Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
UMİT TOSUN Aldous Huxley romanına, seri üretimin başladığı yılı milat olarak seçiyor G elecekle ilgili bir kitap bizi gelecek üzerine kehanetlerinin gerçekleştiği kadarıyla ilgilendırir. Böyleyken, belki de George ÖnveH'ın 1984'üne olan ilgimizi şimdılerde sabun köpüğü misali yitirmiş olmamızı kehanetlerinin fazla karanlik, iç karartıcı ve hatta belki de biraz abartılı olmasıyla açıklayabiliriz. Elbette dikkatli gözlemcuer bunun biraz da her şevi çabucak tüketmemizden kaynaklandığını söyleyeçeklerdir; katılmamak mümkün değil. Üret ve tüket son hızla.. çünkü üretmek için tüketmek gerekiyor. Akdlı ve verimli üret, aptalca ve hızla tüket. Postmodernizm, evet. Hızlı değişim ve teknoloji korkusu bilimkurgu yazınını doğal olarak besleyen ve güduleyen bir olgudur. Ancak böylesi korkuların yersiz olduğunu iddia etmek en hafifinden safdillik olacaktır. Değişimde bizi korkutan, geçmişe ve olagelene olan bağlarımızın sorgulanması, zorlanması ve hatta kopmak zorunda bırakılması/koparılmasıdır. Dişçi koltuğu korkusu gibi, beden nasıl kolay bırakmıyorsa yıllanmış dişleri, akıl da en azından o denli zorlanıyor. Bir de bu değişimlerin toplumsal boyutlarda gerçeideştiğini düşünecek olursak olayın dehşetini kavramamız daha kolay olacaktır. Işte bu dehşetin kendini savaş, belirsizlik ve umutsuzluk olarak gösterdiği bir dönemde, iki dünya savaşı arasındaki yıllarda yazılmış olan Cesur Yeni Dünya bir bilimkurgu klasiği olarak önemini, bilim ve teknolojinin, daha geniş anlamda gelişmenin, insanı amaç değil araç olarak alma olasılığı/gerçeğini öngörüşü, tüm yalınlığıyla ortaya koyuşu ve buna karşı çıkışıyla gösterir. Huxley'in Cesur Yeni Dünyası milat olarak kendine seri üretimin başladığı, Henry Ford'un Tmodeli otomobilini ürettiği yılı seçiyor. Öyle bir milat ki insanları tüketmeye zorlamanın, doğadan uzaklaştırmanın ve bu yolda tarihi, dini, geleneği, aileyi, kültürü ve sanatı yok etmenin tohumları bu tarihte atıhyor. Ford'un yaşadığı topraklann seçiminde, o yıllarda Huxley'nin Amerika'yı ziyaret etmiş olmasının payı da var elbette. Çünkü alternatif olabilecek bir sentetik Ütopya olan Amerika ile o topraklann gerçek sahibi Kızılderililerin oluşturduğu çelişki kitabın oturduğu sağlam zemini hazırlamış. Dünya Denetçileri'nin bir fabrika gibi yönettiği Cesur Yeni Dünya'da anneden doğum yüzlerce yıl geride kalmış, embriyolar şişelerde yetiştirilip Sosyal Yazgılamacılar tarafından gelecekteki mesleklerine yine şişelerinde hazırlanmaktadırlar. Böylesi bir sosyal yönlendirme şüphesiz günümüzdeki eşdeğerlerinden daha başarüı olurdu. Bu yönüyle aslında, bugünün sanayicilerinin ıslak rüyalarını yansıtır gibi görünmektedir. Hiç itiraz etmeden yapması gerekeni yapan, son derece emreuyan ve toplusözleşme yakanşları ve grevler yerine "toplu sekspoplu seks" ilahileriyle gününü gün eden, özgürce ve pervasızca önüne gelenle düzüşen, herhangi bir sorun yaşadığında somasma sarılıp bebekler misali uyuyan bir işçiler ordusu. Sorunsuz üretim, sınırsız tüketim. Liberal kapitalizm. Postmodernizm. Puştmodernizm. Bir akşamüstü Kadıköy'de karşılastığım bir arkadaşımın iş arkadaşı olan bir kızla aynı minıbüsü paylaşmıştım. Konuşma olsun diye ne yaptığını sormuştu. Kısa bir ifadeyle ofis çalışanı olduğunu söylediğinde biraz merak biraz da hinlikle boş zamanlarında neler yaptığını sormuştum. Açıkçası biraz tedirgindim, çünkü duymayı umduğum seyin duyacağım olmadığından neredeyse emindim. "Alışverişediyorum," demiş Cesur Yeni Dünya ya da Kısır Yeni Hülva (Kara ütonva) Aldous Huxley'in 'Cesur Yeni Dünya'sı milat olarak kendine seri üretimin başladığı, Henry Ford'un Tmodeli otomobilini ürettiği yılı seçiyor. Oyle bir milat ki insanları tüketmeye zorlamanın, doğadan uzaklaştırmanın ve bu yolda tarini, dini, geleneği, aileyi, Kültürü ve sanatı yok etmenin tohumlan bu tarihte atılıyor. Ford'un yasadığı topraklann seçiminde, o yıllarda Huxley'nin Amerika'yı ziyaret etmiş olmasının payı da var elbette. Çünkü alternatif olabilecek bir sentetik ütopya olan Amerika ile o topraklann gerçek sahibi Kızılderililerin oluşturduğu çelişki kitaoın oturduğu sağlam zemini hazırlamış. ki çocuklarınızın hamburger alışkanlığının böyle kazandmlmamış olmasından memnunsunuz. Elbette Cesur Yeni Dünya yazılalı elli yılı geçiyor. Tüketimi pompalayanlar da evrim geçirdiler; lastik makaslarla ve bilgisayarlanyla çaşan reklamcılar sayesinde aştılar Vulgarlık Çağı'nı. Artık post moderniz. îletişim ve bilişim devriminin ortasındayız Dante gibi. Dünya parmaklanmızın ucunda. Kimsenin yemyeşil çayırlara ihtiyacı kalmadı. Onun yerine cicili bicili oyuncaklanmız, değiş tokuş kapaklı telefonlanmız, kutu kutu pense evlerimiz var. Düşleri unuttuk, insan gerçeğinden uzaklaştık. Yalnızlaştık, Internet sohbetlerinde şuursuzca yoldaş anyoruz. Doğadan koptuk. Koparıldık. Kaç çocuğun parmaklannda kuruyor toprak? Orman kesip fabrika kuran otomobil üreticileri çevre dostu projelere sponsorluk yapıyorlar. Frikiklerle ve televolelerde otuz iki dişiyle sırıtan futbolcularla, lahmacun destekli türkücülerimizle row^lanıyoruz. Acıya ve adaletsizliğe kapalı gözlerimiz. Gaziantepli çocuKİarımız onyıllarca cezaya mahkum edileli beri kaçımızın boğazına diziliyor yediği baklavalar? Başım ellerimin arasında ağlıyorum. Dışanda fırtına kopuyor. Seller götürüyor dünyayı. Yağmurda gözyaşlarımı gören yok. Lenina ve onun gibi kadınlann uyuşturulmus ve şartlandırılmış varhkları, zevksizlikleri, pervasızca dıizüşmeleri sanki aynılıkta rarklılığa olan düşkünlüğümüzü anlatır gibi. Erkeklerin ve kadınların insanca algılanabilmesi dururken onları hükmedılebilir ve yönlendirilebüir cinsel nesneler gibi gösteren ve tüketimeyönelterek ürün pazarlayan kadın ve erkek dergilerimizin, Ford ayinlerinin matbuat versiyonlarına dönüştüğünü belinmeden geçemeyeceğim. Renkli, cicili bicili çingene çadırı misali yeni eğlence anlayışımız ne kadar da Cesur Yeni Dünya'nın duyusal eğlence anlayışını hatırlatıyor. Aklın tamamen ekarte edildiği, tensel duyulann hükmettiği bir eğlence anlayısı bu ve bir yönüyle de "surround souna" sistemleriyle kulaklanmızın Coşkun'ca bir muameleye tabi tutulduğu yeni sinema salonlan böyle bir geleceğin sinsi haberci ve hazırlayıcıları sanki. Müzik zevklerimizin kısırlaştığı ve pop denen içi boşaltılmıs vızıltıyla salt fiziksel duygu boşalmalarına dönüştürüldüğü bu günlerde çekilen müzik klipleri ancak Cesur Yeni Dünya'nın sığ ve cinsdJik güdümJii filmleri denli duygusal ve hümanistler. "Siyasi, ekonomik özgürlükler azaldıkça, cinsel özgürlük, dengelercesine artma eğilimi gösterir." Işte tarihin bu anında ikibin ydının ilk günlerinde ulaştığımız nokta tam olarak budur. Üretip delicesine tükettiğimiz sürece istediğimiz kadar düzüşebiliriz. Yöneticüerimiz de bu özgürlüğü teşvik edercesine kimin kiminle düzüşmekte olduğunun her hafta çesitli programlarla yemek sofralarımıza kadar getirilmesine yeşil ışık yakıyorlar. Belden aşağı dedikodu programlanyla somahmyoruz ve görebildiğim kadanyla, kimsenin bir itirazı yok. îşte bütün bu tespitlerle göstermeye çalıştığım gerçekler, eksiksiz bir biçimde toplumsal ölçeklerde Huxley'nin öngörüleriyle örtüşüyor. Yazının başında Huxley'den alıntıyla belirttiğim gibi, gelecekle ilgili bir kitap bizi geleceğe yönelik kehanetlerinin gerçekleştiği kadarıyla ilgilendirir. Bu kitabı çevirirken ve sonrasında okurken kehanetlerin böylesine gerçekleşiyor olduğunu görmek beni derinden sarsmıştı. Elbette bugün Ütopyalar, her zamankinden daha olası görünüyorlar. Ancak bu ütopyaların insanca olmaları sine qua non oir gerekliliktir. Bu nedenle de ne kadar insan merkezli olduklannı iyi düşünüp tartışmamız, ne kadannı istediğimize bizlerin karar vermesi gerekiyor. Yoksa işi merkezi yöneticilerimize ve sanayi patronlarımıza bırakacak olursak ütopyalarımızın son derece karanlik kara ütopyalara dönüşmesi işten bile olmayacaktır. • dixi et salivavi animam meam.(*) /*) Söyledım, ruhum hafifledı Cesur Yeni Dünya / Aldous Huxley / Çevtren: Ümit Tosun / îthaki Yayınlart / 332 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 525 "Kölelehn kölellkletini sevdlkleri bir slstem Ideal slstemdlr," dlyor Huxley. Bir sMitetlk Otopyı ti. (Bir an durup bir insanın hafta sonundaki (ve yaşamındaki) tek hobisinin nasıl olup da sadece alışverişle sınırlı olabileceğini düşünmeye davet ediyorum herkesi.) Bir ara para çıkarmak için açtığı cüzdanındaki kredı ve çeşitli mağaza kartlarından oluşan gökdefen, yanıtını pekiştirir nitelikteydi. "Tüketiyorum, öyleyse vanm." Işte Cesur Yeni Dünya'nın sloganı. îşte tam da burada tüketmeden varolabüdiğimiz ya da en azından bu denli tüketmeye şartlandırümadığımız yetmişli yıllara dönmekte fayda görüyorum. O dönemin daha insanca olduğunu, hormon devriminden önce domateslerin nasıl domates gibi koktuğunu yaşayanlar anımsayacaklardır (anımsayanların bilmeyenlere anlatmasında fayda var). Sonrasında malumunuz olduğu üzere Oniki Eylül ve Özal mucizesi. Özal sanayi atronlannın imdadına Hızır Peygamer misali yetişerek yastık altındaki liraların günışığına çıkrnasına önayak oldu. Laissezfaire'in alaturka, "Bırakın içine etsinler" olarak yorumlanacağını öngören aydınlanmız olmadı değil, ancak kuru gürültüyle bastırıldı sesleri. Düşünme ve nayal kurma, çözüm önerileri üretme ya da Dunlara kapılma şibi son derece sakıncalı eğilimlerden biraz da abanın altındaki sopayla soğutulan insanlar artık kırlardan ve kuş cıvıltılarından uzaklaştırılmalıydı. Yabancı sermaye ve yerli ortakları canla başla soyunduklan bu görevin meyvelerini artık topluyorlar. insanlar bilinçsizce, delice tüketmekle iştigalden memnunlar. "Kölelerinköleliklerini sevdikleri bir sistem ideal sistemdir," diyor Huxley. Huzur içinde uyu Özal. Yaşamanın yolu artık tüketmekten geçiyor. Ancak ve ancak cep telefonuyla kanatlanabilir, lüks otomobillerle uçabilirsiniz. Varlığınızın yegâne temeli cebinizdeki kredi kartıdır, yoksa adam yerine bile konmayacaksınız. Günahsız bebelere kapahdır cennetin kapıları. Ovnayan oynar, oynamayan kara koyundur. Susuyor ve ağlıyorum. Çocuk yuvalarındaki şartlandırma seanslarındaki elektrikle telkin bölümü son derece dehşet verici ama biliyorum E Hocmon devrfmi E HiDüey'nin öngörüleıH SAYFA 8