27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÜSTÜN ALSAÇ imarların, mühendislerin konuşmayı, yazmayı sevmediklerini söylüyorum. Onlar sorunları uygulamah olarak çözmeye yatkın kişiler, bunun için de başka ilctişim ve anlatım araçlarını kullanıyorlar. Bir sorunla karşı karşıya kaldıklarında önce onun bir modelini kuruyorlar, kaba taslak bir çizimini yapıyorlar. Sonra kurdukları bu modelin soruna ne ölçüde çözüm getirebildiğini sınamaya başhyorlar. Hcsaplarını, maketlerini yapıyorlar. Bunları yeterince doyurucu bulurlarsa teknik ayrıntılarına geçiyorlar. O da bitince kolları sıvayıp bire bir ölçekli uygulamasına girişiyorlar. Bunun sonucunda da ortaya adına yapı dediğimiz bir olgu çıkıyor, bu bir köprü ya da baraj olabılcceği gibi bir apartman ya da okul olabiliyor. Genellikle adına tasanm denen bu süreç yazmaya pek zaman bırakmıyor, mimarlar, miihendislcr kcndilerini o yolla anlatabildikten sonra buna da pek gerek görmüyorlar, böyle bir ahşkanhğı geliştirmiyorlar. Bunun sınamasını kcndiniz de yapabilirsiniz. Tanıdığınız bir mimar varsa ona bir adres sorun, yazmaktansa bir kâğıda çizmcyi yeğleyecektir, onlann iletişim ve anlatım aracı bu da ondan. Doğal olarak bu mimarların, mühendislerin hiç sözlü anlatım kullanmadığı anlamına gelmiyor. Hatta tam tam tersi, her zaman bir şeyler anlatmaya hazır bile oluyorlar. Yalnız bunları yazılı biçimegetirmek zorlarına gidiyor, o kauar. Tek tük de olsa aralarından yazanlar da çıkıyor. Bir bakıyorsunuz ki, bu isi riern çok iyi yapıyorlar, hem de çok ilginç konulara el atmışlar. Daha önceki bir yazımda yazan mühendislere değinmiştim, bu kez de mimarlardan söz etmek istiyorum. Altı kitapla iki mimanmız M •••ve vazan mimarlar Düşünme aracı olarak sözlüyazılı anlatımı kullanmak deyince mimarlarımızdan akla ilk gelen ad Prof. Doğan Kuban olsa gerek. Mimaryazarlar arasında bir de daha gcnç kuşaktan Gürhan Tümcr var gerçekten ilgi çekici olan. Mimaryazarlar arasında bir de daha genç kuşaktan Gürhan Tümer var gerçekten ilgi çekici olan. Onun son kitabı üstüne hazırlamaya başladığım bu yazıya Doğan Kuban'ı anarak girmem tümüyle bir raslantı değil, aralarında belli bcnzerlikler, koşutluklar gördüğümden. Kuramsal konularla uğraşmak uygulamacı mimarlara kolay gelmiyor demiştim, buna karşılık bu konular öğretmenliğin doğal bir parçası, onun için de yazılı anlatım türüne onlar daha bir rahatlıkla ağırlık verebiliyorlar. Gürhan Tümer de bir öğretim üycsi, Dokuz Iiyliil Universitesi Mimarlık lakültesi'nde profesör. Ama o da Doğan Kuban gibi profesör olmadan çok önce yazmaya Daşlamış. tstanbul Teknik Universitesi'ndeki öğrenciliği sırasında Doğan Kuban'ın öğrencisi olmuş. Onun kişiliğinden etkilenip etkilenmemiş olduğunu bilemiyorum ama çalışmalarını bilmemesi olanaksız. \ ler iki mimaryazar arasındaki ilginç bir başka koşutluk ise ikisinin de daha lise öğrencisiyken aklında ilerde felsefe eğitimi görmek düşüncesinin olması. Yani anlaşılıyor ki, her ikisi de üstünde düşünecelcleri, dile getirebilecekleri konuların olduğunu o yıllarda sezinlemişlcr, bunun için araç olarak felsefeyi görmüşler. Doğan Kuban daha sonra dayısı olan mimar Emin Onat'ın yönlendirmesi üzerine mimarlık eğitimine başlamış, Gürhan Tümer ise, yapıtlarından birinde yazdığı gibi, ailesinin isteğine.karşı çıkmadığı için mimar olmuş. Öyle ya da böyle, dışardan bakınca ikisi de iyi etmiş diye düşünüyor insan. Her ikisinin de uzun boylarıyla başlarını hafif geriye çekip olmayan göbeklerini dışarı çıkararak olaylara (ve insanlara) biraz tepeden bakma alışkanlıkları dışında bu iki yazarmimar arasında başka benzerlik yok aslında. Doğan Kuban bir mimarlık tarihçisi ve kuramcısı, yapıtlarının ağırlığını bilimsel çalışmalar ve araştırmalar oluşturuyor. Gürhan Tümer ise, kendi sözleriyle, ""..Ağzımda menckşeler, belki de ;üllcr, karanfiller, başımda kavak yeleri, kavaklardak uşlar, uzanmışım işte otların arasına yüzükoyun, yazmışım..", dediği gibi olmak istiyor, gönlünden geldiği gibi, özgürce yazmak istemiş, öyle de olmuş. Bilimsellikten çok duygulara, sezgilere dayanmayı seviyor. Yazdıkları daha çok deneme türünde, ama bir bakıyorsunuz kimi zaman bir yabancı ülkenin dağ başındaki kır lokantasında, kimi zaman Türkiye'nin eskiden başkent olan bir küçük kasabasında edindiği cezi izlcnimlerini yazıya döküveriyor. Oykülerini topladığı kitapları, güncel olaylara değindiği yazılar var. Felsefeyle, yazınla ilgilenmiş olması ilk yazılarında kendini daha çok belli ediyor. Mimarlığı konu aldığı çalışmalarında bile onun yazınla ilişkisini kuruyor. Kafka'da mekan olgusunu inceleyen bir çalışması var. Ama duygulara, sezgilere dayanmak, özgürce gönlünün çektiği alanda kalem oynatmak istemesi onun araştırıcı niteliğine en küçük bir gölge bile düşürmüyor. Siz bakmayın onun öyle otlar arasında oturup yazıyorum falan dediğine, bir elini atıyor kutsal kitaplardan örnekler veriyor, bir bakıyorsuy, y d bi d ü ü ü d l nuz çağdaş bir düşünürden alıntı yapmış. Yazılarında kimi zaman Victor Hugo'yu konuk ediyor, kimi zaman Ahmet Hamdi Tanpınar'dan bir tümce aktarıyor. Albert Camus'den söz ettiği rahatlıkla Fuzuli'den de söz edebiliyor. Yazılarında Postmodern mimarlığa değinen Charles Tenks'in hemen ardından Evliya Çelebi'den bir deyiş de karşınıza çıkabilivor. Yani bütün bunlar öyle otlar, çiçekler arasında olacak işler değil, çalışma, araştırma ge Î rektiren şeyler. Ille bitkilerle bir ilişki kurulmak istenirse Türkçc'deki "kök sökmek" deyimi buna çok daha uygun. Gürhan Tümer'in son kitabı Aynalı Binalar Nöbetçi Mimarlar başlığını taşıyor. Mimarlar Odası Bursa Şubesi yayınları arasında çıkmış. Bu yapıtında kcndisinin "mimarca değinmeler" adını verdiği kısa yazıları yer alıyor. Bunlar başka çalışmalar için yapılan araştırmalar sırasında gözüne çarpan olgular, gerçcklcr, gariplikler, çelişkiler ya da küçük sevimli olaylar, anılar, öyküler. Kendi başlarına bir yazı konusu olmaya yetmeyen ama ilginçliklerindcn dolayı da bir yanda kalmasına kıyılamayan bilgiler, düşünceler. Gürhan Tümer burada da bızi mimarlık evreninin dört bir yanına götürüp geıiriyor. Bir yanda adı bilinen en eski kent düzenlemecisi düşünür Hippodamos'dan söz ediyor, öte yanda çağdaş mimarlık tarihçisi Gideon'dan tuhaf bir saptama aktarıyor. Çarlık Rusyası'ndan bir örneğin hemen ardıncian Hazrcti Süleyman'ın tapmağını yaparken işe nasıl şeytanı karıştırdığı söylencesini anımsatıyor. Kısacası çok rcnkli bir mozayiğin küçük küçük taşlarına değiniyor. MimaNık: yaşanan sanat Düşünme aracı olarak sözlüyazılı anlatımı kullanmak deyince bizim kuşaöımız mimarlannın aklına ilk gelen aü Prof. Doğan Kuban'ınki olsa gerek. Bu araştırıcının yazılı verimiyle boy ölçüşmek her babayiğidin harcı değil. 1995'te çıkan bir kitabının arkasında yer alan bibliyografyası tam yirmi sekiz sayfa tutuyor, yalnız kitaplarının sayısı (gene bu yıla kadar) on beş. Bunların içinde Türkiye Sanatı gibi beşinci, Mimarlık Kavramları gibi üçüncü baskıya ulaşmış olanlar var. Yabancı dil istiyorsanız, onlar da var, Ingilizce mi olsun Fransızca mı? Hollanda'ca yayımlanmış bir kitaba bile katkısı olmuş. Makalelerine, bilimsel araştırmalanna yayımlanmamış kent raporlarını da eklemek gerckiyor. Kısacası, Doğan Kuban üretken bir mimaryazar. Yazın konusuyla uğraşanların bu tür şeyler dikatini çekiyor mudur, bilmiyorum ama Türkçe'yi de çok iyi kullanan biri. lster karmaşık bir bilimsel sorunu, isterse güncel bir konuyu ele alıyor olsun, her zaman anlaşıhr, akıcı, okunabilir bir dil lcullanmaya özen gösteriyor. Onu okuyup da bir şeyler kazanmamak olası değil, bu bir bilgi iletimi, bir anlatım ya da bir yaklaşım biçimide olsa. Istanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ndeki öğretim üyeliği görevinden emekli olmasına karşın bu değerli bilim adamımızın çalışmaları hızını hiç yitirmcdcn sürüyor. SAYFA 10 Uretken bir mlmaryazar Mimarlık bir sanat ama kullanılan, içinde yaşanan bir sanat. Yapılar, içinde insan eylemleri yer alan olgular. Bir kimse hiç roman okumamış olabilir, ya da şiirle, resimle ilgilenmeyebilir. Tiyatroya gitmemeyi müzik dinlememeyi yeğleyebilir, ama herhangi bir yapryla öyle ya da böyle bir ilişkısi olmadan yaşayabilen ÇOK az kişi vardır. Yani mimarlık, ya da daha genel tanımıyla yapay çevre düzenlemesi, herkesi ilgilendiren bir konu. Doğal olarak mimarlıkla, yaratıcılarıyla, yapılar ve kullanıcılarıyla ilgili pek çok ilginç öykü de oluyor. Bir mimar da çıkmış, elinde kalem, ağzında çiçek, dudaklarında muzip bir gülümseme, tatlı tatlı bunları anfatıyor. Daha iyisi can sağlığı. Gürhan Tümer'in daha önceki kitaplarını bilenler için söylenecek pek bir şey yok, onlar mutlaka bu kitabını da okumak isteyecekler. Ama onunla tanışmamış olanlar varsa onlara en kısa zamanda bu eksikliği gidermelerini öneriyorum. Pişman olmayacaklarından kuşkum yok. Şöyle böyle tanıdıkları ama çok bilgi sahibi olmadıkları bir alanla karşılaşacaklarını bilsinler. Kimbilir, belki daha sonra mimarlığın öteki konularına da ilgi duyarlar, kitaplıklarına Doğan Kuban'ın yapıtlarını da kazandırmak isterler. • Dogan Kuban, 100 Soruda Türkiye Sanatı Tarihi, 5 baskı, Cerçek Yayınevi, Istanbul, VJHH(VJ70) Dogan Kuban, Mimarlık Kavramları, gözden geçirilmiş ve genUjletılmh 3. baskı, Yapı Endüstn Merkezi (YHM) Yayınları, Istanbul, 1990 Doğan Kuban, Türk ve Islam Sanatı Üzerine Denemeler, genişletilmış 2. baskı, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Istanbul, 1995 .. Gürhan Tümer, Mimarlığın Ozü ve Sözü, Mimarlık Üzerine Denemeler, hmir, 1980 Gürhan Tümer, Bir Başka Mimarlık, Mimarlar Odası îzmır Şubesi Yayınları, Izmır, 1993 Gürhan 'Tümcr, Aynalı Binalar Nöbetçi Mimarlar, Mimarlar Odası Bursa Şubesi Yayınları, Bursa, 1996 K İ T A P S A YI 3 6 7 Düşünme aracı olarak sözlüyazılı anlatımı kullanmak deylnce aklına İlk gelen ad Prof. Dogan Kuban'ınki olsa gerek. C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle