23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Prof. Dr. Necati Inceoğlu'nun edebiyat alanındaki ilk kitabı olan 'Siper Mektupları' mesleki bir çalışması sırasında filizlenmiş. Dörtbeş yıl önce Gelibolu Yarımadası'ndaki savaş alanlarının korunması ve planlanması için açüan uluslararası proje yarışmasına Türkiye'den katılanlar arasında Inceoğlu da yer almış. Proje için ön çalışma yaparken doğal olarak Çanakkale Savaşı'yla ilgili kaynaklara yönelmiş. NURSEL DURUEL Prof. Dr. Necati Inceoğlu'ndan bir Kurtuluş Savaşı rotnanı Siper Mektupları harcamış. Gazetelerde, yerel televizyonlarda ilanlar, duyurular yayımlamış, ama beklediği sonucu alamamış. Birinci Dünya Savaşıyıllarında okuma yazma bilen Türk askeri çok az çünkü. Mektup gönderenlerin çoğu Istanbul da bir matbaada basılan tek tip asker mektuplarından göndermiş ailesine. "Araştır manın sonunda ortaya çıkan önemli ürünlerden biri, Koblenz I ı e iburg'daki BundesarchivMilitararchiv'de bulduğum, Filistin cephesinde Türklerle birlikte savaşmış Alman askerlerinin cepheden yazılmış mektuplarıydı", diyor. MektuplardaTürk, Alman, Ingiliz, Ânzak askerlerinin savaşa, doğaya, nayata, ölüme bakışlannda ve dile getirişlerinde tarihlerinden, düşünce biçimlerinden, göreneklerinden, inançlarından, kültürel birikimlerinden kaynaklanan önemli farklılıklar olduğunu tespit ediyor. Doğu'ya ve Batı'ya özgü düşünce tarzlarının siperlerin yanı sıra bu mektuplarda ve anüarda karşı karşıya geldiğini söylüyor. Cephenin iki tarafındakiler aynı olayı nasıl yaşıyor, nasıl yorumluyorlardı sorusunun peşine düşüyor. Proje için yaptığı arastırmanın yanı sıra bu romanın ortaya çıluşındaki diğer önemli etmen, daha doğrusu itici güç, çocukken Denizli'de babasından ve çevresindeki büyüklerden Çanakkale, Kaîkas ve Filistin cephesi üzerine dinledikleri. "Çocukluğumda çevremde rastladığım orta yaş lı erkeklerin neredeyse tümü bu savaşlara katılmışlardı. (...) llkokul öğretmenimiz bir savaş gazisiydi, tarih dersinde Birinci Dünya Savaşı'nı anlatırken, birden kendi savaşını, yoğun topçu atışı altında siperlerin iç yüzüne nasıl yapıştıklarını anlatmaya başlardı." Romanın belkemiğini, ana eksenini seferberlik ilan edildiğinde Denizli'de kurulan 11. Tümen'in öyküsü oluşturuyor. 1914 yılının Ağustos ayında kurulan bu tümen önce Çanakkale Cephesi'ne gönderiliyor, ardından Kafkas ve Filistin cephelerine. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra da bu tümenin hayatta kalan askerleri Kurtuluş Savaşı'na katılıyorlar. Kitapta izlenebilecek dört katmandan ya da dort ana bileşenden birincisi bu; yani, 11. Tümen'in yazaranlatıcı tarafından akranlan tarihsel serüveni. Sakin, nesnel, ama duyarlılığını hiç yitirmeyen bir ses anlatıcının sesi. Kitap boyunca savaşan orduların askerlerinden oluşmuş, kimi kez mahşer etkisi yaratan çok dilli, dev bir koronun eşlicinde izliyoruz bu sesi. Yani, belgcler, binlerce ,on binlerce askerin yaşadığını bjze duyuran mektuplar, dana once basdmış olan andardan alıntılar ve Necati tnceoğlu'nun bir çeşit sözlü tarih çalışması yaparak derlediği anılar eşliğinde. Daha doğrusu anlatıcı savaşın akışını verirken kendini aradan çekip sözü sık sık onlara bırakıyor. Böylece, kitabın bu ikinci katmanı ya da bileşeni siperlerdeki hayatı tüm ayrıntılarıyla algılamamızı sağlıyor; kitabuı akışına mütniş bir dinamizm ve çokseslilik getiriyor. Aynı olayın, aynı durumun iki tarafın askerleri tarafından nasıl yaşandığını, hangi koşullarda yaşandığını, nasıl yorumlandığmı gözler önüne seriyor. İşte, Çanakkale'de savaşın en trajik anlarından biri: Kasım İ9b, Zığındere... Müthiş bir sağanak ve ardından gelen kar fırtınası siperleri altüst etmiş. Bizim cephedeki askerlerden biri olayı şöyle anlatıyor: "(...) ügecekeşif kolu sırasıbanageldi. Çavuş, nadi bakalım, dedi. Toparlandık on kişi kadar keşif koluna gittık. Git tiğimiz yer düşmanın terk ettiği siperlerden biri, içi su dolmuş. Bir de taktım bir cephane sandığı yüzüp duruyor. Ellerimle sııyu atayım dedim. Elle su tükenir mi? Ellerim dondu... kış günü... gece... kurşunlar da cıvvv cıvvv geçiyor tepeden. Eyvah... Yarabbim vurulacağun Dİr de bııralarda. Kâfir görüp de atmıyor, kararlamadan kurşunluyor. Destur Bismillah dedim, oturuverdim suyun içine (...) Sabah olmuş. Çavuş ısükla bizi geri çağınyor. Ulan kalkayım derim, nereden kalka caksın. Suyun içinde bacaklarım tutulmuş. Hava aydınlanacak ve kalacağım buralarda... O zaman gavurlar beni ne yaparlar, dedim, emekleyerek çıktım gittim. Bir de geldim keşif kolundan gelenler toplanmışlar, yakmışlar bir baba ateş, toplanmışlar etrafına ateşin. Ben de sokuldum yanlarına. Elbiseler üzerimizde kurunuyoruz. Döne döne. Soyunmadan elbiseler üzerimizde kuruyor öylece..."(Hüseyin Sürek) Ve aynı olayın karşı cepheden anlatı mı: "(...) Birdenbire, iki cephevi ayıran vadiyi kesmek için kum torbalarından yapumış baraj çöktü, sel sulan önüne ne ge Ç anakkale'de savaşmış, ardından Kurtuluş Savaşı'na katılmış ve 'Istiklal Madalyası'yla onurlandırılmış gazilerden biriydi babam. Çanakkalc'dc Dacağından aldığı şarapncl yaralarının izlerini ömür boyu taşıdı. Belleğindeki izlcr bacağındakilerden daha derindi. Nadiren de olsa anılarını anlatmaya kalkıştığında heyecanlanır, tansiyonu fırlardı. Anlattıklarını not edemediöime hele onu kaybettikten sonra hayıflanıp durdum. Akranlanm arasında da aynı nedenlerle hayıflanan çok kişiyle karşılaştim. Kimi dedesinden, kimi dayısından, amcasından ya da komşularından dinlediklerini not etmediğine üzülüyordu. Necati înceoğlu'nun belgesel romanı Siper Mektupları, bir yanıyla, işte bu türden hayıflanmaların ardındaki özlemi gerçekleştiren bir kitap. Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale, Kafkas, Filistin cephelerinde yaşananları, siperlerdeki gürüük hayatı, cepnenin iki tarafında çarnışan askerlerin gözünden, doğrudan onların ağzından anlatıyor. Ama bu kadarla sınırlı değil. Gücünü sadeliğinden, gerçeğe saygısından, barışçı özünden alan; hamasetten, düşmanlıfc duygularından alabildiği ne uzak duran bu kitabı anlatmak için, işe yazılış öyküsünden başlamak gerekiyor; nunun için de yazarını tanımak. Iftfkanlar Siperlerdeki oüntükhayat Prof. Necati lnceoglu Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde öğretim üyesi. Aynı fakültede 198688 arasında bölüm başkanı, 198894 arasında da dekan olarak görev yapmış. Mimarlıkla, özellikle de mimarlık eğitimiyle ilgili alanlarda yayınlan olan, çeşitli mimarı proje ve kentsel tasarım yarışmalarında ödüller almış bir isim. Edebiyat alanındaki ilk kitabı olan Siper Mektupları da mesleki bir çalışması sırasında filizlenmiş. Dörtbeş yıl önce Gelibolu Yarımadası'ndaki savaş alanlarının korunması ve planlanması (Barış Parkı) için açılan uluslararası proje yarışmasına Türkiye'den katılanlar arasında Inceoğlu da yer almış. Proje için ön çalışma yaparken doğal olarak Çanakkale Savaşı'yla ilgili kaynaklara yönelmiş. Savaşın sürecini, tekniğini, resmi yüzünü anlatan bol kaynakla kar şılaştığı halde, siperlerdeki günlük hayatı, rütbesiz askerlerin yaşadıklarını, sava şa bakışlannı sergileyen yayınların sınırlı olduğunu görmüş. Araştırmalarını bu doğrultııda derinleştirmeye başlayınca çalışması belge araştırmasından belgesel romana doğru kaymaya başlamış. Önsözde, kitabın ortaya ÇIKIŞ sürecini, malzemesini bu malzemeye nasıl ulastığını, nasıl kullandığını, yöntemini, yaklaşımını ayrıntılı olarak anlatıyor; saptamalarını okurlarıyla paylaşıyor. "Avusturalya'nın çeşitli müzelerinde ve Ingiltere'de Imperial War Museum'daki yüzlerce mektupla karşılaştırıldığında, o dönemden kalan Türk asker mektubu azdır", diyor. Türk askerlerinin savaşta yazılmış mektuplarına ulaşabilmek için çok çaba SAYFA 14 H.Tümen'möyküsü lirse; ceset, malzeme, boğulmuş insanlar sürüklemeyebaşladı. Vadıninbizim tarafımızda, siperler öylesine dolmuştu ki sular yardan aşağı bir şelale gibi akıyordu. Türkler de, r>iz de siperlerin dışına çıktık. İçine girecek siper kalmamıştı, hepsi ağzına kadar suyla doluydu. Tııfan gibi yağıyordu. Türkler orada duruyorlar, biz de ateş etmek için bir çaba göstermiyorduk. Yarımızın silahları siperlerin içinde sular altında kalmıştı. Türkler isteseler yanımıza kadar gelebilirlerdi, bizirn olduğumuz yerde savunma diye bir şey kalmamıştı. Dizanteri olan arkadaşlarımız yere düştüler ve haberleşme siperlerinin içinde boğulup gittiler. Ayakta olanlar onların üzerinde dolaşıyorlardı. Pek çok kişinin boğulmuş olduğunu fırtına dindikten sonra anlayabildık..."(Joe Murray) Kitabın üçüncü katmanını ya da bileşenini aynı toprakların daha uzak tarihine yapılan göndermeler oluşturuyor. Kimi kez üç beş bin yıl öncesine uzanılıyor ve antik kaynaklardan yapılan alıntılarla Çanakkale Boğazı ve çevresinin sahne olduğu önemli olaylar hatırlatılıyor: Truva Savaşları, Kserkes'in Yunanistan seferi, îskender'in Anadolu seferi vb... 11. Tümen'in Denizli'den Çanakkale'ye gider ken izlediği yolun bir bölümü Herodot Tarihi'nde Kserkes'in seferi anlatılırken tarif edilen yolla çakışmaktadır örneğin. Adları değişik de olsa aynı dereler, aynı MenderesOvası... Dördüncü katman ise siperlerdeki askerlerin, özellikle de ll.Tümen'in askerlerinin bireysel yaşamlarına, çocukluklarına, iç dünyalarına ilişkin anlatımlar. Kimi kez geri dönüşlerle, kimi kez yaşanan anın içinden balularak yapılan bu sergilemenin Necati înceoğlu'nun yaratcılığını, hayal gücünü en çok kullandığı alan olduğu eörülüyor. Baştan beri sıraladığı mız bu dört katman roman boyunca sarmal olarak yol alıyor. Yazarın, yaklaşımına ilişkin olarak önsözde altını çizerek belirttiği bir noktayı burada da yinelemekte yarar var: Siper mektupları banşçı bir anlayışın ürünü. Banşçı düşünce üç ana tema çevresinde örülüyor: Doğa sevgisi; askerlerin için den çıkıp geldıkleri kültüre ve yere dııydukları özlem ve her ikisiyle bağlantılı olarak anne sevgisi. Kitabın arkakapağındaki Anzak askerinin mektubu bunun en tipik ve etkileyici örneklerinden biri: "Anneciğim, sabahleyin uyandığımda siperimin önünde bir gelincik çiçek açmıştı." Asker mektuplarında mevsimlerin değişmesi, kuşlann göçü gibi doğa olaylarına yer verildiği gibi savaşın doğayı nasıl tahrip ettiği de anlatılıyor: "(...) Karaya ilk çıktığunızda çevre son derece güzeldi, yeşilin her tonu, zeytinin gümüş rengi ve ner türlü çiçek. Fakat bu kısa sürede değişti. Belki bunlar solacaktı, fakat mermiTer, araba tekerlekleri, oradan oraya dolaşıp duran askerlerin ayak izleriyle bütün manzara toz rengini aldı. Yalnız manzara değil, neyimiz varsa tozla kaplandı. Toz ner şeyi örtüyordu," (S.Thomas Rowatt) Bir adım sonrasında hayat daha da zorlaşınyor elbette: "(...) Her yerde korkunç bir koku var dı. Milyonlarca sinek mezarların, yiyeceklerin, her şeyin üzerinde uçuyordu. Konserve kutuları açılır açılmaz içine sinekler doluyor, etler kapkara sineklerle kaplanıyordu. En kötüsü askerlerin yaraları da böyleydi. Tek avuntu ise bu du rumun karşı tarafta, müttefikler tarafında daha kötü olma olasılığıydı." (Waltei' von Schoen) înceoğlu'nun bir mimar ve suluboya ressamı oluşu elindeki malzemeyi yazınsal olarak da ustalıkla, incelikle kullanma sına katkıda bulunmus görünüyor. Dolayısıyla, savaşın tarih kitaplarında yazılı olan yüzünün ötesinde kalanlar tüm renkleriyle, aynntdı olarak ve kendi ara • CUMHURİYET KİTAP SAYI 612 Savaşı doğayı tahribl çanakkale Cephesl'nde Türk askerleri ve Anzaklar siperierde...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle