Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ların küçük küçük küpcüklerden ev yapması gibi bir yol izledim. Taşları üst üste koydum ve Türkiye'nin toplumsal topoğrafyasını çıkarmaya çalıştım. Topoğrafya, bir ülkenin inişleriyle, çıkışlarıyla ve engebeleriyle birlikte bütününü vermeye çahşır. Ben öldüğüm zaman 3040 yıl sonra Aziz Nesin'in yaşadığı dönemin bir topoğrafyası da bilinmiş olacak. Doğaldır ki herşeyi anlatan bir topoğrafya değil, yaşamın, günlük yaşamın büyük bir bölümünün topoğrafyası olacak bu. 100 yıl daha yaşarsam, yazdıklarım uzun bir zaman kesitinin topoğrafyasını verecek, değışimleri, sıçramaları, ilerı ve geri dönüşleri de gösterecek. Bugün de öykülerimin bu niteliğini sürdürüyorum. Çünkü öykülerim benım için bu yanlarıyla çok önemli. İkinci aşama masallarım. İki masal kitabım var. Memleketin Birinde ve Hoptirinam. Sonra Büyük Grev'deki masal öykülerini yazdım. Masallar yazarlık yaşamımın ikinci aşaması sayılır. Bu bir dünya rekorudur Üçüncü aşama başa dönüş. Yani son üç öykü kitabım. Ama 1940'ların tekrarı değil. Biçem olarak başa döndüm. Oykü yazmak bana gülmece yazmaktan daha zor geliyor. Gülmece öyküleriyle birlikte 2000'den fazla oykü yazdım. Bu bir dünya rekorudur. Sayısal bir rekor. Gülmeceye çok alıştım. Malzemesini bulmak daha kolay. Öykünün de toplumda malzemesi çok. Arcak başka sorunlar karşıma çıkıyor. Bireyin iç dünyası, ruhsal durumu, toplumun tepkileri, engebeleri, daha bir derinlik gerektiriyor. Bu türü yazmak bana daha zor geliyor. Ülkemizde geçimini yazarak sağlayan çok az yazardan birisiniz. Ne zamandan beri böyle bir olanağı clde edebildiniz? İlk günden beri geçimimi yazarak sağlıyorum. Ordudan avrıldıktan sonra profesyonel yazar oldum, o günden bugüne böyle yaşıyorum. İlk paramı Sedat Simavi'den alrnıştım. Odasına girdim, hoşgeldin Aziz Nesin dedi ve o günden sonra adım sürekli Aziz Nesin olarak kaldı. İlk telif ücretim 5 liraydı. Yıl 1944, 5 lira o zaman iyi para. O yıllarda öykü yazanlara 1 lira verilirdi. Her zaman olduğu gibi o günlerde de edebiyetçı, romancı, yazar geçimini yazarak sürdüremezdi. Yalnızca Hüseyin Rahmi'nin yazılanndan geçinebildiğini biliyorum. Bizim kuşakta da bu çok artmış değil. 56 yazar, yazdıklarıyla idare edebiliyor. Kalbinizden ciddi bir rahatsızlık geçirdiniz. Yorulmuyor musunuz? Bunca yükün altından nasıl kalkıyorsunuz? Yorulmaz olur muyum, çok yoruluvorum. Kalbimi zorluyorum. Ben gençliğimden ben böyle yaşıyorum ve başka türlü yapamıyorum. Aslında dinlenmeye gereksinimim var biliyorum, ama yapamıyorum. Ben bu koşturmayı bir vicdani borç, beni yetiştiren bu ülke insanlarına karşı bir görev olarak da yapıyorum. Yatılı okullarda büyüdüm, Nesin Vakfı'nı da onun için kurdum. Bir borcu ödemek için yaptım. Ama hemen başka amaçlara yoranlar çıktı. Vergi kaçırmak için yapıyormuşum. Bir kısmı da materyalist bir insanın böyle hayır işleriyle uğraşmasının anlamsız olduğunu söyledı. Şimdi para kazanıyorum, bu hale gelmemı sağlayan insanlara olan borcumu ödemem gerek, onun için koşturuyorum. Kemal Tahir'le 67 Eylül olayları sırasında birlikte içeriye düşmüştük. Orada iken bana hapisten çıkınca babasının evini satıp yayınevi kurmak istediğini ve beni de ortak edeceğini söyledi. Çıkınca Düşün YayıneC U M H U B İ Y E T K İ T A P : SAYI 29 vi'ni kurdum onu da ortak ettim. Böyle koşturuyorum diye çok büyük tutkularım var sanılır. Sen bilivorsun. Hiç bir siyasi tutkum yok.Bir makamda mevkide gözüm yok. Yaşamımda 1946 yılında kurulan Esat Adil Müstecaplıoğlu'nun lideri bulunduğu Türkiye Sosyalist Partisi'ne kısa süren üyeliğim dışında hiç bir partiye üye olmadım. Ama, yaşamımızın demokratikleşmesı için, özgürlük için savaşıma her zaman olduğu gibi devam ediyorum. Kenan Evren'le olan yasal hesaplaşmam henüz bitmedi, yeni yollar bularak yaptığı haksızlıkları kamuoyu önüne yeniden yeniden getireceğim. Yaşamınızda çok ilginç anılar olmuştur. Yabancı ülkelerde karşılaştığınız bazılannı anlatır mısınız? 1965 yılıydı. Moskova'dayım. Nâzım'ın eşi Vera da yanımda, metroya bindik. Genç bir adam yanımıza yaklaştı ve Vera'ya dönerek sordu, 'Bu Aziz Nesin mi?' Vera, evet cevabını verdi. Yabancı bir ülkede tanınmak hoş bir duygu. Yine bir Moskova gezisinde, baktım bir kuyruk. Her zamanki gibi yiyecek veya başka bir gıda maddesi kuyruğu sanarak yaklaştım. Biraz daha yaklaştığımda bu kuyruğun benim yeni çıkan bir kitabımın kuyruğu olduğunu anladım. Bu anlatacağımı ben yaşamadım, başka bir arkadaşım anlattı. Moskova'da taksiye binince şöförün kitap okuduğunu görüyor ve ne okuduğunu soruyor. Şöför de benim kitabım olduğunu söylüyor. Arkadaşım 'Aziz Nesin kimdir bilir mısin' diye sorunca şoför tabii diyor, 'O Türk ismi kullanan bir yazar, ama aslında kendisi Rus, takma isimle yazıyor' karşılığını veriyor. Kitaplarınız bir çok dile çevrildi. Kaç dil ve en çok hangi diller? Kitaplarım 32 dile çevrildi. Ama en az İngilizce ve Fransızcaya çevrildi. Kitabım herhangi bir dile çevIZİ/ I * !SÜ 1 Yıl 1956. İlhan Selçuk'un bir matbaası vardı. İlk şiir kitabımı onun matbaasında bastırdım. Adı Bir Dakika'ydı. Kitap basıldıktan sonra şiirleri yeniden okudum ve beğenmedim. O zamanki yayınevimin bahçesınde 5000 kitabı yığdım ve ateşe verdim. Şiiri yaşamım boyu sürdürdüm. Ancak bu kitap yakma olayından sonra bir daha şiirlerimi yayımlamadım. İlk yıllardaki şiirlerim taklitti. Bazılarında Faruk N'.ıfiz, bazılarında Nâzım Hikmet havası vardı. 1951 vılındaki açlık grevi sırasında Nâzım Hikmet'i İstanbui'a hastaneye getirnıişlerdi. Ziyaretine gittinı. O Mrada şiirlerimi takma isimle yazıyordum. Şiirlerin benim olduğunu anlamış. Bunları bir daha yazm.ı diye beni uyardı. Yazıların çok güzel, yazmaya devaın et. ama böyle şiir yazma dedi. Ben yıllar sonra onun ne demek istediğini anlayabildim. O şiirlerde kendi kişiliğim yoktu. Şımdiki şiirlerimde kendi kişılığım var. Tam 35 yıl sonra 1987'de şiirlerimi yeniden yayımladım. Hep nasıl yazdığınızı konuştuk, nasıl okuyorsunuz? Her okuduğum kitabın üzerine notlar düşerim. Altların çizerek okurum. Ayda 4 şiir kitabı okurum Son olarak Knut Hamsun'un Dünya Nimetleri'nı okuyorum. Bugünlerde Süreyya Ağaoğlu'nun Anılarını, Ocıavia Paz'ın Yalnızlık Dolambacı'nı okudum. Ayda en az dört şiir kitabı okurum. Kitaplarımı rastlantısal olarak alıyorum. Geçenlerde Eğitim Bakanhğı'ndan 800.000 liralık kitap aldım. O sırada aklıma geldı. Kiasiklerin telif hakkını Bakanlık ödemiyor. Dineri sadeleştirilmemiş. Yakında bu telif hakkı sorunu için Türkiye Yazarlar Sendikası, Yayın KAZAN TÖRENİ ı \/l/, I K îSıIl SALKIM SALKI ASILACAK ADAMLAR Yatılı okullarda büyüdüm rilsin diye hiç çaba harcamıyorum. Kim istiyor ve beğeniyorsa çevirsin. Kitaplarım başka dillere çevirtmek için uğraşanlara da kızıyorum. Dünya çok büyük, bir kitabın başka dile çevrifse ne olacak, çevrilmese ne olacak. Bir nokta kadar bile hükmü olmaz. Benimkiler kendiliğinden yayımlandı. Yazdığının bir gücü varsa çıkar. Sevdiğim Türkolog arkadaşlarım var, onların hiç birisinden kitaplarımı çevirmelerinı istemiyorum. En çok İran, Yunanistan, Sovyetler ve Balkanlar'da kitaplarım yayımlandı. Ama bir çoğundan telif ücretimi alamıyorum. Özellikle İran'da kim çeviriyor, nasıl çeviriyor bilemiyorum. En düzgün telif ücreti Almanya'dan geliyor, Yunanistan'dan ise bir kaç yıldır Panayot Abacı'nın çabaları sayesinde düzgün para alabiliyorum. Yurtdışındaki çevirileri takip edebilmek mümkün de değil. Bir çok kıtabımın ne zaman çevrildiğini de bilmiyorum. Asıl sorun, diğer ülkelerle bir telif hakkı anlaşmamızın olmamasından kaynaklanıyor. Son yıllarda şiirleriniz yayımlanmaya başladı. Şiirlerinizi kasete müzik eşliginde okuduğunuzu da biliyorum. Şiirle ilişkiniz? cılar Birliği, Osman Nuri Karaca Copyright Ajansı, harekte geçecekler. Ben de bu girişimi destekliyorum. Okumaktan söz ederken düşündüm. Okuyan insan eüzel oluyor. Çirkin bir insan kitap okuyunca güzelleşiyor, ^yüzünün şekli değişiyor. Sizın hep üzerinde durduğunuz bir telif hakkı sorunu vardı. Yazar öldükten sonra mirasının yağmalanması gibi... Ömer Seyfettin yağmalanmış yazarlardan birisi. Ölümünden 50 yıl geçtikten sonra yazarın eserleri kamunun malı oluyor diye Telif Hakiarı Yasası'nda bir hüküm var. Kapkaçcı yayınevleri, kamunun olur hükmünden yola çıkarak telif ücreti vermeden ölen yazarların kitaplarım basıyorlar. En çok canımı sıkan konulardan birisi bu. Eserin kamunun olması demek, tüccar yayıncının olması demek değil. Kamu yararına kullanılacak bir önlemle ve kişisel çıkarlardan uzak yayımlanması demek. Bunun önlemi mutlaka alınmalıdır. Telif hakiarı sorunuyla ciddi şekilde uğraşmaya kararlıyım. Yazarlar Sendikası da bu konuda hazırlıklar yapıyor. O S A Y f A 7