Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Postmodern dünyada yeni bip sosyalizm 1 BÜLENTPEKBI 98O'li yıllarda yaşanan hızh küresel dönüşümleri kavramak hayli zor olmakla birlikte (büyük çoğunluk toz ve dumanın yatışmasını beklemek zorunda kalmıştı) dönemi belirleyen üç ana izlek şöyle özetlenebilir: "Yenı* Sağ"ın (neoliberalizmin ve yeni muhafazakârhğın = liberal muhafazakârhğın) yükselişi, komünizmin (yani îsiah Berlin'in deyişiyle "Sovyet Babil Kulesinin") yılulışı ve entelektüel düzeyde postmodernizm tartışmaları. Adına ister "uluslararası siyasi sistem", ister "dünya ekonomisi", ister "küresel toplumsal formasyon" densin, yerküredeki iktisadi, siyasal, toplumsal ve söylemsel süreçlerin birbirinden bağımsız olmadığı kabul edilfyor. Sözünü ettiğimiz üç ana izlek, "yeni dünya düzeni" olarak anılan küresel hegemonya stratejisinin eklemlediği alanlara tekabül ediyor. Amerikan 'akademia'sınınvaz'ettiği bu hegemonya söyleminin içinden bakıldığında, "yeni dünya düzeni", bir yıllık olağan raporda belirtüdiği şekliyİe, "tarihin sonu" olarak da ifade edilebiliyor. (Francis Fukuyama vd., Tarihin Sonu mu?, der. Nabi Avcı, Kayseri, Rey Yay., tarih yok. Yazar, ne demek istediğini Tarihin Sonu ve Son Insan adlı kitabında anlatıyor. Çev. Zülfü Dicleli, îstanbul, Simavi Yay., tarih yok). "Aşkın akıl"ın doğal hayatı olarak anlaşılan Tarih, içkin gayesine liberalizmin nihai zaferi ile ulaşmıştır. Komünizm ve faşizm çöktüğüne göre, der raporun hafızası zayıf Japon kökenli yazarı, liberalizmin düşünsel olarak hiçbir alternatifi kalmamıştır. Yazann bundan sonra yapması gereken, CNN karşısında rahat koltuğuna kurulup Irak'tan zafer haberlerini beklemek olacaktır. Gerçi tslâm yazarı düşündürmektedir. Ama tslâm'ı ne de olsa insan doğasına aykırı sayması onu rahatlatır. Bu söylemin dışından bakıldığında, sonuna gelmiş olan dünya tarihi bir anlatıdır ve Eric Wolf un eleştirmiş olduğu, "Batı uygarhğının 'başarı anlatısı olarak' tarih"ten başka bir şey değildir. Sözünü etmek isteğimiz kitabın terimleriyle, hegemonya stratejileri söylemsel formasyonlarda işler ve söylemsel formasyonlarda "sözler şeylere dönüşür". Liberal muhafazakâr hegemonya 4 Laclau ve Mouffe'nin tartışmalar yaratan kitabı "Hegemonya ve Sosyalist Strateji" yayımlandı. kanıtladıktan sonra, okunması hayli zor olan tüm bu kavramsal eleştiri çabasının pratik anlamlarını açımlamaya, praxis'i yeniden kurmaya girişiyorlar. Bu altından kalkması zor kuramsal çabanın siyasalpratik anlamı, tam da liberalmuhafazakâr hegemonya startejisinin başarısının koşullarında; direniş söylemlerinin, "yeni toplumsal hareketler"in dağınıklığında; sosyalizmin bir karşıhegemonya stratejisi oluşturamamasında; kısacası liberal muhafazakârhğın "alternatifsizliği"nde yatıyor. Laclau ve Mouffe'ye göre, sosyalist bir hegemonya stratejisinin acil hedefi, liberalmuhafazakârhğın istikrara tehdit sayarak reddettiği liberal demokrasinin radikal bir derinleştirmesi ve bu amaçla iktidara karşı tüm muhtemel ve mevcut söylemlerin tek merkezli olmayan bir eklemlenmesi olmak durumundadırlar.Kanımca, Laclau ve Mouffe'nin Hegemonya ve Sosyalist Strateji adlı eseri, 1990'ların en çok tartışılan kitaplarından biri olacaktır. Hegemonya ve Sosyalist Strateji, hem sosyalbüimlerde hem de toplumsal hareketler açısından yeni ufuklar açmayı vaadediyor. Son bir söz de çeviri hakkında. Hegemonya ve Sosyalist Strateji, Türkçe düşünülmesi acil olduğu kadar çevirmesi zor olan bir metin. Ahmet Kardam ve Doğan Şaihenr, günümüz sosyal teori tartışmalarını Türkçe okunur hale getirme yolundaki çabalara bu kitapla ciddi bir katkıda bulunmuşlardır. Fakat yine bu kitapta, böylesine muazzam metinlerin daha çok çevirmen müdahalesi gerektirdiğini (terim sözlüğü, açıklayıcı dipnotlar gibi) düşünmemek elde değil. örneğin "decontruction" gibi kavramsal ağırhğı olan bir sözcük "yapıçözümleme" olarak çevrümiş. Biz henüz kendi dilimizde "decontruction" yapmadık. Bu nedenle, terime karşılık bulmak yeterli değil; bu tür terimler bir dipnoda açıklanmahydı kanımca. ö t e yandan, "contingency" teriminm karşıhğı olarak "olumsallık" kullanılmış olmasına karşılık, bu sözcüğün "olumluluk" sözcüğüyle benzerliğinin anlam kaymaları yaratabileceği kaygısıyla "oluşsalhk" sözcüğünü tercih etmek gerektiğini düşünüyorum. "Olum halinde tarih" denilemez, Türkçe'de "oluş halinde tarih" deriz. • Hegemonya ve Sosyalist Strateji / Ernesto LaclauCbantd Mouffe I Çeviren: Ahmet Kardam Doğan Şabiner I BirikimYaytnlan/1992. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 5 7 Laclau ve Mouffe'nin Hegemonya ve Sosyalist Strateji adlı Hesemonya ve eseri, Sosyafisr Stratell 1990'ların ençok tartışılan kitaplarından biri olacak mutlaka. Hegemonya ve Sosyalist Strateji, hem sosyal bilimlerde hem de toplumsal hareket açısından yeni ufuklar açmayı vaadediyor. ErnestoLaclau stratejisi daha 1980'lere girerken dünyanın pek çok ülkesinde başarıya ulaşmıştı. 1980'lerde"neoliberalizm", "liberalizasyon", "yeni muhafazakârlık" dünyanın her ülkesinde sık kullanılan kavraınlar oldu. Şili'den Mısır'a, ABD'den Türkiye'ye pek çok ülkede liberal muhafazakâr programlar iktidardaydı. Gorbaçov'dan sonra Sovyetler Birliği, Çin ve Doğu Bloku ülkelerinde de liberal muhafazakâr kadroların iktidara geldiğini gördük. Marksizm, anarşizm, Islâm ve "yeni toplumsal hareketler" gibi direniş söylemleri ise ya kriz içindeydiler ya da toplumsal alanın marjında, adacıklarda yaşamaktaydılar. Egemen süreç ne açıklanabiliyor ne de karşıhegemonya stratejileri geliştirmekte başarı sağlana biliyordu. Fransa'da iktidar ilişkilerinin, büyük anlatının, modernliğin, bilimin eleştirisi olarak ortaya çıkan farklı yöntembilim tartısmaları, Amerika 'akademia'sının marifetiyle liberalmuhafazakâr hegemonya stratejisinin kültür teorisine dönüştürüldü. Edward Said Amerikalı postmodernisderin yüzlerine şaşkın şaşkın bakarken Mezsaros, Avrupa'da postmodernizm tartışmasının taraflarını, yöntembilimsel tartışmaları bırakarak "esas meseleler"e gelmeye çağırıyordu.Bu ortamda Laclau ve Mouffe'nin Hegemonya ve Sosyalist Strateji adlı kitabı, manifesto denilebilecek bir yanıt teşkil ediyor. Yazarların kitaba "hegemonya kavramırun şeceresi" ile başlamaları yalnızca kuramsal bir kaygıdan kaynaklanmıyor. Laclau ve Mouffe'nin "radikal demokrasi" projesinin "postMarksist olduğu kadar postMarksist olduğu" düşünülürse, Marksist söylemin hegemonya kavramı ekseninde bir eleştirisi, praxis'in yeniden kurulması amacına yönelik. Rosa Luxembug, Bernstein ve Kautsky'den Sorel'e "bir suskunluğun arkeolojisi"ni kurmaya çalışan Laclau ve Mouffe, praxis'in "tarihsel zorunluluk" ve "tarihin öznesi" metafiziği ile tıkandığını tespit ediyorlar. Oysa, tam da bu yazarlar, siyasalın alanının "zorunluluk" değil "oluşsallık" olduğunu tespit etmişlerdk. Laclau ve Mouffe, Gramsci'de kuramsal açıklamasını ve merkeziliğini bulan hegemonya kavramını bu oluşsallık mantığında kuruyorlar. Tarihin mantığı bir kez oluşsallık nantığı haline gelip tarihsel zorunluluğun, iki kutuplu karşıdığın, tarihin mutlak öznesinin, sonkertede iktisadi belirlenirriin yerini alınca, "toplumsal formasyon" kavramının yerini de yine Althusser'in "üstbelirlenim" kavramı izlenerek simgeselin alanı, yani "söylemsel formasyon" alıyor. Yazarlar, bir hegemonya stratejisinin ancak "bütünlük"ten yoksun, farklı kertelerin eklemlenmeyi beklediği bir söylemsel formasyonun varlığını önvarsaydığını S AY F A