01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

lar ben Demokrat İzmir gazetesini yönetiyordum o da yazı yazıyordu. "Bak" dedi "Ben sana bir şey söyleyeyim mi tlhan, Türkiye'de iki çeşit insan vardır, birileri simiti yer öbürleri simit yeme vaziyeti ihtas ederler." 111aki öztürkçe yazarsa daha edebi olacağını sanıyor romancılar ve "Biz Orta Asya'da başka bir dil konuşuyorduk buraya geldik Acemce ve Arapça'dan etkilenen dilimiz bozuldu, ama dilimize dönelim" düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu yanlışları ürta Asya ülkeleriyle temasa gectiği*nizde farkedildi. Onların bizim bırakmaya çalıştığımız dili konuştuklan ortaya çıktı. Azeriler bağımsız demiyor'müstakiT diyorlar. "Roman yazarken yazarın karşısına iki yol çıkıyor. Toplumu ve dönemi ya diyalcktik açıdan anlatacak ya da metafizik yönüyle ele alacak" diyorsunuz kitabınızda. Günümüz Türk yazarları hangi yolu daha çok tercih etmeli? Bizde uzunca bir sureden beri toplumcu rornan yani diyalektik roman ağır basmıştır ve şu anda da Türkiye'nın en büyük romancısı dediğimiz kişilerin hepsinin metotlarının bu olması gereklidir. Ben köy romanını kesinlikle toplumcu romandan saymıyorum. Köy romancılanmızın dışındaki romancılar da 20. yy'in anladığı manada bir diyalektik espiri içınde roman yazamamışlardır ve 19. yy roman çerçevesi içinde kalmışlardır. Daha yeniler ise garip bir biçimciliğe gidiyor. Şimdilerde ortalıkta bir laf var postmodernızm diye, o ablında sanat eserinin toplumdan ayrılması içindedir, eseryaraücısıokur üçgeninin içindedir. Bunlardan birini kaldırdın mı fonksiyonel olmaktan çıkar. Okuru ortadan kaldırdın mı yapılan iş bir oyundan öteye geçmez. Yeni romancılarınıız büyle bir heves içinde, bir de benim açmaya çalıştığım yolun arkasından gelenler var. O bayrağı taşıyanlar isabetli davranıyorlar, içlerinde başardı olanlar da var ama isim vermeyeyim. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1 1 7 6 Nisan 1991 tarihli yazınızda, "Acaba arasak, Türkçe'de fütürizm üzerine bir kitap bulabilir miyiz? Doğrusu sanmıyorum" diyorsunuz. Sene 1993, sözünüz doğruluğunu koruyor mu? Yalnız fütürizm üzerine değil batıdaki çeşitli gelişmeler üzerine de bizde kapsamlı araştırma yoktur. Olanlar da çeviridir. Telif olarak yazdım diyenlerin bir kısmı da kopya eder, yani yabancı bir kitabı alır iyi kötü çevirir biraz değiştirir ve yayınlar. Türk edebiyatının en büyük sorunlarından bir tanesi düşünen adam yetiştirmemesidir. Tabîi ki fütürizm Türkiye'de çıkmış değil, batı toplumlarına mahsus. Nâzım'ın yazdığı ilk şiirler ki bunlar fütürizm etkisindeydi, toplumdan şiddetli tepki almıştı. Nâzım büyük bir şair oldıığu için çok kısa sürede bunu an ladı.Otuzlu yılların ortalarına doğru o tarzı bırakıp geçmiş edebiyatımızdan yararlanarak çok güçlü bir sentez yaptı ve ulusal olabilecek şiirler yazmaya başladı. Buna rağmen Türk çocuklarına fütürizm, varoluşçuluk, gerçeküstücülük ciddi araştırmalar yapılarak öğretilmeli. Çeviri asla yeterli değil. Çevirilecek kitabı yazan adam kendi toplumuna göre yazmıştır senin toplumuna göre değil. Mesela bizim tasavvuf edehiyatımızda gerçeküstücülükle, sembolizmle ilgili pek çok şey bulunabilir, bunlar arasında göndermeler yapılabilir. Ama bunu yapacak insan nerde? Şimdi şimdi üniversitelerde birtakım gençler görüyorum, daha kapsamlı ulusal düşünen çocuklar. tşteonlarümidimiz. Günümüzde Divan şiirinin beş büyüğünün (Fuzulî, Bakî, Nedim, Naf î, Şeyh Galip), Hecenin bcş büyüğünün (Halit Fahri, Faruk Nafiz, Enis Behiç, Yusuf Ziya, Orhan Seyfi) bilinmemesi ve okunmamasını, çoğu yazarımızın unutulmasını neye bağlıyorsunuz? Genel olarak son on sene içerisinde yürütülen yozlaştırıcı kültür politikaları var. Adeta maksatlı olarak Türk çocukları kültürlerinden kopardmaya çalışılıyor. Gençlere program yaptıkla rında pop çalıyorlar, Anadolu'daki çocuğun pop sevdiğini kim biliyor. Genç demek bluejean demek, coca cola demek. Hayır, bu Amerika demek. Çocuklar bu yola girdikçe kendi öz kültürlerini küçümsemeye başlıyorlar. Türk çocukları Türkiye'de yabancılaştırılıyor.Bunun en güzel kanıtı da üniversite bitiren çocukların hiçbirinin Anadolu kasaba ve şehirlerinde görev yapmak istemeyişi, ancak mecburiyeti olanların gidiyor oluşu. Bundan daha taızin bir şey olmaz. Bu durum içersinde Divan edebiyatına yabancılaşmaları, tanımamalarıçokdoğal. Halkımızın büyük çoğunluğu şiir okumuyor, bu terkedişin nedcnlerini günümüz şairlerinde mi yoksa halkın kendisinde mi aramah? Halkın kendisinde aramak mümkün değildir. Edebiyat dergisi olmayan birtakım dergilere, bazı gazetelere Anadolu'nun her tarafından şiir yağmaktadır. Eğer bu kadar çok şiir yazılıyorsa Türkiye'de, her meyhanede kafayı çeken herkes cebindenbirkağıtçıkartıp şiir okuyorsaburadaşiirsevilmiyor diye bir şey yoktur. Dünyada şiirle reklamı yapılan tek ülke Türkiye'dir. Şiirin hayatımızda çok büyük yeri vardır ve edebiyatımız da aslında şiirdir. Eğer şairler kendilerini halka okutamıyorlarsa bu doğrudan onların kabahatidir. Okurun frekansına giremiyorlar, onun dışındalar nasıl okunmayı bekleyebilirlerki? Her sanat dalında olduğu gibi edebiyatta da üsta çırak ilişkisi varsa bu ilişkiyi taklitçiliketen ayıran çizgi nasıl belirlenebilir? Nasılkiinsanlığmokulu yoktur, şiirin de okulu yok. Bir şair mutlaka kendisine bir usta seçer mi? Her şair seçmez. Bazı şairlerin ustası yoktur kendi kendine yetişir. Bazıları seçer, mesela benim ustam Nâzım Hikmet'ti ve hep oldu. Başlangıçta taklit yapıl ır, ben bunu çok yaptım ama biÜnçli yetiştiğim için yayınlamadım. "Birden sanki demirden süvariler demir atlara binmiş / başladılar yarışa / haykırışa / haykırışa..." Bu benim şiirim ama Nâzunın taklidive ben bunu yayınlamadım. Biliyordum ki yer gelecek ben kendi imge sistemimi, kendi deyiş biçimimi kurmaya başlayacağım. Ufkumun genişlemesinde Fransa'ya gitmemin büyük payı oldu. Orada Aragon'u dinledim, Genç Şairler Kulübü diye bir kulübe gelir orda konuşurdu. Baudelaire okumadan Rimbaud okumadan olmaz diyordu. Oysa onları Türkiye'de sağcı, bireyci, kötü, aşağılık diye oku^ muyorduk. Attilâ Ühan bu geniş ufukla kendi sesini kendiliğinden buldu. Yazdığım şiirler artık Nâzım'ınkilere benzemiyordu ve daha da garibi benim şiirlerknin taklitleri çıkmaya başladı. Bu neden oluyor? Sen bir imge sistemi kurduğun zaman imge sistemi olmayan sanatçılar senden etkileniyor o deyişi ödünç alıyorlar. Aradaki hassas nokta neresi? Ancak kendine mahsus imge sistemi kurabilecek yetenektekiler taklitçilikten kurtuluyor, öbürleri bir şairin uyduları olarak kalıyor. Edebiyatçıların elcştirmenleri izlediklerini düşünüyorsunuz, sizce edebiyatımıza öncülük eden eleştirmenler var mı Türkiye'de?. Bu mana da bizde eleştirmen belirli bir dönemde yani CHP döneminde vardı. Ataç CHP'nin sanat anlayışının belirli bir kanadını, alafranga kanadını yönetiyordu ve onu izleyen epeyce kalabalık bir edebiyatçılar grubu vardı. Biz bu grubun karşısındaydık. Bir de o zaman daha kiiçük bir çevre içinde yine aynı partinin etkisi altında olan başka bir grup vardı. O da Suud Kemal Yetkin'in etkisindeydi. Günümüzde yol gösterici eleştirmen göremiyorum çünkü bizde düşünen adam yetişmiyor. Eleştirmenler bizde şair olmaya heveslenmiş, hikâyeci olmaya heveslenmiş ama olaınamış kişilerdir. Bunun ispatı da çok kolaydır, eski dergileri arasan hepsinin şiirlerini bulıırsun.Bir yerlerde çıkmışlardır. Böyle olunca olaya objektif bakamazlar, olamamış bir şair olamamış bir romancı gibi bakarlar. Bu yüzden günümüzde edebiyatımıza öncülük eden eleştirmen yoktur. S A V F A S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle