22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz ve ölçütleri dinamik biçimde değiştirmesi. Amaç, İnsani Gelişim sıralamasını olabildiğince gerçekçi ölçütler üzerinden yapabilmek. Son zamanlarda ve sık sık medyada Amerika’dan Uzak Doğu’ya değişik merkezlerce Dünya’nın en iyi 100 Üniversitesi, ilk 500 üniversitesi gibi listeleri görmekteyiz. Örneğin, Çin’deki Şanghay Jiao Tong Üniversitesi 2003 yılından bu yana böyle bir liste yayımlamakta. Web sayfalarının tıklanma sayısından, akademisyen ve öğrenci sayılarına, yıllık ARGE bütçelerinden akademik ödüllere, bilimsel yayın ve patentlerden Nobel ödüllü bilim insanı sayısına kadar farklı ölçütler kullanıldığından sıralamalar da çok farklı çıkabilmekte. 2010 yılından bu yana benzer bir sıralama Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Enformatik Enstitüsü bünyesinde 2009 yılında kurulan URAP (University Ranking by Academıc Performance) Araştırma Laboratuarı (bkz: www.tr.urapcenter. org) tarafından da yapılmakta ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmaktır. Akademik üretkenliğe odaklanan bir sistem kullanmayı yeğleyen URAP’ın modelinde kullandığı temel ölçütler makale/yayın/belge sayısı, alınan atıflar, yayın yapılan dergi kalitesi ve uluslararası işbirlikleridir. Geçenlerde yayımlanan URAP 2013 Dünya sıralamasında ilk ona girenler Harvard, John Hopkins, Toronto, Stanford, UC Berkeley, Oxford, Washington State, Michigan Ann Arbor, California ve Cambridge üniversiteleridir. Listede ilk yirmide 14 ABD, 4 İngiltere, 1 Kanada ve 1 Japonya üniversitesi yer almakta. Türkiye’den ilk yüze, ilk iki yüze hatta ilk dört yüze giren üniversite yok. Sadece ilk 400500 diliminde dört Türk üniversitesi bulunmakta (İstanbul Üniversitesi417, Hacettepe458, ODTÜ474, Ege486). Kim sıralarsa sıralasın, hangi ölçütler kullanılırsa kullanılsın, aralarında kaymalar olsa da üst sıralar değişmemekte. Önemli olan da bu; her ölçütte etkili olabilmek! Ulusal düzeyde verilen URAP listelerinde Doğuş Üniversitesi’nin 2010 – 2013 arasında sürekli üst basamaklara tırmandığı görülmekte (2010’da 68., 2011’de 64., 2012’de 45. ve 2013’te 23.). URAP 2013 sıralamasına göre (Tıp Fakültesi olmayan üniversiteler içinde) Doğuş, İstanbul’da Sabancı’nın ardından en iyi ikinci vakıf üniversitesi, Türkiye’de Sabancı ve Bilkent’in ardından en iyi üçüncü vakıf üniversitesi olmuş ve yine Türkiye genelinde devlet ve vakıf üniversitesi ayrımı yapılmayan listede de sekizinci sırada yer almıştır. Elbette, mensubu olduğum üniversitem adına güzel bir haber, etkili bir reklam kaynağı! Yazık ki yakından bakınca performansın o kadar göz kamaştırıcı olmadığı görülmekte. Bir kişinin, bir akademisyenin bilimsel üretkenliği bu tip sıralamaları ne kadar değiştirebilir; 1 basamak, 3 basamak, 5 basamak? Eğer onlarca hatta yüzün üstünde basamak değişikliği olabiliyorsa modelde ve/veya kullanılan ölçütlerde sorun var demektir. Bunun bir göstergesi de, URAP sıralamasında 23. Olan Doğuş Üniversitesi’nin, bilimsel üretkenlik yanında patent başvuruları, proje ve kurumsal işbirliği sayıları, teknopark, teknokent oluşumları gibi ölçütleri kullanan TÜBİTAK Girişimci ve Yenilikçi Üniversiteler listesinde (bkz: www.tubitak.gov.tr) ilk 50 içinde olmamasıdır! Doğuş Üniversitesi’nin performansının bu denli yüksek çıkmasının nedeni akademisyenlerimizden birinin her yıl CERN ortaklıklı ve 5001500 ortak yazarlı yüzün üzerinde yayını olmasıdır. Rakamla belirtmek gerekirse, 2012 yılında Doğuş adresli toplam 156 yayının 81 tanesi, yani %52’si, 2013 yılında ise toplam 225 yayının 132’i, yani %59’u bu akademisyenimize aittir (bir kişinin 132 yayınına karşılık 150 kişilik tüm akademik kadronun toplam 93 yayını olması!). Bu akademisyenin kurumdan ayrılması, çok yazarlı bu tip özel yayınların URAP değerlendirmelerine katılmaması ya da TÜBİTAK’ın yaptığı gibi yazar sayısının da bir ölçüt olarak kullanılması durumunda sıralamalarda üç basamaklı farklar söz konusu olabilecek ve keskin düşüşler yaşanabilecektir. Bunun önüne geçilmesi için kurum içi üretkenliğin arttırılması, bilimsel üretkenliği yüksek akademisyenlerin kuruma çekilmesi ve şu anda %1520 arasında değişen bilimsel yayın yapan akademisyen oranının tabana yayılması için önlemler alınmasından başka yol yoktur. Vurgulamakta yarar var: Hollanda’da Leiden Üniversitesi’nin bilimsel üretkenlik sıralamasında (bkz: http://www.leidenranking.com) 2013 yılında Ege Üniversitesi’nin, intihal nedeniyle doktorasını iptal edip meslekten ihraç ettiği genç bir akademisyenin performansıyla, Matematik ve Bilgisayar Bilimleri dalında Stanford Üniversitesi’nin ardından Dünya ikincisi olması ve sonrasında gelen ciddi eleştiriler ve yaşanan kaygı verici tartışmalar benzeri sorunlardan söz etmiyoruz. Tartıştığımız sorun bir ölçütleme ve modelleme sorunudur. Bu nedenle, sıralamalarının gerçekçi olabilmesi ve üniversite performansları konuşulurken dikkate alınabilmesi bakımından URAP, ölçütlerini ve modelini gözden geçirmeli ve sıralamalarını daha sağlıklı yapmalıdır. okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Herşeyimizi dinliyorlar, bir tek lafımızı dinlemiyorlar! Dinlemelerine karşı değilim. Birgün belki dinlediklerini anlamaya da başlarlar. Bu Toplum Çözülmek Üzere... • Bu toplum çözülmek üzere... Farkında mısınız? Her siyasi görüşten her birimiz her iddianın savcısı ve yargıcı yapıldık. Türk Milleti adına yargılayan mahkemelerimizi devre dışı bıraktık. Yargılamanın tüm evrensel ilkelerini küçümsemeye, yadsımaya yöneldik. Kitlesel bir önyargı’lama histerisine kapıldık. Öte yandan, Hukuk Devleti’ni totaliter otoriter, dinci faşizan bir devlete dönüştürecek yasalar çıkarıldıkça muhalefet partilerinin meclisi terk etmeyerek bunlara meşruluk kazandıran tutumlarını olağan gördük, doğru bulduk. Atatürk Cumhuriyetiınin tüm kurumlarının birer birer sökülmesine seyirci bırakıldık. Tüm bunlar en somut delilleriyle,yani yasalar çıkararak yapıldı. Kemali Devlet Muhalefet işte bize bu kötülüğü yaptı, yaptırdı! Şimdi asıl bunlardan hesap sormanın zamanıdır: Bir an önce akıllarını başlarına devşirip, oylarımızı hak etmenin gereklerini yapsınlar. Meclisi derhal boşaltsınlar ve meydanları doldursunlar. Adil ve güvenilir bir erken genel seçimin yolunu açsınlar. “Uygar Direniş” çağrımıza uysunlar! • Ülkemizde siyaset birbirini tasfiye üzerine kurulu. Halka da bu dayatılıyor. Bizim bu durumu düzeltmemiz gerekiyor. Değilse, ülkemiz dönüşü olmayan bir çöküş sürecine girecektir. Halk hukukun koruduğu değerlerle yeni bir siyaset dili geliştirmelidir. Hukuka dayanmayan, hukukla beslenmeyen hiç bir siyaset, ülkesine barış ve erinç getiremez. Bu bakımdan Gezi’den öğrenilecek pek çok şey var. “Uygar Direniş” çağrımızda önerdiğimiz koşulların gerçekleştiği bir ortamda gidilecek bir genel seçim bu geleceğin miladı olacaktır. Bunda daha fazla gecikmemelidir. Herkes bu bakımdan olağanüstü bir sorumluluk taşıyor. • AKGESTAPO (komisyonda) doğdu! Geheime Staatspolizei Devlet Gizli Polisi, Hitler’in sağ koluydu. Tüm devleti ve toplumu kontrol ediyordu. Olağanüstü yetkileri ve imkânları vardı. MİT’e biçilmek istenen rolü buradan birazcık anlayabiliriz. • Üniversitede BBG Geçen hafta dersimi verirken gözüme arı gözü gibi, ama kocaman kara bir şey çarptı tavanda. “Çocuklar, nedir bu?” diye sordum. “kamera, hocam!” diye bağırdılar. Şaşırdım. Bir süre dilim tutuldu. Bu koşullarda ders yapamayacağımı söyledim. Yarın o derslikte yine dersim var. İnsan onurundan ve özgürlükten konuşacağız, mobese’ler altında. Ama daha önce rektörlüğe okkalı bir dilekçe yazacağım ve kayda vereceğim. Sonra, bu örnekle de (örneğin elbette küçüğü büyüğü olmaz) “üniversite”nin onurunu savunacağız, yel değirmenlerine karşı! (Bir hafta sonra) Dün derse başlamadan önce o göze koli bandıyla yakışıklı bir çarpı işareti yapıştırdım. Sonra öğrencilerimle güzel güzel dersimizi yaptık. • Paraları sayarken, birbirlerine nasıl gizlediklerini söylerken de «Allahın izniyle» deyip duruyorlar. Bunların Allahıı sakın para olmasın! Başka nasıl anlayabiliriz ki? • Para pis bir şeydir. Herkesi kirletir! • Yasaya aykırı yollarla elde edilmiş bilgilerin açıklanması ya da belli bilgilerin açıklanmasının yasaya aykırı olması sivil itaatsizlik hakkına uygun olabilir. Mahkemeler bu hakkı tanıyabilir. • İşverenlere sendikasız işçi çalıştırmak yasaklanmalıdır! Emek ahlâkı, üretim ahlâkı bu ülkede sesini duyurmalıdır! • Sistem kendini kötü hissetmez, ama biz suçu sistemin üstüne atarak kendimizi iyi hissedebiliriz. • Yurttaşın bilinç, yargıcın duyunç (vicdan) yetkinlikleri demokrasinin ve hukuk devletinin yetkinlik güvenceleridir. Birindeki açık, ötekindeki güç ile kapatılmalıdır. • Türkiye Cumhuriyeti bir güven devleti olmak zorundadır. Bunlar güvenlik devleti yapmaya giriştiler. Kendi güvenlikleri için! • Herşeyimizi dinliyorlar, bir tek lafımızı dinlemiyorlar! Dinlemelerine karşı değilim. Birgün belki dinlediklerini anlamaya da başlarlar. • Geri kalmışlığımızın nedeni, hep geride kalacağımızın da nedeni olacaktır: Atatürk’ten başka hiç bir iktidar bu ülkede bilginin ve bilimin ne olduğunu yeterince kavrayabilmiş değildir. Üniversiteler açmışlardır, çok dokunaklı nutuklar çekmişlerdir, ama bilimin, bilginin insanlık ve ülke için değerini ve önemini yeterince anlayamamışlardır. Buna üniversiteler de dahildir. Bu durum geride kalmak için yeterli nedendir. Özür ve düzeltme: Geçen hafta Prof. Dr. İsa Eşme’nin “Eğitim sistemimizde nitelik sorunu’ yazısındaki tablo 1 ve 2 aynı basılmıştır. Şekil 2’deki tablo aşağıdaki gibi olacaktır. Yazarımız ve okurlarımızdan özür dileriz. Şekil 2. Alt performans düzeyindeki (1.düzey ve altı) öğrenci oranı CBT 140719 / 7 Mart 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle