24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAVAŞ VE EDEBİYAT Âşık Sümmanî’de Savaş Motifi Savaş toplumları etkileyen en önemli olaylardan biridir. Sanatkârların toplumun nabzını tutan kişiler olduğunu düşünürsek bu olgudan en çok onlar etkilenir. Yrd. Doç. Dr. Hacer Gülşen (İstanbul Kültür Üniversitesi) Ö rneğin Namık Kemal, 93 Harbi sebebiyle “Hilâli Osmanî”, “Bir Muhacir Kızın İstimdâdı”, “Vaveylâ” ve “Vatan Mersiyesi” adlı şiirlerini yazar. Namık Kemal’le birlikte Abdülhak Hamit de aynı konularda şiirler yazar, piyesleriyle de dikkat çeker. Süleyman Nazif, Abdülhak Hamit’in İlhâmı Vatan adlı eserine yazdığı önsözde şunları kaydeder: “Kemal’in açtığı şehrâhı hamiyeti (milli onur ve haysiyetin büyük yolu) Abdülhak Hâmit Bey, dehasının bedâyii gunâgunuyla (türlü türlü güzellikleriyle) tezyin (süsledi) ve tevsi (genişletti) etti: Tarık baştanbaşa insanı meyli maâlîye (derin şeyleri öğrenme hevesine) sâik (sevkeden, götüren) olan nefâisle (güzellikle) muvaşşahtır (süslenmiştir). Eşber’i okuyan bir adam hangi kavimden olursa olsun, vatansız yaşamamak için ölmeği hayatın en büyük nimeti addeder (sayar).” (Hamit 1334) Savaşçı bir millet olmamız sebebiyle savaş konulu malzemenin bol olduğu edebiyatımızda, Türk edebiyatını besleyen en önemli kaynaklardan biri de savaştır diyebiliriz. Ancak “Savaş ve Edebiyat ilişkisine eğilen teorik yazılar oldukça azdır. Bu kapsamdaki yazıların önemli bir kısmı, savaş dönemlerinde kaleme alınan ve o dönemde yazılan eserler hakkında değerlendirmelerde bulunan metinlerdir. Ancak bu yazılar, teoriden ziyade pratiğin mahiyeti üzerine yoğunlaşmaktadır.” (Coşkun 2011) Edebiyatı bir bütün olarak kabul etmekle birlikte bu bütün içinde halkımızın sevinçlerini, üzüntüsünü yaşayışını, düşünce sistemini, felsefesini yansıtan Halk edebiyatı ürünlerini ayrı bir gözle görmek ve değerlendirmek gerekir. Buna göre eserlerinde savaş motifine yer veren sanatkârlar incelenirken Halk edebiyatı ürünlerinin ve sanatçılarının ihmal edilmesi doğru bir hareket olmaz. Zirâ Halk edebiyatı örnekleri bu olgunun incelenebileceği kaynaklardan biridir. Âşık Sümmani’de Savaş motifi üzerinde durmadan önce Âşık edebiyatı dediğimizde ne anlıyoruz bundan bahsetmek yerinde olacaktır: “Âşık edebiyatı sazı ve sözü ile diyar diyar dolaşan halkına anlayacağı bir dille şiir söyleyen bazı özellikleri ile divan şairlerinden ayrılabilen âşık dediğimiz kişilerin meydana getirdiği edebiyattır.” (Rayman 1997) Âşık Sümmani’nin dahil olduğu, Erzurum Âşıklık geleneği de en köklü geleneklerden biridir: “Türk kültür tarihi içinde ozanlık geleneği en eski ve köklü anlatım kurumlarımızdan biridir. Bu kurum tarihî süreç içinde ÂŞIK SÜMMANİ’DE SAVAŞ MOTİFİ: CBT 1384 13 / 27 Eylül 2013 geçirdiği kültürel değişim sonucu “âşıklık geleneği” biçiminde varlığını sürdürmüştür. Orta Asya bozkırlarında hayatımıza giren ozanlık geleneği veya kurumu, İslâmi kültür çevresine girmemizden bir süre sonra, geçirdiği muhtelif değişim, dönüşüm ve gelişim sonucunda bu hüviyetini kazanmıştır. Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi, söz konusu gelenek veya kurum Anadolu’ya, dolayısıyla Erzurum ve çevresine Türklerin gelişiyle taşınmıştır.” (Özarslan 2001) 1860 1915 tarihleri arasında yaşamış olan Âşık Sümmanî, Erzurumlu bir halk âşığıdır. Asıl adı Hüseyin’dir: “Âşık Sümmanî, Erzurum’un Narman ilçesi, İd Bucağı köylerinden Sami Kaleli Hasan adlı bir köylünün oğludur. Lakaplarına Kasım oğulları derler…Küçük Hüseyin de aynı köyün danalarını güdermiş, hakkındaki efsaneleşmiş söylentiye göre, bir gün yine “Ablak taşı” veya “Aylak taşı” denen yerde danaları otlatırken uyuya kalmış ve güya rüyasında gösterdikleri Bedehşan Emirînin kızı Gülperi’ye âşık olmuş. Uyandıktan sonra da kendi kendine koşmalar düzmeye başlamış. Babası oğlunun bu halini bir hayli izlemiş, onu tuttuğu yoldan bir türlü alamamış. Çaresiz kalınca biricik oğlunun isteklerini yerine getirmek için ona bir saz almış. Genç Sümmanî artık âşıklarla düşüp kalkmaya, saz ve söz talimine başlamış ve her geçen gün onu biraz daha ustalaştırmış. Sazı, sohbeti, nazı niyazı dinletmeye başlayınca, benzeri âşıklar gibi o da sazını omzuna alıp İran, Kafkasya taraflarında bir hayli dolaşmış. Yine söylentiye göre, bir ara Sümmanî, muhayyel sevgilisi Bedehşan Emiri’nin kızı Gülperi’yi aramak üzere memleketten çıkmış, günlerce, aylarca, yıllarca dolaşmış. Fakat bir türlü onun benzerini dahi bulamamış ve nihayet hastalanmış, perişan olmuş ve gittiği yerleri arkada bırakarak tekrar köyüne dönmüş. Zülâli, Erbabî, Celâlî ve bir süre de Âşık Şenlik ve Muhibbî gibi tanınmış halk şairleriyle dostluk kurmuş… Sümmanî kendisinden sonra gelen şairleri de etkilemiştir. Bu etki bilhassa Ruhsati’de hissedilecek derecededir.” (Okay 1975) Sümmanî 1915 yılının sonbaharında hastalanarak vefat eder. Arkasında onu yâd ettirecek eserler bırakarak bu fani dünyadan ayrılır. Makalede Sümmanî’nin özellikle savaşla ilgili şiirleri üzerinden hareketle savaş motifini nasıl ele aldığı üzerinde durulacaktır. “93 Harbi olarak bilinen 1877 1878 Osmanlı –Rus savaşı yenilgiyle sonuçlanan ve Osmanlı Devleti’nin yıkılışını da kesinleştiren bir savaş olarak hafızalara kazınır.” (Acaroğlu 1941) “Sümmanî savaşların ve felaketlerin yaşandığı bir dönemin çocuğu olarak yetişmiş, sancılı bir atmosferde hayatını sürdürmüştür. Osmanlı’nın yıkılış dönemiyle birlikte ortaya çıkan çeşitli alanlardaki sıkıntılar, Balkan savaşları, Birinci Dünya Savaşı’nın açtığı yaralar hep onun dönemine rastlamaktadır.” (Bayoğlu 2009) 93 Savaşı’nda Erzurum’un düşmesi üzerine yazdıkları, bu kayıptan dolayı duyduğu acı ve üzüntüyü yansıtır. Bu zaman milletimiz için matemli bir zamandır. Zirâ Osmanlı devleti bu savaştan sonra tam bir yıkıma uğrayacaktır. Bu nedenle Sümmanî gönlü vatan aşkıyla ve derdiyle dolu âdeta mecnuna dönmüştür ve bu acıyla figan (inlemektedir) etmektedir: “Tersine mi döndü devran (dünya, zaman, talih, kader) biz için, Firkatli (ayrılık ve ayrılış), matemli (hüzünlü, yaslı, kederli) zamana kaldık, Bundan böyle ah ü figan (ağlayıp inlemek) biz için, Hâinler elinden amana ( bağışlanma) kaldık. ……………………. Yaralı sinemiz vatan derdinden, Gönül parça parça vatan derdinden, Sümmanî, mecnundur vatan derdinden, Anınçin böylece figana kaldık.” Yine 93 savaşı üzerine yazdığı bir başka şiirinde bütün olumsuzluklar karşısında dahi bir gün yeniden şanımızın yüceleceğine inanır. Bilir ki, Tanrı, Türk milletine sıkıntı çektirmez. “Doksan üçte koptu yine kıyâmet, Asümâna (gökyüzü) çıktı hep figanımız, Bozuldu sefalar geldi melâmet (ayıplama, kınama, azarlama, çıkışma) Ağlama ey gönül, var zamanımız. Şükrolsun Tanrının inayetine (iyilik), Âğarır tan yeri geçer fırtına, Ağlayanı vermez ayakaltına, Bir gün gelir yine yücer (yücelir, yükselir) şanımız. Âlişan (şan ve şerefi büyük olan) sahibi ey yüce Tanrı, Milletime elbet çektirmez dârı (sıkıntı, bela) Sümmanî ah etme bu dört duvarı, Kesemez her yandan can düşmanımız.” ( Okay 1975, s.105) Gelecek hafta: Sümmanî’nin Destanları
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle