarı niteliği taşıyordu. Gel gör ki “cesur olmayan eski dünya”nın sansür kurulları bu kitabı hiç de uygun bulmadı. S A Y F A 6 n 1 4 “Sansürlü” olarak yapılan bu basımın ana metninde sansür edilen bölümler siyah bantla kapatılmıştı. Kitabın başında ise yalnızca mahkeme kararları ve sansüre uğrama gerekçeleri değil, sansür edilen bölümler de yer alıyordu. Dolayısıyla,okuyucu, sansürlü bölümleri kitabın başında bulabiliyordu. ŞEYTAN AYETLERİ Salman Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri”nden önce de sonra da pek çok kitap baskı gördü ama hiçbiri yazarı hakkında ölüm fetvası çıkarılmasına yol açmadı. 1988’de yayımlanan “Şeytan Ayetleri”nde, düşsel bir peygamber olan Mahound’a Tanrı tarafından indirilen ayetleri, yine düşsel bir yazıcı olan Salman değiştiriyordu. Bunu Hz. Muhammed’e yapılan bir gönderme olarak yorumlayan, dolayısıyla da İslam’a karşı bir küfür sayan pek çok Müslüman kitaba ve Rushdie’ye görülmemiş bir tepki gösterdi. İran’ın o dönemdeki dinsel önderi Ayetullah Humeyni, Rushdie’nin öldürülmesinin farz olduğuna ilişkin fetva çıkardı. Kısa bir süre sonra da, Rushdie’nin başına 8 milyon dolar ödül kondu. Kitap birçok ülkede yakıldı, kitabı satan kitapçılara karşı saldırılar düzenlendi. Türkiye’de de Aydınlık gazetesinin “Şeytan Ayetleri”ni 1993’te tefrika etmesi benzer tepkilerle karşılaştı. Bu arada, kitabın Japonya’daki çevirmeninin öldürülmesi, George Bernard Shaw’un “Suikast, sansürün en aşırı biçimidir” sözünü gerçek kılıyordu. Rushdie ise hayatını koruyabilmek için on yıl boyunca Scotland Yard’ın koruması altında saklanmak zorunda kaldı. Birçok Batılı aydın ve Avrupa Birliği ülkeleri bütün bunları düşünce özgürlüğüne karşı bir saldırı sayarak protestoda bulundu. İran yönetimi 1998’de Rushdie’nin öldürülmesine ilişkin fetvanın uygulanması için “çaba göstermeyeceğini” açıkladı ama “Şeytan Ayetleri” Türkiye’de hâlâ yayımlanamadı. LOLİTA Vladimir Nabokov’un en iyi olmasa da en yaygın okunan romanı “Lolita”, 1955’te Paris’te yayımlandığında pek çok suçlama ve yasaklamayla karşılaşmıştı. Gerçi Graham Greene, romanı yayımlanır yayımlanmaz Sunday Times’daki yazısında yılın en iyi üç kitabından biri olarak göklere çıkarmış ama Londra’nın magazin gazetesi Sunday Express’in yayın yönetmeni “pervasız pornografi” diyerek yaygarayı koparmıştı. Oysa, kimi eleştirmenlerce “20. yüzyıl ortalarının Amerikan değerlerinin keskin bir yergisi”, bazılarınca da “aşkın, karşıtı kabul edilen şehvetin ışığında irdelendiği incelikli bir alegori” olarak nitelenen “Lolita”, bol bol açık saçık sahne okumayı umanları düşkırıklığına uğratacak bir romandı. Az çok erotik birkaç paragraf dışında cinselliği gözüpek bir biçimde sorgulayışıyla dikkat çekiyordu. Yine de yalnızca İngiltere’de değil, “liberal” diye bilinen Fransa’da bile yasaklanmaktan kurtulamayacaktı. Nabokov ise “Lolita”nın ilk yayıncısı Olympia Press’in başındaki Maurice Girodias’a 1957’de yazdığı mektupta, “Benim kitapla ilgili ahlaksal savunmam, kitabın kendisidir. Daha başka hiçbir yükümlülük altında hissetmiyorum kendimi… Etik açıdan, Fransızların, İngilizlerin, bütün öteki mahkemelerin, yargıçların ya da zındık okurların kitabım hakkında ne düşündükleri zerre kadar umurumda değil” demekten geri durmayacaktı. ULYSSES James Joyce’un, deneysel bir dil kullandığı, yepyeni anlatım teknikleri uyguladığı “Ulysses” adlı başyapıtının en inatçı okurları bile, “Nausikaa” bölümündeki mastürbasyon göndermelerini atlamış olabilirler. Pek çokları ise bu çetin kitabın o bölümüne kadar gelemeyebilir. Ama “Ulysses” 1918’de ABD’deki Little Review dergisinde yayımlanmaya başladığında, mastürbasyona değinen sözler kimi yargıçların gözünden kaçmadı. Yapıtın dergideki yayını 1920’de yasaklandı. “Ulysses”, Shakespeare & Co. adlı kitabevinin sahibesi Sylvia Beach tarafından 1922’de Paris’te yayımlanabildi. Sansür gördüğü için daha önce adından söz ettiren kitap, yayımlanır yayımlanmaz büyük ilgi gördü. Ancak kitabı anlamakta da okumakta da büyük zorluk çeken sansür hafiyeleri benzer “müstehcenlikler”in başka bölümlerde de sürdüğü sonucuna varmış olacaklar ki roman, 1930’lar boyunca ABD ve İngiltere’de yasaklı kaldı; yurt dışından postalanan kitaplar ABD Posta İdaresi tarafından yakıldı. n Not: Yazının ikinci bölümü haftaya. K İ T A P S A Y I 1 3 1 7 C U M H U R İ Y E T