Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
G E Ç M I Ş I N SSCB'de ne olup butığinı anlamak ıçin çok önemli bır kitap: GE L E C E 6 I Tezer Özlü'ye veda... "Benim kişiliğimin yöresi mutlaka Anadolu'da bir kasaba. Hiç kibar değil. Bilinçsizce alçakgönüllü. Ne baharımsı ne yazımsı. Sessiz, durgun ama geniş değil, yalnızca can sıkıcı. 'Can sıkıcı' sözcüğünü seviyorum. Birçok Anadolu kasabasını, kentini anlatmaya yetiyor ve içimde birçok duyguyu birden uyandırıyor." lijr (hlıı Rusya'da Devlet Kapitalizmi Rusya'da Devlet Kapitalizmi / Tony Cliff / Çevirenler: Ali Saffet, Tarık Kaya / Metis Yayınları / MELİH CEVMT ANDAY Sosyalizmkapitalizm karşıtlığı, kolay anlaşılır bir siyasal toplumsal ilişkinin anlatımıdır. "Devlet kapitalizmi" deyimi ise bize kimi eüçlükler çıkarır gibidir. Bir bireyin, ya da bir sermaye topluluğunun kapitalistliği ile bir Ulkede toplam sermayeyi denetim altına almış bir devletin kapitalistliği arasında ne gibi bir ayrım vardır? Dahası, sermave artık tümden devletin eline geçtiğine göre, buna işçi devleti denemez mi? "Rusyada Devlet Kapitalizmi" adlı yapıtın yazarı, Marksist Tony Cliff e göre "Devlet kapitalizmi teorik olarak mümkün olmasına karşın, bireysel kapitalizmin, evrimsel gelişme yoluvla tüm toplumsal sermayenin tek elde loplanması düzeyine varmasının pratikte mümkün olmadığı kuşku götürmez." Troçki de bu kanıdadır; çünkü sermayeler arası rekabet buna engeldir, ayrıca kapitalist mülkiyetin evrensel merkezi olarak böyle bir devletin devrimlere kolay hedef olacağı da hesaba katılmalıdır. Bunun dışında, devlet, ekonominin bir bölümünün mülkiyetini elinde bulunduruyorsa ve ekonominin geri kalanı kapitalist özel sektörün elindeyse, öyle bir devlet içın "devlet kapitalizmi" tanımı kullanılabilir. Ama bunun bildiğimiz kapitalizmden pek bir ayrımı yoktur çünkü o devlet, kapitalist sektörün çıkan doğrultusunda yönetiliyordur. Nazi Almanyası'nda devletin hammadde dağıtımını ve emek piyasasını denetlemesi, onun geleneksel bir kapitalizmi yürüttüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz. Burada Tony Cliff şöyle diyor: "Geleneksel tekelci kapitalizmi ile Rusya ekonomisi arasındaki benzerlik ve farklılıkları kavramamızı zorlaştıran unsur, bu örnekte tekelci kapitalizm asamasının tedrici gelişimini görmüyor olmamızdır. Aynı nedenle, bir yanda devlet kapitalizmi ile öte yanda işçi devleti arasındaki ayrılıkları görmemiz de zorlaşıyor." Yazar, bu teorik temele uygun olarak, Stalinist Rusya'da toplumsalekonomik ilişkileri ayrıntıları ile incelemeğe girişiyor ve kitap özellikle "İşçilere kendi çıkarlarım savunmak için örgütlenme izni verilmiyor", "İşçilerin yasal özgürlüklerden mahrum edilmesi", "Sanayiin savaşa tabi kıhnması", "Köylülüğün mülksüzleştirilmesi" adlarını taşıyan bölümlerde, Stalinizmin bilimsel bir eleştirisine dönüşüyor. Düşünmeli ve tartışmaya açmalı. Çünkü Sovyetler Birliği'ndeki büyük değişikliği, herhangi bir siyaset kavgası gibi görmek yanıltıcı olacaktır. Neden buralara gelindi? Bir Marksistin kaleminden ve teorıpratik açısından izliyorsunuz olayları. Yukarıya aldığım parçayı şöyle tamamlıyor yazar: "Devlet kapitalizmi kapitalizmin ulaşabilcceği en aşırı teorik sınırı tenısil ettiğine göre, geleneKsel kapitalizmden en uzak aşamadır. Kapitalizmin, kapitalizm çerçevesinde olumsuzlannıasıdır. Aynı şekilde, işçi devleti de yeni sosyalist toplumun en alt aşaması olduğuna göre, ikısi arasında devlet kapitalizmi ile işçi devleti arasında birçok ortak yön bulunması gcrekir. İkisini ayıran kategorik fark kapitalist sistem ile sosyalist sistem arasındaki temel ve özlii farklılıktır... Devlet kapitalizmi sosyalizme geçişin sosyalist devrimden önceki, işçi devleti ı«e sosyalızme geçişin sosyalist devrimden sonraki bir geçiş aşarnasıdır." D FATİH ÖZOOVEN Onunla aynı iç kapayıcı liseden K.UAMAR başka bir şey paylaşmıyor gibiyiz. Üstelik ben, bu okuldan edındiğimiz o vahşi dilden o dilin kimi yazarları dışında onun hoşlanır göründüğü kadar bile hoşlanmadım. Pavese, Kafka, Svevo ve hep saygılı bir uzaklıktan sevdiğim yazarlar oldular. Müziklerden, bir Mozart'ta anlaşabileceğimizi seziyorum (Bu çok fazla bir şey demek değil). Kitaplardan ise Fitzgerald ve 'Tender is the Night' (Bu bir şey demek işte). Bunlar dışında aforizma sevmem, Cafe Bulvar'dan hep sıkıldım, genel olarak onun kuşağının okuryazarlarının bunaltı, intihar temalarında, küçük burjuva suçluluk duygularında hep 'teatral' bir yan buldum. Oysa, bir zamanlar Gergedan dergisinin verdiği şu yaşamöyküsü eklerinden bir tek Tezer Özlü'nünkini saklamışım. Kitapçığın üzerinde, o saçları ortadan ayrılmış, başını hafifçe öne eğmiş 'klasik' portresi var, arasıra sayfaları karıştırırım, hippimsi, bol paça pantolonlu, uzun saçlı hallerinin neşesinden gene noşlanırım, kızının anket defterine verdiği eğlenceli, aslında yazdıklarından hiç de farklı olmayan cevapları bir kere daha okurum (Bkz 'Kalanlar'daki "Işte 'Beğendiğim' İnsanlar" başlıklı parça s. 40). Soruyu doğruca sorarsak; onu neden severim? Elbette önce hele de bir kadına çok yakışan scrseriliği, yazısında oluşturduğu oşehirler gszgini1 imgesi var, bu çok çekici. Ote yandan küçük burjuva kökenini hiç gizlemeyişinin (notları bu yönde bir sürü ufak tefekle doludur), başka bir deyişle aile fotoğraflarının boğuculuğuna olan sadakatinin de sahiciliğinin önemli bir parçası olduğunu düşünürüm. Ama elbette (ya da sadece 'ama elbette') inandırıcılık duygusu veren bütün kışiler gıbı en önce kendi kendıne sadık kıldığı ıçin... Sevgıli Pavesesı gibi o da yarasını yanında ve açıkta taşıyan yazarlardandır. Gene de kitap arkaları ne derse desin, onun yazısının hiçbir zaman bir 'iç döküşü' olduğunu düşünmedim. Tersine yazısı kimi zaman hiç de yenilir yutulur olmayan bir ithamlar ve yargılar bütünüdür. Onun 'pozisyohunda'ki başka, sıradan bırının dıle getırmeye çekineceği saydamlıkta: Yasamımın annemin ve babamın yaşamıyla bir ilintisi olmadığını düşünüyorum. Bir anne ve babadan olma değilim. Bir yaban otu gibi Anadolu yaylasına bittim. Doğumum bile bir kökündcn kopma idi. Köklerimi hiç aramadım. İçerisinde severek yaşayabileceğim arka dünyalardan kopma köklerim olabilir. Annem ve babam gibi, tüm kentler, ülkeler, günler, geceler, hcr gökyüzü de yabancı kaldı bana" (s. 17). Kişinin kendi köklerini yaratabilmesi için kaçı O nılmaz olan bu 'köksüzlük' duygusunu bunca açık yüreklilikle dile getiren başka bir yazar hatırlamıyorum. Kaldı ki "bir yaban otu gibi Anadolu yaylasında bittifei" de doğrudur, o kendıne özgü, eeniz yakıcı 'buralığı na tadını veren, yazarcı köksüzîüğünden başka nedir ki ya da tersi? "Benim kişiliğimin yöresi mutlaka Anadolu'da bir kasaba. Hiç kibar değil. Bilinçsizce alçakgönüllü. Ne baharımsı ne yazımsı. Sessiz, durgun ama geniş değil, yalnızca cansıkıcı. 'Can sıkıcı' sözcüğünü seviyorum. Birçok Anadolu kasabasını, kentini anlatmaya yetiyor ve içimde birçok duyguyu birden uyandırıyor." (s. 22) Tezer Özlü'nün bu duygusu, tıpkı klasik 'buralılık' tanımlarına uymayan bir başka yazarın, Bilge Karasu'nun hikâyelerindeki 'coğrafya' kadar derindir ve ikisinin de birçok yazardan daha 'buralı' olduklarını bir gün anlayacağımızdan kuşkum yok. Tezer Özlü hakkında daha fazla bir şey yazmaya 'çalışmayacağım'. Bazı kimscler, özellikle de hep aklınızı kurcalayan yazarlar, siz onları anlatmaya çalışırken kendilerini anlatmaya çalışanı sürekli olarak kendilerine özgü kıldıkları bır üsluba doğru çekerler. Tezer Özlü de Böyle. Onun 'aforizmaları' ya da bence aklına geldikçe tutuverdiği küçük notlar hakkındaki duygularınızı dile getirmenin en iyi yolu, böyle, aklınıza bir şey gelmiş de bir yere karalayıvermişsiniz gibi küçük bir veda notu yazmaktır diye düşünüyorum. Hatta belki daha bile iyisi, bütün yalınlıkları, yoğunlukları ve alaylı gösterişleri içinde önümüzde duran, yazarın kendi notlarına başvurmak: "... Akdeniz'de güneşin altında öleceğim. Kendime Tender is the Night okutacağım ve moda olan şarkılardan birini çaldıracağım. Felicita Felicita gibi örneğin. Başka bir şey istemem" (s. 28) Güle güle Tezer Özlü. D Tezer Özlu S A Y F A 5 C U M H U R İ Y E T K İ T A P : S/IVI 28