Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
çok anlamlı: "Bir bakıma bütün varlık nedenimi ortadan kaldırdı: var'dım ve artık yokum gibi bir şey, anlayacağınız,"diyor.* Insanlığın en büyük buluşu Yazı'nn aynı zamanda bir ııygarlık ölçüsü olduğu, bugiinün görscl kültür(!) salgınında daha da anlaşılırbirşey. Ele}ttrı anlayışımzın en belirleyia/ belirginyamnedir, sizce? Yukarıda söyledim, ben eleştiriye yazın'ın ta içinden geldim. Şiir yazarkcn, yazmaya çalışırken daha doğrusu, bunun ne belalı bir iş olduğunu öğrendim. Şair olma yolunun nasıl mayınlarla döşeli olduğunu gördüm. Geçenlerde konuştuğumuz bir genç şair, her şiiri yazma sürecinde, tıpkı bir ateşc yakalanmış gibi, kilo verdiğini, zayıfladığını söylüyordu. Eleştiriyi de bu kadar ciddi bir iş, bir yazın dalı sayıyorum. Eleştiriyi ikincil bir uğraş, bir yan dal sayan görüşlere katılmıyorum. Northrop Frye'ın bugünlerde okumakta olduğum Ânatomy of Criticism adlı kitabının Giriş bölümündesöylediği gibi, "Yazınsal eleştirinin ana konusunun bir sanat olduğuna, eleştirinin de, açıkça, sanatın bir parçası olduğuna' inanıyorum. Yine Frye'ın sözleriylesöylersem, "eleştiriye değgin belitler (exiom) ve koyutlar (postulate), uğraştığı sanattan kaynaklanmak zorundadır. Yazın elcştirmeninin yapması gereken ilk şey, yazını izlemek, okıımak, kendi alanı üzerine tümevarımsal bir çalışma, araştırma yapmak ve kendi eleştirel ilkelerinin yalnızca bu alana ait kendi bilgisinden biçimlenmesini gözctmektir. Eleştiri ilkeleri, tanrıbilimdcn, felsefeden, politikadan, bilimden ya da bunların birkaçının bileşiminden hazır kalıplar olarak alınamaz." Bir de, karalamaktan, yermekten, yerin dibine batırmaktan çok, bir yapıtın, varsa, övülecek, yüceltilecek yanlarını aramaya doğru bir eğilimim var; yoksa, zaten beni ilgilcndirmiyor bir yazın yapıtı olarak. Yalansız, yapmacıksız övmenin yermekten çok daha zor bir iş olduğuna inanıyorum. Yazınımıza bir kıyıdan baktnca; ilk a\amada, fu son yıllar için (8094) belırlemelerinizneler olabilir. • Son on beş yıl içinde toplumda, düşünce yapısında ortaya çıkan köklü değişimlerden (depolitizasyon, tüketim toplumu olına sürecinin ve hayatta kalma içgüdüsünün zorladığı köşe dönmecilik tavrı, görsel ve basılı medyadaki akıl almaz gelişim, arabeskleşme, kısacası boğazımıza kadar battığımız postmodern durum) en büyük darbeyi yemiş olan yazın'ın, bir paradoks da olsa, en kazançlı çıkan alan olduğunu düşünüyorum. Çünkü yok olma tehlikesiyle ciddi biçimde karşı karşıya geldi. Bu yüzden dc, ayakta kalmanın tek yolunun kendi kendini sorgulamasından, kendi üzerine dönmesinden geçtiğini farketti. Başta şiir ve denemeeleştiri alanı olmak üzere yazınımızın bu zor dönemden, bu varoluş savaşımından başarıyla çıktığına inanıyorum. 80 öncesinden çok daha üst düzeyde ürünler yaratılıyor bugün, şiirde de romanda da öyküde de eleştiri alanında da... Çağıyla, toplumuyla, insanıyla daha yakın köprülcr, daha örgensel ilişkiler kuruldukça bu düzey daha da yükselecek, ürünlerde niceliksel bir artış da olacaktır. Günümüz ele\tirmeninin önünâeki sorunlarnclerdır, sızce? Kimseye akıl vermeye kalkmak gibi bir niyetim yok. Önce bir eleştirmen olarak ben kendi sorunlarımı düşünüyorum: çaSAYF A 8 ğımı, çağımın önüme yığdığı sorunları irdelemek, genç kuşağı daha yakından tanımak zorunda olduğumu hissediyorum. Türk yazınının geçmişiyle bugünü arasındaki kalın ve ince çizgileri olabildiğince açık bir biçimde ortaya koyabilmek için daha kapsamlı araştırmalara girmek gerektiğine inanıyorum. Eskimiş, içi boşalmış, bugünün sorunlarını çözemeyen yargıları, kuramları bir kenara bırakıp yeni sorunlara yeni çözümlere götüreeek yollar bulmalıyım. Bunun için de, çağdaş düşünce, yazın ve sanat kuramlarını kaynaklarından izlemem kaçınılmaz bir görev benim için. Kendiyazt/n serüvenınizın bugünkü olujumundaki etki/ıvme kaynakları üzerinde durahmbirazda... Başta da söylediğim gibi çıkış yerimin yazın'ın kendisi, daha çok şiir olması beni büyük sapmalara düşmekten korudu, diyebilirim. Ornekse, şiirin ne olduğunu Nâzım Hikmet'in, Orhan Veli'nin, Garip kuşağı• nın öteki şairlerinin şiirlcrinden; öyküyü Sabahattin Ali'nin, Orhan Kemal'in, sonra da Sait Faik'in öykülerinden öğrendim. Romanda yabancılar başta geliyordu: Tolstoy, Dostoyevski, Gorki, Balzac, Stendhal, Steinbcck...vb., 60'lardan sonra da Faulkner... vb. Eleştiri ve denemede elbette Ataç başta geliyordu, ama daha sonra, yine 60'larda Tanpınar'la tanıştım. Milli Eğitim Bakanlığı'nın Idasikleriyle ve Tercüme Dergisi'yle tanışmam ortaokulda oldu. Bu yüzden de Kerime Nadir, Esat Mahmut sınıfı yazarlardan hiçbir şey okuyamadım. Onun bir yandan büyük bir talih, bir yandan da bir eksiklik olduğuna inanıyorum bugün. Marksizm, bir felsefe, bir düsünce sistemi ve bir dünya görüşü olarak baştan beri etkili oldu yaşamımda. Bu alanda gücümün v ; olanaklarımın elverdiği bütün kaynaklara ulaşmaya çalıştım. Çoğu kez geride kalıyor olmanın sıkıntısını ve acılarını çektim. Bu yüzden herkesin düştüğü yanılgılara ben de düştüm, ama yanılgılarımda diretmedinı. Sanata, yazına sanat dışı dayatmalara hep direndim. Yazın kuramı konusunda yerli kaynakların azlığı, beni yabancı dillerdeki kaynaklara doğru ittikçe, ufkumun genişlediğini, ama karamdaki bazı sorular çözülürken bunların yerini daha çok sayıda sorunun aldığını gördüm. Okuduğum kaynak kitapları Türkçe'ye kazandırma hevesleri de o zaman başiadı işte. Sırasıyla, Garaudy, Caudwell, Lukacs, Thomson ve Frazer'dan kitaplar, hepsi de dergilerde kalan birçok makale çevirdim. Bu serüven hâlâ sürüyor. Şimdi yenileri var sırada. • Yakın planda olan çalışmalanmz. . Çcviri serüveni sürüyor, dedim. Örneğin, tezgahta Fredric Jameson'ın Mareism and Fortn'u var. Bundan sonra da, yukarda sözünü cttiğim Northrop Frye'ın Anatomy ofCriticism'i var sırada. Voznescnski'den bir kitap boyunda uzun bir şiir çevirisi. Adam Sanat için hazırladığım şiir yıllıkları sürecek. Şiir üzerine yazılar, eleştiriler, incelemelerdeöyle. Başladığım, bu yıl bitireceğimi sandığım bir başka kitap daha var; yıllardır kafamda gezdiriyorum; ama şimdi adını vererek ken • dimi bağımlı duruma sokmak istiyorum: Şimdi Uzaklardasın. Şimdi uzaklarda olan sanatçı dostlarımı anlatacağım bu kitapta: hani derler ya, hiç yayımlanmamış fotoğraflarıyla,benim çektiğim... • *SartreSartre'ıAnlatıyor, s. 12. YapıKredı Yayınlan, 1994, Çev.: Turhan Ilgaz. Refik Durbaş'm toplu şürleri yeniden yayımlanıyor Yaşamın sözcüklere işlenişi IVefik Durbaş'ın toplu şürleri yeniden basılmaya başlandı. Durbaş'ın şiirinde yaşadığımız günlerin izleri yer alır. O, "umut bulunmaz hanemizde" diyenlerle " Aydınlığından damlarken umutlar / zulmün ve kederin bir de acının" diyenlerin şiirini, aynı dizelere sığdırma başarısını gösterdiği için çağdaş bir şiirdir. SENNUR SEZER rinden beklenmeyen bir kültür ve dil birleşimiyle konusturması. Duygu yoğunluğundan, duygusal olmaktan korkmaması.Çokokunan romanların, alaturka şarkıların sözlüğüne özel diye düşünülen sözcükleri (hicran, zulüm, mentap) sporsayfalarının sözcükleriyle (sezonu açmak, kalecilerin korkulu rüyası) birlikte ve halk türkülerinin edasıyla kullanılışı. Ashnda bütün bunların birleşimi, Refik Durbaş'ın şiirinin gizi. Anlatılmastndan hep utanılmış bir yoksulluğu, dilin tüm zenginliğiyle ortaya serivermesi. Durbaş'ın dizelerinde tanıdık gelen, yadırganmayan tanımlamalar, (kökeni ister türkü, ister Nazım Hikmet şiiri, ister bir minibüs şarkısı olsun) şiir ge' CUMHURİYET KİTAP SAYI 221 • • • I ürk dili, öyle işlenmiş ki yüzP"B yıllardır ozanlarca, her yeni | • ozanııı, kendi şiirini kurması » i(,in olanak kalmamış sanki. Relık Uurbaş'ın şiirini özgün kılan nedir diye düşündüm, Toplu Şürleri yeniden yayımlanırken. Arabesk müzikten başka'miiziği tanımayan, halk çocuğu diye tanımlanıp hem övülen hem beğenisi yüzünden yerilen bir kitleyi şiirlerine odak alması mıydı özgünlüğü? Yoksa Divan ş'iirinin Nazım Hikmet şiiri, Ikinci Yeni deneyi gözardı edilmeden yeniden işlenişi mi? Belki de, şiirinin kahramanlarını, kendile