24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP “Uygar Direniş” insanca ve insanlık uğruna varolmanın özgeci, bilinçli, yaratıcı, inançlı bir duruş tarzıdır. İyi ve kötü Erol Barutçugil, ebarutcugil@gmail.com CBT sahifelerinde ilgiyle okuduğum bilimsel yaklaşımla kaleme alınmış yazılarınız yanı sıra, aynı yaklaşımla aktardığınız sosyal ve siyasi oluşumlara yönelik görüşlerinizi gazetede okumanın vazgeçilmezliğini belirtmek isterim öncelikle. Kimi zaman aynı doğrultuda görüşlere sahip olmayışımız, bu genel irdeleme üzerinde pek fazla etki icra etmemekte. 5 Ocak tarihli köşe yazınızda, “Başbakan’ın dünkü gazetecileriyle görüşmesine gelince…” cümlesiyle başladığınız bölümde, “Üstelik, en zor durumda olduğu bir zaman diliminde bile, sığındığı yerin yandaşlık, kendi “muhkem yapısı” olduğunu belirtelim. Ama buna karşılık, yargı töreninde dinlemediği Feyzioğlu’nu kabul edip önerilerine kulak vermesi, şüphesiz ki olumludur” değerlendirmesi yer almakta. Şeytanın avukatlığına soyunma isteğim ikinci cümleye dayanıyor. Başbakan’ın siyasetöncesi ve siyaset safların Uygar Direniş Neredeyse on iki yıldan beri Meclis binasına girmemiştim. Geçen ayın başlarında, Sizleri de imzalamaya çağırdığım “Uygar Direniş, Milletvekillerine ve Kamuoyuna İvedi bir Çağrı” başlıklı ve1014 imzalı dilekçemizi TBMM Başkanlığı’na vermek için gittim. (Metnini kesinlikle anımsarsınız. Dikkatli bir okurun gözünden kaçmış olamaz. “change. org”da hâlâ imzaya açık). Gördüm ki, koridorlar, katlar, her köşe, her bucak xray aygıtlarıyla donatılmış, güvenlik görevlileriyle doldurulmuş, VİP’lerin çevresi korumalarla sarılmış... Sanki tam bir “horror”, bir korku ortamı... Yapmacık, yapay, duruşlar; ürkünç ve ilkel tutumlar... Bakışlar derin ve karanlık. En dost, içtenlikli ve doğrudan kesim, hizmet personeli... Vekil odaları aşağılamak, önemsizliğini, değersizliğini duyumsatmak için tasarlanmış belli ki. Birkaç metrekarede danışmanlarıyla birlikte oturuyorlar! Ek bina mimarisi kasvetli, soğuk, soluk benizli... Ankara’ysa, Cumhuriyet’imizin Başkenti olmaktan çıkmış, dönen kara paraların, rüşvetlerin, yolsuzlukların dışarılara taştığı bir ihtişam ve tüketim cehennemi, bir “horror”, bir korku şehri olmuş. Çok sık gitmeyince bunları çok iyi görüyorsunuz. İster istemez düşünüyorsunuz, bu insanları, buralardaki insanları uyarmanın uyandırmanın yolu ne olmalıdır ki, ülkenin üzerine yağan karanlığa karşı bir kurtarıcı duruş ortaya koyabilsinler. Çünkü çoktandır sıra onlarda. İşte bunun içindir ki, Ankara’da kurulup yurda kanser hücresi gibi yayılan ısmarlama partilere karşı, bir an önce tüm yurttan Ankara’ya yürüyen bir “Kurtuluş Kongresi” Hareketi başlatmalıyız. Böyle bir Kurtuluş Kongresi Hareketi yetkin bir Uygar Direniş örneği olacaktır. Ancak özü ve ülküsüyle kendisine gerçeklik kazandıracak yurttaşların kıpırdanması gerekiyor. Her türlü baskıya karşı Uygar Direniş ve ona vücut veren tüm içerikler, körü körüne itaatin kesin kural olmadığını; aslında itaatin ayrıksı bir durum olduğunu ve her defasında açıklanması ya da apaçık olması gerektiğini söyler bize. Uygar bir İtaati depolayamazsınız. Uygar Direnişçi’nin insanlık tarihinde, tarihimizde pek çok örneği vardır. Tevfik Fikret, Namık Kemal, Mustafa Kemal Atatürk, Nâzım Hikmet, Dumlupınar topçusu Ali Çavuş, Deniz’ler, Gezi’nin Ölüleri... Düşünün her birini ve istediğiniz başka herhangi birini, bu insanlarda itaat kör ve korkakça bir şey değildir. Onayladıkları birşeydir her gösterdiklerinde. “Uygar Direniş” insanca ve insanlık uğruna varolmanın özgeci, bilinçli, yaratıcı, inançlı bir duruş tarzıdır. Bu duruş özgürlük durumu’nda zorunlu olarak isteyeceğimiz, başkaları karşısında tercih edebileceğimiz bir bilinç düzeyidir. Uygar direniş bir uygarlık göstergesidir. Uygarlığın bize gösterdiği, yüklediği bir ödevdir. Çünkü uygarlık her zaman bir insanlık ütopyasıdır ve ancak kendine yaraşır bir direnmeyle düşlenir. Yedi erdem onun yuvasıdır. Cesaretle, ölçüyle, bilgelikle, adaletle, inançla, umutla, sevgiyle yaşanır olur. Bu yüzden her direnme uygar değildir. Bu sözlerden sonra suskunluklarıyla tiranları besleyenler Gezi’nin Kuğulu’nun Çapulcu’larının ne yaptıklarını ve kendi duruşlarının ne denli ikel ve iğrenç olduğunu belki daha iyi anlayabilirler. Suskunluklarıyla aslında susmadıklarını, tiranlara ses soluk olduklarını daha iyi görebilirler. Gerekeni söylemeden pek çok şey söylemekse, susmaktan daha beterdir. Bunlar tiranların hayat iksiridirler. ‘Prometheus’un, Spartakus’un ya da zindanlarda çürüyen Rus sanatçı, Pussy Riot üyesi Nadja Tolokonnikova’nın, Hilmioğlu’ların direnişinin insanlığın üzerine ne denli bir ışık ve yıldız yağmuru demek olduğunu, o kasvetli yapıların içindekilerin anlamaya güçlerinin yetmediğini görmek ayrı bir hüzün kaynağıdır. daki tüm yaşamında bozmadığı bir ezber var; özeti, mevcut sosyal ve siyasi yapıyı tarumar edip bir “bozuk düzen” inşa etmek. Son 11 yılın olaylarını bir film şeridi gibi gözler önünden geçirmek bu görüşü aşikâr etmeye yeterli. Bu bozuk düzene erişmesinde sorunlar çıktığında başvurduğu takiyye yöntemlerini ise anımsatmaya gerek yok. Siyasi geleceği sıvılaşmış, huniden aşağıya hızla akıp gitmekte; tıkanıp tükenmek üzere. Bu nedenle, sanırım iki husus onun için öne çıkıyor: İlki, yolsuzluklara yönelik uyutma, savsaklama, öteleme, unutturma ve mağdur rolü oynama taktiği. İkincisi ise, tuzun kokması, çivilerin çıkması bir yana, yargı gemisinin tüm tahtalarını çürütüp parçaladıktan sonra, “adaletin tecellisi” için samimiyetten uzak bir girişimde bulunma. Bunun için de önüne getirilen öneriler bulunmaz bir fırsat. Bu fırsatı değerlendirirse bir taşla kaç kuş vuracağının hesabına çoktan düşmüştür! Bu nedenle “şüphesiz ki olumludur” yargınız, genel bir yaklaşım içinde elbette son derece yerindedir; lâkin muhatap alınan kişi söz konusu olduğunda bir hayli soru işaretini de içinde barındırmaktadır. ri değiştirilemeyen; diğerine analitik (çözümleyici) değiştirilebilen önermeler diyor. Örnek veriyor: “Taş ağırdır” derken taşın özünde olmayan yeni bir bilgi vermiş oluruz; “Cisim yer kaplayandır” dediğimizde ise cismin olmazsa olmazından söz etmiş oluyoruz ve yeni hiçbir şey söylemiş olmuyoruz diyor. Bu yazınızda da yine yeni bilgiler vardı ve tekrar yoktu. Köşe yazısı diye dilim gevezelik demeye varmıyor ya o kadar çok tekrar okuyoruz ki! Çok tekrar var Sayın Bursalı; yazılarınızdan, zaman zaman da ekranlardan tanıdığım günlerden beri yani yıllardır size teşekkür etmeyi düşünüp durdum. 2 Ocak tarihli yazınızı okurken birkaç gün önce başucu kitaplarımdan birinde okuduğum bir karşılaştırmayı hatırladım. A.Weber’in D.Hume ile I. Kant’ın bilgi kuramları ile ilgili yazdıklarıydı hatırladığım. Kant yargıları ikiye ayırmış: Yeni bilgi verenler, vermeyenler diye. İlkine sentetik (birleştirici), öznesi ile yükleminin yerle Alaittin Bayazıt, alaittinb@gmail.com Bilginin alınırsatılır metadan sayılması, değer yargılarının altını üstüne getirirken, her hafta “Bilim Ve Teknoloji” dergimizi okuyabilmek hepimize bilimsel paylaşımın erdemlerini anımsatan bir bellek tazelenmesi gibi kıvanç dolu bir soluk aldırıyor. Böylelikle öznelliği didikleyen, dikizleme tut Her hafta bellek tazelemesi kusunu kışkırtan magazinci büyülenmenin karşısına belki de daha büyük bir güçle çıkabileceğiz.. Son sayımızda biri 1954’te (Alan Turing), diğeri 2013’te (Auron Swarz) basının öznelliklerine saldırıları yüzünden canlarına kıyan iki dâhi bilim adamını anmanız bu açıdan çok anlamlıdır. Bilim ve sanat çevresinden kurban sayısının artmamasını dileyerek, 1400. sayımızı ve sizin emeklerinizi; özgür zekâya katkılarınızı candan kutlular, sevgilerimi, saygılarımı iletirim. Ziya Gürel, ziyagurel@gmail.com 12. TESİD Yenilikçilik Yaratıcılık Ödülleri sahiplerini buldu Türk Elektronik Sanayicileri Derneği (TESİD) tarafından bu yıl 12.’si düzenlenen “TESİD Yenilikçilik Yaratıcılık Ödülleri”, 28 Ocak 2014 Salı günü sahiplerini buldu. Işık Üniversitesi Maslak Kampusu’nda yapılan törende konuşan TESİD Yönetim Kurulu Başkanı C. Müjdat Altay, elektrik ve elektronik sektörünün tek başına bir sanayi sektörü olmaktan çıkarak, yansıttığı teknoloji ile diğer tüm sektörlerin gelişmesine ve verimliliğin artmasına katkı CBT 1403 18 / 7 Şubat 2014 sağlayan bir sektöre dönüştüğünü belirtti. Konuşmasında, yüzyılımızın en nitelikli işgücünü barındıran elektrik ve elektronik sektörünün hedefinin, bir ARGE ve üretim üssü haline gelmesi olduğunu söyleyen C. Müjdat Altay, bu hedefi ancak kamu, sanayi, üniversite işbirliğini artırarak ve kendi teknolojimizi üreterek gerçekleştirebileceğimize dikkat çekti. Bu bağlamda da TESİD Yenilikçilik Yaratıcılık Ödülleri’nin çok önemli bir teşvik unsuru. TÜİK verilerine göre elektronik sektörünün 2013 yılı ilk 6 aylık ihracat rakamı yaklaşık 4 milyar ABD Doları, aynı dönemde ithalat miktarı ise yaklaşık 9 milyar ABD Dolarını buldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle