Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Akdeniz, Mekân ve Tarih', bir uygarlığa tutulan ışık Akdeniz'in içinde miyiz, yoksa dışında mı? Akdeniz, Mekân ve Tarih / FernandBraudel ve diğerleri / Çeviren: Necati Erkurt / 144 s. / 7.000 TL CKK Kod No: 079.096 MEHMET ALİ KILIÇMY Türkiye'nin bir Akdeniz ülkesi olAKDENİZ duğunu söylemek, apaçık bir gerçeği bir kez daha yinelemekten başka bir şey değildir. Ancak şu anda toplumumuza egemen olan zihinsel ıklim ve kimlik bunalımı, bunun âdeta tartışmalı bir önerme, hatta bir fantezi olarak algılanmasına yol açıyor. Bugünü yaşamakta güçlük çeken, bugünü oluşturmakta zorlanan birçok kanaat önderi, dünü üstlenmekte de aynı zorluklarla karşılaştığından, köken sorunlarıyla uğraşarak bu tarihi ve coğrafi gerçeği entelektüel bovuta göçürerek sorunun üstesinden gelmeye çabalıyor. Böyle olunca da Türkiye'nin tarihi, coğrafi, kültürel ve uygarlık küresi açısından "hakiki" mekânı olan Akdeniz'e mensubiyetinin bir kez daha kanıthnması gerekiyor. Tarihe serinkanlı bakmayı öğrenebilirsek göreceğimiz olguların başında, bugünkü modern ulusların atalarının şu anda oturdukları ülkelere, hemen daima başka bir yerlerden geldikleridir. Avrupa halkJarının yeni bir harmanı olan Amerikan kıtası ülkelerini gündeme getirmiyorum. Bu çok kolay olur. Yaşlı kıta Avrupa'ya bakıyorum ve köken topraklarında "kalübela"dan beri oturan hiçbir haJk göremiyorum. Insan toplumlarının vatan değiştirmeleri o kadar sıklıkla karşılaşılan bir şeydir ki bunu tartışma konusu yapmak BRAUDK] bile abestir. Bu açıdan, Türklerin atalarının bu ülkeye şuradan veya buradan gelmiş olmalarının hiçbir önemi yoktur. Çünkü uygarhk herhangi bir ırka mal edilemeyeceei gibi onun bagajlarında da taşınmaz ve kesinlikle yerleşik bir olgudur. Bu durumda Türklerin uygarhk düzlemınde oluşturdukları her şey bu topraklarda onaya çıkmıştır. Uzak geçmişimizden taşıdığımız izler ise belirleyici değildir, foıkJor malzemesidir. Bu topraklar ise Akdeniz uygarhk bütününün ayrılmaz bır parçasıdır. Coğrafyayı gündeme getirmiyorum, o çok açık. Ama kültürel öğelerin birkaçını anımsatmak istiyor ve denizle ilgili öğelerden; bahklardan, teknelerden, rüzgârlardan başlayarak mimariye, kentsel dokuya, giyim kuşama kadar Akdeniz dünyasının nasıl içinde olduğumuzun (tabii ki tarihsel ve güncel olarak) akıldan geçirilmesini arzuluyorum. Uygarhklar ne yazık ki uzun göçler esnasında belirlenmıyor, belli bir mekân üzerinde kuşaklar boyu süren birikimin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Antikiteden başlamak üzere, 16. yüzyıldaki Atlantik devrimine ve hatta sonralarına kadar dünyanın kalbi olan bu küçük iç deniz, etrafını çevreleyen halklar arasında bir sınır oluşturmanın ötesinde, bazı nadir kesintiler dışında, her zaman bir alışveriş kanalı olmuştur. Mallar taşınmış, ama aynı zamanda fikirler, vaşama biçimleri, diller ve modalar da tedavül etmiştır. Oylesine kı kendine özgü, ayrı bir kimliği olan bir Akdeniz uygarlığından söz etmek kesinlikle bir abartma değildir. Işte biz, çoğunluğumuz itibarıyla fark etmiyor olsak dahi bu uygarlığa mensubuz. Onun damgasını yediğimiz kadar, bu uygarlığa damga da vurduk, tıpkı sahıllerini paylaştığımız bu denizin diğer halkları gibi. Bir uygarhk küresınin tarihinin yazılabilmesi için bazı zihniyet kaymalarının meydana gelmesini beklemek gerekmiştir. Tarıhin ulusal, askerisiyasal ve olaysal temele dayalı olarak "anlatılması"na dayalı geleneksel anlayışın ye rine, tarihin esas aktörü olan insanı öne çıkartan bütünsel tarih anlayışının geçmesi gerekmiştir. İnsanın ve onun tüm yapıp ettiklerimn tarihi düzlemde buluşmalarının ürünü olan bütünsel tarih. 1930'ların sonlarından itıbaren Fransa'da yeşermeye başlayan bu devrimci tarih anlayışının anıtsal ürünlerinden birini, Fernand Braudel'in ilk kez 1949'da yayımlanan, ama 1966 ve 1979'da iki kez büyük elden geçirmelere tabı tutularak âdeta tamamen yeniden yazılan, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası adh eser meydana getirmektedir. Bu kitapta tarihin üç katlı olarak inşa edilişi, profesyonel tarih okuyucusu için bile son derece şasırtıcı olmuştur. En altta çok yavaş değişen tarih kesiti olarak coğrafya, onun üstünde, aJta nazaran biraz daha hızlı, ama üst kata göre yavaş değişen iktisat katı ve nihayet en üstte hızlı değişmenin alanı olarak siyaset. Braudel bu üç katı hem özerklikleri hem de birbirlerıyle bağlantı ve ilişkileri içinde ınceleyerek Akdeniz'in 14:16. yüzyıllardaki bütünsel tarihıni yazmıştır. Bu yeni tarihçilik büyük bir heyecana ve sayısız yeni çalışmaya yol açmanın yanı sıra bazı eleştirilere de kaynaklık etmiş vesonuçta, Akdeniz tüm dünya bölgeleri içinde, tarihi en fazla didiklenen alanlardan biri haHne gelmiştir. Ancak bu kitap çok hacimlidir ve bundan da önemlisi, sıradan ve deneyimsiz okuyucuları zorlayacak bır yoğunlukta yazılmıştır. Bu durumda Akdeniz'in etrafında kopan müthiş gürültünün, halkta uyandırdığı merakı tatmm amacıyla, Braudel çeşitli basitleştırme maKalelerı yayımlamıştır. Bunların bazılarına Filippo Coarelli'nin "Roma" ve Maurice Aymard'ın "Mekânlar" adlı makalelerı eklenerek, 1977 yüında Arts et Metiers Graphiques tarafından resimli bir kitap halinde yayımlanmıştır. Bu kitap yakınlarda Türkçe olarak da yayımlandı. Ancak resimli baskıdan değil de Flammarion yayınevinın Champs dizisinden çıkan resimsiz edisyonundan aktarıldı. Aktarıldı sözü bır dil pelesengi değil çünkü 1985 Fransızca Flammarion baskısının kapağı ıle Nisan 1990 Turkçe baskısının kapağı, mizanpajdan resme kadar bırbırlerinin tamamen aynı, yalnızca Fransızcası sarı, Türkçesi mavı zemine oturmuş, o kadar. Bunun yanı sıra kıtabın künvesinde Arts et Metiers'nin adının geçmesi, buna karsılık flammarion'un hiç adının geçmemesi, kııabın ılk baskısından çevrildiği yanlış izlenimini uyandırıyor. Bunların ıtesınde, çevırınin fazlasıyla serbest yapılmaii vc herhalde redaksıyon sırasında meydana gelen bazı "düzeltmeler", Braudel'in ve diğer yazarlann amaçlarını aşacak boyutlara ulaşmaktadır. Metnın tümüne ilışkin tüketici bir karşılaştırma yapmaya hem yer yetmez hem de buna gerek yoktur. Ara başlıklar üzerinde yapılan bir sondaja daır bazı örnekler açıklayıcı olacaktır. Braudel'in "Hâlâ kaynayan jeolojik bir yapı" dedıği yerde, "İçin için kaynayan bir jeolojik yapı" ıfadesi yeğlenmiştir; "Denizin etrafında neredeyse her yerde dağlar" denilen yerde "Denizi neredeyse çepeçevre saran dağlar" daha saırane bulunmuştur. Bır şıirdekı "baharı getirirsin" dizesı olmu$ sıze "seninle gelir bahar". Veya "Fethedilmesi gereken bir toprak" başlığı, "Teslim olmayan bir toprak" halıne gelmiş. Bu drnekleri fazlasıyla eoğaltmak mümkündür, ancak son ıki sondaj öğesinin de gösterdiği üzere, Braudel'in edilgın olarak koyduğu öğelerin, çeviri ve redaksiyon sonunda etken unsurlar halıne getırıldiğı görülmektedir. Yanı Braudel baharın "getirildiği" nı, çevırmen ise "geldiğini"nı söylemektedir. Keza Braudel'in insanı ön plana çıkartarak fethedilmesi, yanı ugraşılrnası gereken bir topraktan söz ettiğı yerde, çevırmen bunu toprağın "direnmesi" olarak görmektedir. Bu yazı çeviri sorunlarına yönelik olmayı amaçlamıyor, ama iyi kitapların savunulmaları gerektiğinı gündeme getirmek istiyor. D S A Y FA 1 5 CUMHURİYET KİTAP: S>*ri 2 5