18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

terörist yaşantısının niteliğine koşut olarak dümdüz, ne müziği, ne şiiri, ne çarpıcı gücü olan bir dille karşı karşıyayız. 1985 'te yazmış olduğu dilimize Terörist olarak çevrilmiş olan The Good Terrorist adlı yapıtında Lessing uzayda geçen bir dizi romandan sonra dünyaya dönüyor; özellikle de Londra'nın içinde, 43 Old Mill Road'daki virane bir evi kendilerine yaşanacak bir mekan yapmaya çalışan bir terörist grubun gündelik yaşantısına. Bu grubun içinde Lessing'i ilgilendiren kişi, Hampstead'den iyi bir ailenin kızı olan, kolejde siyaset bilimi ve ekonomi okumuş Alice Mellings. Alice, kendilerine Komünist Merkez Birliği adını vermiş olan bu radikal grubur. önemli bir elemanı; ama Alice, yine de, kitabın son sayfasında kendisine hitap edildiği gibi "zavallı bir bebek." Alice bir teröristtir ama romandabaş uğraşı, yıkılmaya yüz tutmuş o eski evin bakımı ve evin gündelik işleriyle uğraşmaktır. İçinde yetiştiği varlıklı çevrenin yaşantısından çok farkh bir deneyimdir bu onun için, ama yüksek sınıftan olmanın verdiği bir bilinçle birçok sorunun üstesinden gelebilir. Alice'in hayatı, yetiştiği çevreye karşı dcryduğu tepkiler ve önyargılardan oluşmuş bir ağın içinde hapsolmuş bir hayattır. Alice, seçtiği yolun sonunu sorgulamaz, nefretinin nedenlerine inmeye çalışmaz. Ev işlerinden arta kalan zamanında teröristlik oynamaya giden bir çocuk/ev kadını gibidir. Görünürde uğrunda dövüşülecek, ölünecek bir dava olmamasının nedeni, Lessing'in romanı renklendirecek yeterli yaratıcılığa ulaşamamış olmasından değil, bu terörist grubun kendi içinde hiçbir yaratıcılığı olmamasındandır. Öylesine yeteneksiz ve beceriksiz bir terörist grup oluştururlar ki, bir saatli bombayı bile başarıyla patlatamazlar. Alice'in sevgilisi olan eşcinsel Jasper ve arkadaşı Bert bir gün Dublin'e gidip bir barda IRA'nın iki adamına, kent teröristleri olarak onlara hizmet edebileceklerinden sözederler. IRA'nın aşırı sağcı Katolik adamları ise komünist devrimiyle yakından ıızaktan hiç ilgilenmezler, üstelik komünıstlerden fena huylanırlar. Jasper ve Bert bu tür ayrımlardan habersizdirler. Konusu terorizm olmasına rağmen politik bir mesajı olmayan bir kitap bu. Belirli bir politik görüşün savunmasını yapmaktansa, belirli türde politik bir kişiliğin incelemesini yapar; yalnızca Batı'nm çokgelişmiş kültür ve endüstri toplumlarından birinde ve tarihin bu kesitinde ortaya çıkabilecek, kendi kendini biçimlendirmiş belirli türde bir radikal kişilik. Çaresizlikle ezÜen azgelişmiş toplumlarda görülen, zorla yıcı bir ölümkalım durumu karşısında eyleme geçmiş devrimci tipinden çok farkh bir kişilik bu. Lessing'in teröristi Alice, neredeyse bize gülünç gelecek bir boyutta gelişmesini tam olarak tamamlayamamış bir kadın. Eski evde barındırmaya çahştığı terörist grubuna karşı nasıl anaç davrandığını görüyo ruz, fakat aynı zamanda onun Londra'yı bombalarla havaya uçurma planlarına katıbşını da izliyoruz. Lessing bu romanda amatörce yapılan birçok kent terör eyleminden yola çıkarak, bu eylemleri acemice gerçekleştiren terörist tipini incelemeye koyulmuş. Carynjamesileyaptığıbirtelefon mülakatında Lessing şöyle diyordu: "Mountbatten bombalandığında İrlanda'daydım. Olayın çok yakınındaydım. On, onbeş yaşlarında erkek çocukların nasıl mutluluk çığlıkları atarak koşuştuklarını gördüm. ERA'ya hayrandılar ve bu çocuklar ne yaptıklannı bile bilmeden kolayca bu tür eylemlerin içine çekilebilirlerdi." Aynı şekılde Alice de, bir süre için, ya da bir ömür boyu, bir inancın, bir bakış açısının içine kendisini oturtarak tüm dünyasının o inanç çerçevesi içinde şekillenmesine boyun eğecek bir azimle sarılıyor o görüşe. Bu bir yetenek mi, yoksa zayıflık mı? Neden bu tür insanlar o inançları uğruna inanılmaz bir acımasızlıkla da davranabiliyorlar ve yaptıklarını o inancın ışığında haklı çıkarabiliyorlar? Bir 'devrimci' olmaktan büyük gurur duyan Alice, üstelik bir 'Ingiliz devrimci' olduğundan ötürü de böbürlenir. "Politikamızı Ingiliz olmamıza göre belirler, davranışlarımızı îngiliz gelenekleri doğrultusunda yaparız," der. Tartıştığı kişi, kendisini Gordon O'Leary olarak tanıştıran bir İrlanda kökenli Amerikalı devrimcidir. O'Leary'e göre ise, verilen mücadele tüm dünyaya yayılmakta olan komünist güçlerin birlikteçabasıdır vehedef ölümün pencesinde kivranmakta olan kapitalizmdir. Ona göre, "uluslararası bir durumdur" bu; politikalar böylece "uluslararası bir açıdan formüle edilmelidirler." Ne tür bir amaca hizmet ettikleri noktasında anlaşamayan Alice ve O'Leary, ikisi de, özgün kişiliklerinden çok, belirli bir ti. pi canlandırırlar. Gününün gerçeklerini değerlendirmekte yirmi yıl kadar bir zaman aşımına uğramış, yaşlanmaya yüz tutmuş genç devrimcidirler bunlar. Kullandıkları sloganlar, dinledikleri müzik, giysileri, tavırları bile eskimiş, bugünün gerçeklerinden kopmuştur. Romanın tngilizce adında Alice'in "iyi" bir terörist olduğunun vurgulanması bu yüzden önem kazanır. Türkçe çevirinin başlığına "iyi" sözcüğünün eklenmemiş olması belki başka kaygılar sonucudur, ama romanın izleksel içeriği açısından bir eksiklik yaratır. Alice, "iyi" bir teröristtir, çünkü onun bazı zavallı, nıodası geçmiş, yeteneksiz yanlarmın okuyucuya aktarılmasıyla terörist imajının o dehşet verici etkisini hafifletilmekte, terorizm denilen çağın vebasının belki de bu tür yozlaşmalarla kendi kendini eritip yok edeceği umudu ufak bir parıltı olarak da olsa belirmekte. Rıfat Ilgaz, tükenmez! 'Salmastra'yı nasıl bilirsiniz? Dördüncü Bölük / Rıfat Ilgaz / Çınar Yayınlan / 148 s. FATMAORAN Dördüncü Bölük, geçtiğimiz yıl TYS/ Pen Yazarlar Derneği'nin işbirliği ve büyük şehir belediyelerinin katkılarıyla sekseninci yaşını kııtladığımız kültür ve edebiyat dünyamıza altmış beş yıldır emek veren öğretmen, şair, yazar Rıfat Ilgaz'ın yeni yazdığı mizah öykülerinden oluşan bir kitap... "Kastamonulu Çakır Rıfat. Uzun boylu, geniş omuzlu, açık kumral..." Yusuf Ziya Ortaç'ın "Bizim Yokuş" adlı kitabında böyle tanımladığı 'yaşanmış' öykülerin yazarı Rıfat Ilgaz'ın, rütbeler üstü bir 'yedek çavuş' olarak askerliğini yaptığı ağır makineli tüfek bölüğü 'Dördüncü Bölük'teki anılarının yeraldığı bu kitapta, ayrıca 'Kongreler' ve 'öyküler' anabaşlığı altında birbirinden bağımsız öyküler de var... duyguları, özlemleri, çelişkileri, kederleri ve mutluluklarıyla anlatan Rıfat Ilgaz, mizahı, öykülcrinin bütünlüğünde veren bir yazarımızdır. Ilgaz'a göre, en zor öykü 'mizahsı' öykülerdir. "Çünkü mizah bir tür değildir. Yani mizah, yazınsal bir tür dcğil, bir çeşnidir. Bakış açısıdır. Mizah şiirde de olabilir, romanda da, tiyatroda da... Ama doğrudan doğruya mizah diye bir yazı türü yoktur." FeritÖngören'in (Yeni Mizah Hikâyeleri Antolojisi, 1959) değerlendirmesine göre de, mizah öykülerinde güldürmekten çok, acı duygulara yaklaşmayı, işlediği her konuda insanları neşelendirmeyi değil, yaşantısının tatlı olmayan sonuçlarını anlatan Rıfat Ilgaz, okuru güldürmek hele gıdıklamak eğilimine çok yabancıdır. ömrünün sekiz yılını hastane ve sanatoryumda, beş yılını da hapishanede geçiren Rıfat Ilgaz'ın anlattığı olaylar mizah yüklü olmakla birlikte, anlatışı 'mizahi' değildir. Rıfat Ilgaz, mizahi bir olayı duru bir anlatımla vermeye çalışmaktadır... Rıfat Ilgaz' Dörduncu Bölukte anısal öykuler anlatıyor Yapıtlarında; okulda tanıdığı öğrencileri, hastanede, hapishanede, sanatoryumda beraber yattığı kişileri tüm Kitaplarının sayısı yaşını çoktan geçen Rıfat Ilgaz, gençliğinin en haşarı, en kayıtsız ve en unutulmaz günlerini geçirdiği 'Dördüncü Bölük'teki anılarıyla, sizlere bu kez de postalı, tayını, palaskayı, matarayı ve en önemlisi karavanayı tanıtacak, sevdirecektir... S A Y F A 5 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SA Y I 1 3 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle