Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Zaman’a ve tutuculuğa başkaldıran bizden bir ozan Hemşiremiz Sappho evat Çapan, ilk kez ta 1966’da yayımladığı, son olarak 2008’de Can Yayınları’ndan “Nedir Gene Deli Gönlünü Çelen” adıyla yayımlanan Sappho çevirilerinin başında, İÖ 6. yüzyıldan 7. yüzyıla devrilen yıllarda Lesbos adasında yaşadığı sanılan bu kadın ozanın, cinsel tutkuyu dile getiren dizeleri yüzünden, Hıristiyanlığın yayıldığı dönemlerde ahlaka aykırı bir şair sayıldığını, şiirlerinin yasaklandığını vurguluyordu. İÖ 3. ve 2. yüzyıllarda İskenderiyeli bilginler onun bilinen tüm şiirlerini bir araya getirmişler, ama zaman içinde, özellikle de Hıristiyan Kilisesi’nin bu şiirlerdeki erotik öğeleri onaylamaması yüzünden, Sappho’nun şiirleri korunamamış, ancak başka yazarların onun şiirlerinden yaptıkları alıntılar kalmıştı. Yine de, 1898’den sonra bulunan papirüs yazmalarındaki şiirlerle elimizdeki şiirlerin sayısı artmıştı. Geçenlerde, Sappho’nun iki şiirinin daha bulunduğunu okuduğumda, Çapan’ın kulağını çınlattım. Adı açıklanmayan bir koleksiyoncunun, Oxford Üniversitesi’nden, ABD’li papirüs uzmanı Dirk Obbink’e gösterdiği bir İS 3. yüzyıl papirüs yazmasında, biri büyük ölçüde eksiksiz, öbürünün ise ancak kimi parçalarının okunabildiği iki Sappho şiiri ortaya çıkmıştı. APHRODİTE’YE YAKARI İlk şiirde Sappho’nun erkek kardeşleri Kharaksos ve Larikhos’a göndermeler vardı: “Hera’ya yakaralım da / gemisi sapasağlam / dönsün buraya Kharaksos // Gerisi tanrılara kalmış / dinginse çünkü deniz / büyük bir fırtına patlar ardından…” İkinci parçanın da, ozanın aşk tanrıçası Aphrodite’ye yakardığı bir karşılıksız aşk şiiri olduğu söyleniyordu. Keşke Cevat Çapan bunları da çevirse de, kitaba eklese diye geçti aklımdan. Neden derseniz, ilk kez Kemal Özer’in Uğrak Kitabevi’den Sungu Çapan’ın kapak tasarımıyla çıkan o kitap, yine Çapan’ın “Çin’den Peru’ya” şiir seçkisiyle (ama Çan Yayınları’ndan çıkan yeşil kapaklısı) birlikte, kült kitaplarım arasındadır hâlâ. 1968’de Edebiyat Fakültesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne öğrenci girdiğimde, Çapan hocam olacak, onun dersinde benzersiz tatlar alarak okuyacaktık Sappho’nun dizelerini. “Söyleyin herkese // En güzel türS A Y F A 6 n 13 Ş U B A T da, her şiir çevirmeninin “çevrilemezlik” gibi bir sorunla yüz yüze gelmek ve bu sorunu çözmek zorunda olduğunu, ama Sappho çevirmeninin bazı ciddi metin sorunlarının da üstesinden gelmesi gerektiğini belirtiyor. Barnard’a göre, metinler o denli değişkenlik gösteriyor ve üzerlerinde o kadar fazla oynanmış ki, çevirmen hemen her dizede sözcükler ve anlamlar arasında bir seçim yapmakla karşı karşıya kalıyor. ŞİİR TİMSAHIN AĞZINDA Yaklaşık 25 yüzyıl önce yaşamış bir şairin metinlerine ilişkin kaynakların farklılığı ve yetersizliğinin doğal olduğunu vurgulayan Barnard, en eskisi İÖ 3. yüzyıla, Sappho’nun ölümünden 300 yıl sonraya tarihlenen papirüslerin yırtılıp parçalandığını, dahası bazı parçaların mumyalanan timsahların ağızlarına tıkaç olarak konduğunu söylüyor afallatıcı, ama gerçek; mumyalanmış timsahların ağızlarında bulunan Sappho şiirleri! “Bu şiirleri çevirirken,” diyor Barnard, “başlık olarak ayrı tutulmuş ilk dizelere bütünleyici deyimler ekledim. Bunu yaparken, bazen o parçanın alıntı olarak yer aldığı metnin bağlamından yararlandım, bazen de yitik dizelerin anlamını biraz daha aydınlığa kavuşturmak amacıyla boşlukları kendim doldurdum...” Samih Rifat’ın yaklaşımı ise bunun tam karşıtı: “Kırık yontu parçalarına benzeyen, çoğu kez önü arkası kopuk bu dizeler, garip bir güçle kamçılar imgelemimizi; bu kırık döküklükten, bu yaygın ve yinelenen ‘eksilti’den, yepyeni, şaşırtıcı bir ‘poetika’, yaşayıp bugünü görseydi Sappho’yu bile hayrete düşürecek bir şiirsel tat doğar.” HANGİSİ “DOĞRU”? Bu iki çeviri yaklaşımından hangisinin “doğru” olduğunu bir yana bırakalım derim. Edebiyat çevirisinden söz ediyoruz ya, edebiyatta “doğrular”dan söz etmeye kalkışmanın bizi edebiyattan uzaklaştırdığını, edebiyatın en çekici üstünlüklerinden birinin de “doğru”nun sınırlarına hapsedilememesi olduğunu anımsayalım, yeter. Sappho’nun iki şiirinin daha bulunduğunu öğrendiğimde, ilkin, Samih Rifat’ın “Besbelli Sappho’dan yana ve ustaca çalışmıştır Zaman” deyişi düştü aklıma. Demek, papirüs yazmalardaki kırık dökük aşk ve sevecenlik dizeleri, onları “müstehcen” sayarak yok etmeye yeltenmiş Hıristiyan bağnazlığına yüzyıllar sonra hâlâ başkaldırıyordu. Elimde olmadan, bugün hâlâ din örtüsüne bürünerek edebiyatta “müstehcenlik” avına çıkanları düşünerek gülümsedim. Sonra, Sappho’nun, ne kadar bizden bir ozan olduğunu geçirdim aklımdan. 2500 yıl sonra bile, dizeleriyle “deli gönlümüzü çelen”, sevda sözleriyle “yüreğimizi sarsan” bu eskil ozanın ne denli yakınımız olduğunu… Onca edebiyat erbabını, Azra Erhat’ı, Orhan Veli’yi, Cevat Çapan’ı, Cengiz Bektaş’ı, Samih Rifat’ı, Kriton Dinçmen’i, Alova’yı boşuna mı esritip cezbeye getirmişti. Çapan’ın “Hemşerimiz Shakespeare” sözünden esinlenmiş olacağım, “Hemşiremiz Sappho” deyiverdim. n K İ T A P S A Y I 1252 C küleri / çağıracağım bugün / dostlarım için” diye açılıyordu kitap. “Ne yapsam boş // Anacığım, / mekik dokuyacak / gücüm kalmadı / Aphrodite’nin yüzünden // Yumuşak da olsa // öldürdü beni / nerdeyse / o çocuğun aşkından” dizelerini, genç yüreklerimizin aşk kırgınlıklarıyla okuyorduk biraz da. İLKGENÇLİK TANIŞMASI Aslında, Sappho’yla ilk tanışmam, ilkgençlik çağımda, dayımın kitaplığında bulduğum Tercüme dergilerinde olmuştu. 1946’da yayımlanmış bir Tercüme dergisinde Azra Erhat ile Orhan Veli’nin birlikte yaptıkları çevirilere rastlamıştım: “Bir dağ rüzgârı nasıl allak bullak ederse meşeleri / içimi öyle sarstı Eros…” 1978’de ise, Azra Erhat’ın bu kez Cengiz Bektaş’la yaptığı çeviriler Cem Yayınevi’nden yayımlanacaktı: “Tahtı renkler saçan ölümsüz Afrodit / Zeus’un oyuncu kızı, ey ece, / üzgüler, kaygılarla yüreğimi / Ne olur ezme // Gel gene eskiden olduğu gibi / duyunca uzaklardan yakarmamı / altın evini babanın bırakıp / geldiğin gibi.” Kriton Dinçmen, yanılmıyorsam 1990’ların sonlarına doğru, çevirdi Sappho’yu. İlkin Yön’den, sonra Arion’dan çıktı kitap. Ne yazık ki, kitap elimde olmadığı için, örnek veremiyorum. 2008’de öncekilerden farklı yaklaşımlarda iki Sappho çevirisi daha geldi. Samih Rifat’ın çevirileri, “Sappho: Şiirler” adıyla Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Alova’nın çevirileri ise, “Fragmanlar” başlığı altında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’nden. KIRIK DÖKÜK DİZELER Samih Rifat’ın sonradan kitaplaşan çevrilerinden birkaçını, ilkin, P Dergisi’nin “Aşk ve Sanat”a ayırdığımız Kış 2001 sayısında yayımlamıştık. Birkaç örnek vermek gerekirse, ilk dizesinden yoksun bir şiir: “... / Ve güzel kızlar çiçekten / taçlar ördüler.” Ya da, 2014 öncesiz ve sonrasız dizeler: “... / Dur karşımda sevgili, / Ser güzelliğini gözler önüne. / ...” Ya da, bir şiirden kopup kalmış son iki dize: “.../ Ya da biri var benden çok / sevdiğin.” Alova da, Samih Rifat’ınkine benzer bir yaklaşımla, papirüs yazmalardan silinmiş ya da yanmış sözcüklerin yerlerini boş bırakarak çevirmeyi yeğlemişti Sappho’yu: “İşte evlendin, mutlu güvey / gerçek oldu duaların, artık senin / istediğin kız … Endamın hoş, gözlerin … / zarif; akıyor uyku güzelim yüzünden … / Özenip bezenip yaratmış seni Aphrodite …” Sappho şiirlerinin günümüz dillerine çevrilmesinde, kabaca, iki ayrı yaklaşım söz konusu. Biri, bugünlere eksiği gediğiyle, kimileyin yalnızca birkaç sözcüğüyle, bölük pörçük ulaşmış şiir parçalarının bir şairçevirmen tarafından yeniden kurgulanmasına, bütünlenmesine dayanıyor. Buna, Sappho’nun çağdaş bir yorumu da diyebiliriz. DÜŞGÜCÜNÜN EL VERMESİ Cevat Çapan’ın çevirisi, hem bir klasik filolog hem de bir şair olan Mary Barnard’ın İngilizce çevirisini temel alır. Barnard’ın 1950’lerin sonlarında yaptığı bu çeviriler, az önce değindiğim ilk yaklaşımın ürünü. Barnard’ın seçimi, Sappho’nun biri dışında tümü günümüze eksik ulaşmış şiirlerini bir tür imgelem oyunu oynayarak, düşgücünün el vermesiyle bütünleyerek çevirmekten yana. Barnard, California Üniversitesi Yayınları’ndan 1962’de çıkan 3. basım C U M H U R İ Y E T