26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) BİLİM TARİHİ Efsaneler sis bulutu gibi ortama egzotik bir hava veriyordu. Bilgi ise güneşli, açık bir hava hissi yaratıyor. Sis çok yavaş ilerlememize neden oluyordu, şimdi açık havada koşabiliyoruz. Ama tıpkı bir Amok Koşucusu gibi. Çıldırmaya doğru. Özgürlük ve eşitlik Özgürlük ve eşitlik kavramları doğru anlaşılmadıkça, cumhuriyet ve demokrasi kavramları da anlaşılamaz. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Bir Zamanlar Internet Yoktu ! B CBT 1403 12 /7 Şubat 2014 Uçak bileti almak, otel rezervasyonu yapmak için seyahat acentesine gitmek gerekiyordu. Elektrik, su, kredi kartı ödemeleri, para havalesi ancak banka şubesinden yapılabilirdi. TV izlemek için bir televizyona, radyo dinlemek için bir radyo cihazına gereksinim vardı. Talih oyunlarını ancak mobil ya da sabit bayilerinden birisi üzerinden oynayabilirdik. İletişim kurmak için mektup yazmak, evdeki ya da sokaklardaki sabit telefon kulübelerindeki telefonları kullanmak gerekiyordu. Bu ve benzeri şeyleri bir çırpıda söyleyince ya da yazınca internet öncesi çağın yaşamını, o yıllara yetişememiş olan kuşaklara tam olarak anlatmış olamıyoruz. Sanki biraz daha detaya girmek gerekiyor. Pink Floyd müzik grubu ile 1981 yılında tanıştım. Elimdeki tek kaynak plaktan kayıt edilmiş 90lık bir teyp kasedi idi ve üstünde sadece “Pink Floyd, The Wall” yazıyordu. 1984 yılında Türkiye’de bu grup ile ilgili bir (benim bildiğim ilk) kitap yayımlandı. Kitabın (en azından ilk baskısının) kapağında, grubu oluşturan dört müzisyenin vesikalık formatında tshirtlü fotoğrafları vardı (daha sonra bu fotoğrafların başka bir albümlerinin kapağı olduğunu öğrenecektim). Grup üyelerinin isimlerini biliyordum ama yüzleri hakkında hiçbir bilgim yoktu. Aylarca kitabın kapağındaki o siyah beyaz fotoğraflardaki gençlerden hangisinin Roger, hangisinin David, Rick ve Nick olduğunu tahmin etmeye çalıştım. Merakımı ancak o yılın yaz aylarında Londra’dan alacağım bir başka kitap giderecekti. Pink Floyd’u tanıdığım dönemde bir müzik grubuyla daha tanışmıştım. Genesis. “The Lamb Lies Down on Broadway” albümleriyle. O yıllarda bir müzik albümündeki parçaların şarkı sözlerini edinmek ciddi bir sorun idi. Çünkü bu albümler Türkiye’de plak ya da kaset olarak basılmıyordu (CD daha yoktu). Albümler plaktan boş kasede kopyalama (“doldurma”) işlemi yapan plakçılardan edinilirdi ve ancak bir tanışıklığınız varsa plakçılar albümlerin içinde yer alan şarkı sözlerinin bir fotokopisini çekmenize izin verirlerdi (nedense bu hizmeti kendileri vermeyi akıl etmezlerdi). Genesis’in şarkı sözlerini edinmem için 1985 yılının Haziran ayında Ölü Deniz’de tanıştığım bir İngiliz turisti (Genesis hayranıydı ve tüm plaklarına sahipti) aylarca mektupla taciz etmem gerekti. Aynı yılın Kasım ayında bana (plak içlerindeki yer alan) tüm şarkı sözlerinin fotokopisini büyükçe bir zarfın içinde göndermek zorunda kaldı. Şimdi bir şarkının sözlerinin Google’da bir arama yapma uzaklığında olduğunu her idrak edişimde bu İngiliz dostumu anımsıyorum. Sanırım tüm bir Cumartesi öğleden sonrasını bu iş için harcamak zorunda kalmıştır. Objektif bilginin olmadığı yerde efsanelerin ortaya çıkması kaçınılmaz gibi. Efsaneler sis bulutu gibi ortama egzotik bir hava veriyor. Bilgi ise güneşli, açık bir hava hissi yaratıyor. Hava sisli ise ona ekstradan birşeyler katmak mümkün oluyor. Efsaneler gelişiyor. Güneşli açık hava ise ortamın netliğini kimsenin bozmasına izin vermiyor. Dijital ortamda bir şarkı sözünün peşinde koşarken başına yukarıdaki gibi bir ilginç hikâye gelmiş kaç dijital yerli vardır? Yoksa “ilginç”liğin tanımını değiştirmemiz mi gerekecek? Sis çok yavaş ilerlememize neden oluyordu, şimdi açık havada koşabiliyoruz. Ama tıpkı bir Amok Koşucusu gibi. Çıldırmaya doğru ! ireylerin toplum içindeki özgürlüklerinden ve eşitliklerinden söz ettiğimize göre, birey özgürlüklerinin ve eşitliklerinin sınırları olduğu gerçeğini de hemen kabul etmemiz gerekir. Bir bireyin özgürlük ve eşitlik hakkının veya gerçekliğinin sınırları, onun bu haklarını kullanmasının, başka bireylerin özgürlüklerini ve eşitliklerini kısıtlamaya başlayacağı yerde sona erer. Bu sınırların koşulları da yasalarla saptanabilir. Ancak çeşitli ülkelerde sınır koşullarını saptadığını varsayan bugünkü mevcut yasaların varlığı, özgürlüklerin ve eşitliklerin sınırlarının doğru bir biçimde saptandığı anlamına gelmez. Öte yandan özgürlük ve eşitlik arasında da çok sıkı bağlar vardır. Bazı özgürlükler eşitliğin varlığında, bazı eşitlikler de ancak özgürlüğün varlığında elde edilebilir. Özgürlükler ve eşitlikler, hem haklar düzeyinde, hem de fiili durumlar için söz konusudur. Kapitalist bir toplumda herkesin yasal olarak zengin olma hakkı vardır. Ama bu durum herkes için fiilen imkansızdır. Çünkü kapitalizm ancak toplumun bir bölümünün fakirleşmesi pahasına diğer bir bölümünü zengin yapabilir. Bu gerçeği, sömürge sistemini dikkate alarak uluslararası toplum için söylüyoruz. Bugün dünya nüfusunun yarısını (3.5 milyar insanı) oluşturan yoksul ve nispeten yoksul kesimin servetlerinin toplamı, dünyanın en zengin 25 kişisinin servetine eşit durumdadır. (Bu korkunç servet eşitsizliğinin yarattığı siyasi, ekonomik, çevresel, ahlaki vb. yıkıcı sorunların neler olabileceğini ve yoksul kesimin özgürlük yoksunluğunun boyutlarını tasarlayabiliriz). Kapitalizm kısmi özgürlükler ve eşitlikler de üretir, ama onun temel dinamiği, büyük baskılar ve eşitsizlikler yaratmaktadır. Cumhuriyet, egemenliğin herhangi bir “kutsal varlıkta”, kişide veya toplumsal zümrede değil, ulusun kendisinde olduğu rejimin adıdır. Ama ulusun kendi kendine egemen olabilmesi için bu egemenliği sağlayacak tüm sistemlerinin de yaratılması gerekir. Ancak o durumda gerçek bir cumhuriyetten bahsedebiliriz. Bu noktada ulusun tüm fertlerinin özgür ve eşit yurttaşlardan oluşması gerçeği ortaya çıkar. Toplumların sekülerleşmesi sürecinin önemi de bu yüzdendir. Bugün bazı din devletleri cumhuriyet ismini kendi lerine yakıştırıyorsa da, dini cumhuriyet olamaz. Çünkü cumhuriyet rejimi tarihsel olarak sekülerleşme ve uluslaşma sürecinin doğmasıyla ortaya çıkmış ve gelişmiş bir rejimdir. Eğer topluluğun yaşamını belirleyen sistemler dini esaslara dayanıyorsa, bu topluluğun genel seçimlerle hükümet oluşturması onu cumhuriyet yapmaya yetmez. Genel seçimlerle örneğin mollalar başa getiriliyorsa, bu rejimin adına, seçimlerin varlığından dolayı cumhuriyet denemez. Cumhuriyet sadece yöneticileri veya yasaları belirlemek için halka başvurulan rejim değil, fakat aynı zamanda, düşünsel olarak da özgür ve eşit halka başvurulan rejim demektir. Fakat elbette özgür düşünceli ve eşit yurttaşlardan oluşan bir toplumun oluşması kolay değildir. Böyle bir oluşum öncelikle çok kapsamlı ve uzun süreli bir eğitimi ve tabii bunun için gerekli eğitim siyasetini ve eğitim ekonomisini de gerektirir. Halkın türlü dogmaların zincirlerinden kurtularak düşünebilmesi (düşüncenin özgürleşmesi) ve böylece bilimsel düşüncenin halk içinde yayılması, cumhuriyetin temeli ve hedefidir. Bu nedenle bir cumhuriyet, özgür ve eşit yurttaşlarının varlığı ölçüsünde gerçek anlamda cumhuriyettir. İdeal ölçülerdeki cumhuriyet henüz uzakta olabilir, ama uzun yollar ancak yürüdükçe aşılabilir. Cumhuriyet özgür ve eşit yurttaşlar gerektirir. Bilimsel ve seküler resmi eğitim, cumhuriyetin ve özgür yurttaşların temel varolma ve gelişme koşuludur. Ama bilim insanlarının, sanatçıların ve entelektüellerin de halkın eğitimi için çaba göstermesi gerekir. İdeal bir cumhuriyete ulaşmanın başka bir yolu yoktur. Cumhuriyet ve demokrasi, her ikisi de hem özgürlüğü, hem de eşitliği içerir. Fakat cumhuriyet daha çok özgürlükle, demokrasi ise daha çok eşitlikle özdeşleşmiştir. Ama bunlar hiçbir zaman birbirlerinden ayrılamaz. Özgürlüğün olmadığı yerde eşitlik, eşitliğin olmadığı yerde de özgürlük olamaz. Tıpkı cumhuriyetin olmadığı yerde demokrasi, demokrasinin olmadığı yerde de cumhuriyetin olamayacağı gibi. Özgürlüklerin ve eşitliklerin gelişmesi ölçüsünde, cumhuriyetler ve demokrasiler de ideal düzeylerine yaklaşırlar. Assos’ta “Bilim ve Din 14 yıldır düzenli olarak gerçekleşen etkinliğin bu yılki ulusal toplantısı 78 Şubat 2014 tarihlerinde Assos Nazlıhan Otel’de “Bilim ve Din” konusunda gerçekleşecek. Felsefe Sanat Bilim Derneği’nin Kurucu Üyesi ve Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Örsan K. Öymen’in öncülüğünde, Aristoteles’in yaşamının bir bölümünü geçirdiği antik Assos kentinde gerçekleşen toplantılara öğretim üyeleri, öğrenciler ve alan dışından felsefe meraklıları katılıyor. Bugün başlayacak toplantıda; Prof. Dr. Uluğ Nutku, Prof. Dr. Doğan Özlem, Prof. Dr. Kurtuluş Dinçer, Prof. Dr. Örsan K. Öymen, Prof. Dr. Halil Turan, Prof. Dr. Ayhan Sol, Doç. Dr. Erdinç Sayan, Doç. Dr. Kerem Cankoçak ve Dr. Oruç Aruoba “Bilim ve Din” konusunu aralarındaki karşıtlık problemi bağlamında ele alacaklar. Assos’ta Felsefe etkinliğiı ücretsiz ve herkese açık. Ayrıntılı bilgi için: http://www.philosophyinassos.org/
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle