23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA "Matematiksel arastırmanın yaşı yoktur. l'aen 7O'e herkcs matematikte araştırma yapabilir. Sorulan soru daha önce yanıtlanmış olabilir. Yanıtı dergilerde, kitaplarda yayımlanmış da olabilir. Hatta soru ve yanıt çok iyi bilinebilir de. Önemli de$il!... Her matematikçi Amerika'yı yeniden, ve bir kez değil, bin kez keşfeder. Bir piyano sonatı nasıl tekrar tekrar birçok piyanist tarafınaan çalınahiliyorsa, matematiksel araştırma da bir kez değil bin kez yapılabilir, hatta yapılmahdır. Çalınan her piyano sonatı nasıl plaklara, kasetlere kaydedilmiyorsa, her matematiksel araştırma da dergilerde, kitaplarda yayımlanmaz. Bir piyanistin çalmakta olduğu piyano sonatının daha önce binlerce kez ve kendisinden çok daha usta piyanistler tarafından çalındığım bilmesine karşın, çaldığı piyano sonatından nasıl büyük bir zevk alabiliyorsa, arastırmacı da araştırmasından öyle bir zevk alır. Bir matematik problemiyle bas basa geçireceğiniz bir gece size büyük bir zevk verecektir. Deneyin göreceksiniz, doğaya, yasalarına ve aklınıza hayran kalacaksınız." diyor bizlere, yazdtğı matematik kitaplarıyla matematiği sevdirmeyi ve ondan korkmamamız gerektiğini anlatan Ali Nesin. Edinin "Matematik ve Korku'yu, "Matematik ve Doğa"yı, "Matematik ve Oyun'u ve "Matematik ve Sonsuz"u matematiği sizde seveceksiniz. Bol kitaplı günlerl... TURHAN GÜNAY ii üzerine Eleştiriü l B ir zamanlar ilgiyle izlediğimiz (Yıllar sonra birtakım güçlcrin yok..ettiği!) Türk Dili dergisinin Eleştiri Özel Saısıll'yi (Sayı234, Mart 1971) kitaplığunın bir köşesinde bııluverdim. Daha Qpce Türk Dili dergisi, 142. sayısını Eleştiri Ozel Sayısı olarak yayımlamıştı, o sayıda bizim yazarlarımızın elcşti.çi üzcrinc duşünceleri vardı, oysa Eleştiri Ozel Sayısı'nın ikinci sayısı eleştiri çevirilerinden oluşuyor. Aradan yirmi yıl geçti ama o özel sayıdaki eleştiriler tekrar tekrar okunacak değerde eleştiriler. Yirmi vıl önceki dergiyi bulmak hemen he men olanaksız, bunun için yıllar önce altlarını çizerek okuduğum bazı parçaları okurlara sunuyorum. "... Butıın bıı ıılkıısel ilkeler aynı zamanda varolabilecekJerine göre (ben kendi payıma, aynı zamanda hepsine birden katılıyorum bir bakınıa) eleştirinin varlığı bir ülküsel seçim meydana getirmiyor, ereği de "doğruluk" değil demektir. Eleştiri, "doğ ğ ş ş ru " ilkeler adına doğru konuşmaktan başd Öl l i i i b k ka şeydir. Öyleyse eleştirinin büyük günahı ülkücülük değil, bu ülkücülüğü saklayan susuştur; bu suçlu susuşun adı da içtensizliktir. Gerçekten de, yapıtın kendisini sorguya çekenin iç evreni ve öyküsü dışında bir nesne olduğuna, eleştirmenin ona karşı bir çeşit dışaruaolma hakkı bulunduğuna nasıl inanabilırizr' Çoğıı eleştirmenlerin inceledikleıi yapıl ve yazar arasında bulundu ;ıınu öğrendikleri derin ilişki, kendi yapıtarı ve kendi çagları söz konusu olunca na sıl kalkıyor ortadan, hanei mııcizcyler' Yazar iein geçerli olup da eleştirmen îçin geçerli olmayan yaratma yasaları mı varr* Her eleştiri (pek dolambaçlı ve pek kapalı bile olsa) kendi kendisı üzerine de söylenmeden varolan bir anlatı katar anlatısına; her eleştiri hem yapıtın, hem de kendi kendisinin eleştirisidir; Claudel'in bir sözcük oyununu kullanacak olıırsak eleştiri başkasını tanıma (connaissance) ve birlikte dünyava doğmadır (conaissance). Daha başka nir deyimle, eleştiri hiçbir zanıan bir sonuçlar dizisi ya da bir yargılar bütünii değildir; bir çabadır, yani bunları yapan, başka bir deyimle üzerine alan kişinin tarihsel ve öznel yaşamına derinden derine bağlı bir ussal edim ler dizisidir. Bir çaba "doğru" olabilir mi? Çok daha başka gereklere boyun eğer." Edebiyat kuranıı ne kadar dolambaçlı yol lara saparsa sapsın, her romancı, her ozan, dilin dışında ve öncesinde olan nesnelerden ve olaylardan söz eder, bu nesneler, bu olayla düşsel de olsalar durum değişmez: "Dünya vardır ve yazar konusur, işte edebiyat. Eleştirinin konusu çok tarklıdır, "dünya" değildir, bir anlatıdır, bir başkasınm anlatısıdır: Bir anlatı üzerine anlatıdır eleştiri; bir ilk dil (ya da nesnedil) uzerinde kendini deneyen bir ikinci dil, ya da (mantıkçıla rın diyecekleri gibi) bir ötedil'dir. Bunun sonucu olarak, eleştiri iki çeşit ilişki ile iş görecektir: Eleştiri dili ile ıncelenen yazarın dilinin ilişkisi, bir de bu nesne dilin dünya ile ilişkisi. Eleştirivi tanımlayan ve onu başka bir ussal çanayla, vani laıııamıvla nesne dil ile öte dilin ayrıhğı üzerine kurulmuş olan mantıkla ben/.er Kilan şey, bu iki dilin "sürtüşmesi"dir." "Eleştiri bir ötedilden başka bir şey de6 1 2 Roland Barthes: Heştlrl nedlp? Roiand Barthes f ğilse, görevi gercekler değil, yalnızca "geçerlikler' bulmak uemektir. Bir dil, kendi başına, doğru ya da yanlış olamaz, eeçerlidir ya da değildir: Geçerli, yani tutartı bir göstergeler dizgesi mevdana getiren. Gerçekçi okulların önermeferi ne olıırsa olsun, edebiyat dilini bağlayan kurallar bu dilin gerçeğe uyarlığıyla cıeğil, yazarın benimsediği göstergeler dizgesine uymasıyla iigilidir (bura da dizge sözüne çok geniş bir anlam vermek gerekir). Proust'un "doğru" söyleyıp söylemediğini, baron de Charlus'nün kont de Montesquiou, Françoise'ın Celeste olup olmadığını, hatta, daha genel olarak, anlattığı toplumun XIX. yüzyıl soylulartnın elenişinin tarihsel koşullarını doğrulukla gösterip göstermediğini söylemek değildir eleştirinin gö revı; tutarlılığı, mantığı, Kisacası dizgesi Üe, Proust dilini elden geldiğince toplayacak, daha da iyisi, (terimin matematik anlamıyla) tamlayacak bir dil hazırlamaktır; tıpkı mantıksal denklemin bir uslamlamada öne sürülen kanıtlar uzerinde durmayıp da bu us lamlamanın geçerli olup olmadığına bakma sı gibi. Denilebilir ki, eleştirinin işi tamamıyla biçimseldir (biricik evrensellik güvencesi de budur): Incelenen yapıt ya da yazarda şimdiye kadar farkına varılmamış, "gizli" birşey, bir "giz" bulmak değil (hangi mucizeyle? Bizden öncekiler bızim kadar anlayışlı değillermiydi?), karışık birmobilyanın iki parçasını "akıllıca" inceleyip karşılaştı ran, iyi bir marangoz gibi cağının kendisine sunduğu dili (varoluşçtıluk, Marxçılık, psı kanaliz) yazarın kendi çağına oluşturduğu dile, yani mantıksal zorunlulukların biimsel dizgesine uygulamaktır. Bir eleştirinin "kanıt"ı gerçekten gelme çünkiı eleştiri anlarısı tıpkı mantık anlatısı gibi ancak ve ancak biçimseldir: En sonunaa, gecikme ile, ama tamamıyla bu gecikme içinde yerleşerek: Racine, Racine'dir, Proust, Proust'tıır demektir; eleştiri kanıtı diye bir şey varsa, bu, sorguya çekilen yapıtı "açma" değil, ram tersi ne, onu elden geldiğince kendi kaplama ye teneğine bağlıdır. "... yapıt, niç değilse genellikle eleştirmenin bakışına ulaşabilen yapıt (belki cîe "iyi" edebiyatın tanımı olabilir bu), hiçbir zaman bütüniiyle anlamsız (gizemli) ya da "esinli" değildir, bütüniiyle açık da değildir; havada, askıda olan anlamdır bir bakıma; gerçekten de, açık açık bir belirtici dizge olarak suııar kendini okura, ama belirtilen nesne olarak okurun avucundan kaçar. Anlamın bu elegelmezliği, bir yandan, hiçbir zaman karşılık vermeye kalkrnadan dünyaya sorıılar sormakta bu kadar güçlü oluşunu (...) bir yandan da, günün birinde Racine'den, Shakespeare'den söz edilmez olması için hiçbir ne den bulunmadığına göre, çok çeşitli çözümlere uygun düşmesini sağlar: Aynı zamanda hem ısrarlı bir anlam sunma, hem de inatla elden kaçan bir anlam olarak, edebiyat bir dilden yani bir göstergeler dizgesinden başka bir şey değildir; varlığı "bildiri"sinde değil, bu dizgededir. Bunun için de eleştirmenin yapacağı, yapıtın "bildiri"sini değU, yalnızca DU dîzgeyi yeniden kurmaktır, tıpkı dilbilimcinin görevinin bir tümcenin anla mını çözmek değil bu anlamın verilmesini sağlayan biçimsel yapıyı kurmak olması gibi..." (Çeviren: Tansin Yücel) KİT/UP Imtiyaz Sahibi: çağ Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berin Nadl Yayın Danışmani: Turhan Günay , Sorumlu Müdiır: Fikret llkiz Cörsel Yönetmen: Dilek llkorur Baski: MEDYA Ofset Yayıncılık A.ş. •, Idare Merkezl: TürkoCağl Cad NO: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212)512 05 050 Reklam: Publi Medla C U M H U R İ Y E T K İ T A P Mlchel Butor "...Görüyoruzki, roman b'feyciliğibirgö rünüştür, aynı zamanda bir toplumsal bütunün yapısını anlatmadan, ya da, daha doğ rusu, bu toplumsal grııbun kendi bıınyesinden doğan simgeyi değiştirmeden, klasik ro manın belli başlı temalarından bin olan bireyin yükselişini anlatma olanağı yoktur; bu da, az çok kısa süre içinde, bu yapının biçimini değiştirir. Roman, değişen Lir toplumun dile getirilmesidir ve az sonra da, değiştiğinin Dİlincine varan bir toplumun anlarımı olıır..." "... Toplumcu gerçekçiliğe gelince, toplu hareketlerle kişisel serüvenlerin basit olarak yan yana gelişinde ne yazık ki çoğu zaman bundan bir parça kalmakta, bu iki kııtup arasında öze uygun bir bağ kurulamamaktadır. Bu bakımdan, bu gerçekçilik uydıırma bir destan düzeyinde kalmaktadır; çünkü, soylu sınıt içindeki örgensel (orga nik) bağ, yerine hiçbir şey konmadan koparılmıştır. Yeniden bir süreklilik sağlanama dan, yeri doldurulamaz yöneticinin yaşamöyküsünden, onun yönettiği topluluğun betimlemesine atlanmaktadır. Böyle bir yazının oynayabileceği tek rol, kurulan hiye rarşiyi desteklemektir; ama bııtün çabalarına karşın, onu açıkça haklı çıkaramadığın dan, iç bağlar bulunmadığından, bu yiızden, bu yazını sürekli olarak denetlemek zo rıındadır; oysa destan çağında, bövle bir denetleme tamamen gereksizdi. f'oplumcu gerçekçilik akımının romaneısı, iyi niyetlerüıe karşın, hemen hemen her zaman, yöne ticileri güvensiz yabancı bir topluluk içinde yitmiş bir kişi olarak kalmaktadır; bu yöne ticilerin denetimini kabullenmesi bile gösteriyor ki, kendisi bu aynmın bilincindedir..." (Çeviren: Tahsin Saraç) Gelecek hafta da ünlü eleştirmenlerden alıntılar var. • SAYFA 3 Mictıel Butor: Romanda blrey ve topluluk SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle