02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR “Kurum”un iklim üzerindeki etkisi “NOD” farelerinde cinsiyet bağlamında araştırdı. Özel olarak yetiştirilen bu tür 1980’li yıllardan bu yana diyabet araştırmalarında model hayvan olarak kullanılmakta. Dişilerin diyabete yakalanma olasılıkları daha fazla olduğu için bilim insanları erkek farelerin yüksek testosteron seviyesiyle korunduklarını tahmin ediyorlardı. Bu durumu daha ayrıntılı bir şekilde incelemek isteyen araştırmacılar, fareleri steril ortamda yetiştirdikten sonra, erkek farelerin bağırsak florasını dişi farelere aktarmışlar. Bu şekilde milyarlarca mikroorganizmanın, kemirgenlerin sindirim sisteminde ne şekilde konakladıklarını ve konakçının hormon seviyesini, cinsiyete göre davranış biçimleri ve konakçının metabolizmasını nasıl etkiledikleri görülmüş. Cinsiyete dayalı farklılıklar, NOD farelerinin bakterisiz ortamda yetiştirilmeleriyle ortadan kalkmış. Erkek farelerdeki bakterilerin dişilere aktarılması da benzer bir etki yapmış ancak testosteron etkinliğinin baskılanması halinde bu etki geri dönüştürülebiliyor. Bundan sonraki araştırmalarda sonuçların insan için de geçerli olup olmadığı öğrenilecek. Olumlu sonuç alınmasıyla, romatizma ve MS gibi kadınlarda daha sık ortaya çıkan otobağışıklık hastalıklarının tedavilerinde önemli gelişmeler yaşanabilir. si bilim insanları. 17.000 kadın ve bunların çocuklarında söz konusu genin varlığı araştırılarak, deodorant kullanma alışkanlıklarıyla ilgili sorular sorulmuş. Annelerin %2’sinde kendilerini terletmeyen ABCC11 geni saptanmış. Kalıtsal yapılarına bağlı olarak koltukaltı teri üretmeyen kişilerin dörtte biri, bunu farkederek, deodorant kullanmıyor. Bilim insanları için koltukaltları terlemeyenler arasında sadece beşte birinin deodorant kullanmaması sürpriz olmuş. Avrupa’da çok sayıda insanın ihtiyacı olmadığı halde deodorant kullanması, demek ki sosyokültürel sebeplere dayanıyor. Amerikan Jeofizik Birliği’ne göre (AGU), kurumun, sera gazı karbondioksitten sonra dünya genelinde iklim üzerinde etkisi sanılandan iki misli fazla. 31 bilim insanından oluşan uluslararası ekibin konuyla ilgili araştırma yazısı “Journal of Geophysical Research Atmospheres” dergisindeyayımladı.. Amerikan Hava ve İklim Kuruluşu NOAA’dan David Fahey’e göre kurum parçacıklarının iklim değişimi üzerindeki etkisi çok farklı ve karmaşık. Mesela parçacıklar güneşten gelen sıcaklığı soğurabilir veya kar ya da buzun üzerine düşerek erimelerine neden olabilir. Ama bunların dışında bulut oluşumunda da tetikler ki bu durum soğutucu olduğu kadar ısıtıcı etki de yapabilir. Araştırmacılar kurum oranının düşürülmesinin iklim üzerinde olumlu etki yapacağına inanıyor. Ancak bu durum ancak karbondioksit emisyonunun da azalması halinde işe yarayabilecek. da mikrobun yaşamış olduğunu düşünüyor ve Mars yüzeyinin altında su taşımış olabilecek çok sayıda bölge saptadılar. Yüzeye en yakın olan bölge geçmişteki yaşamın izlerini taşıyabilir. Mars yüzeyinin en derin noktalarından biri olan McLaughlin kraterinde Mars Reconnaissance Orbiter uzay aracı demir ve magnezyum içerikli kil mineralleri tespit etmiş ki bunlar bildik Mars çevresi için alışılmışın dışında bulgular. Bu minerallerin bir yeraltı su kaynağıyla oluşmuş olabileceği sanılıyor. Diğer gözlemler de kraterin içindeki gölün yeraltı su kaynağıyla beslendiğini kanıtlıyor. Bu tür gölün tortullarında geçmişteki yeraltı su sistemiyle ilgili bilgiler ve olası donmuş canlılarla ilgili kalıntılar da barınıyor olabilir diyor bilim insanları. CBT 1350/ 6 1 Şubat 2013 Kanadalı ve Alman bilim insanları bağırsak bakterilerinin, diyabet oluşumu üzerindeki etkisiyle ilgili bilgilere ulaştı. Araştırmacılar diyabet tip 1 hastalığına sahip fareleri inceleyerek, erkek hayvanların bağırsak florasını dişilere aktarmışlar ki bu durum, hayvanları daha fazla diyabet semptomundan korumuş. Sonuçlar, kadınların niçin Multiple Skleroz (MS) veya eklem romatizması gibi diğer otobağışıklık hastalıklarına daha fazla yakalandıklarını açıklamaya yardımcı olabilir (Science Online). Diyabet tip 1 hastalığında bedenin kendi savunma sistemi, pankreasta yeterli miktarda ensülin üretilmemesine neden oluyor. Diyabet hastalarının yaklaşık olarak yüzde beşinde bu diyabet türü görülür. Erken çocukluk dönemi kadar yetişkinlik döneminde de ortaya çıkabilen bu diyabet türü, bağışıklık sisteminin kendi dokusuna karşı aşırı reaksiyon göstermesiyle kendini belli eden otobağışıklık hastalıklarına dahildir. Otobağışıklık hastalıklarına yatkınlığın genetik olduğu kadar çevresel faktörlerle de ilgili olduğu biliniyorduysa da, bağırsak bakterileri ve diyabet tip 1’in gelişimi arasındaki etkileşim yeterli bir şekilde açıklanamamıştı. Toronto Üniversitesi’nde Jayne Danska ve ekibi şimdi diyabet tip 1 hastalığını Bağırsak florası Mars’ta yeraltı su otobağışıklık üzerinde kaynağı Londra Doğa Bilimler Müzesi’nde Joseph etkili Michalski ve ekibi, Kızıl Gezege’nin jeolojisi ve Mars sondalarının ölçümlerinden edindikleri verilere göre Mars’ta bir zamanlar geniş bir yeraltı su ağının bulunduğu sonucuna vardı. Bu tür bir yeraltı su sistemi bir zamanlar yaşam için uygun koşullar bile sunmuş olabilir (Nature Geoscience). Dünyamızda yaşam başladığında Mars’ın yüzeyi çoktan yaşanmaz hale gelmişti bile. Fakat bilim insanları yüzeyin altında çok sayı ABCC11 genine sahip insanların koltuk altları terlemiyor, bu da deodorant kullanımı gereksiz kılıyor, diyor Bristol Üniversite Özel bir gen deodorantı gereksiz kılıyor Değişimden geçirilen bir HIV proteiniyle, HIV virüslerinin etkinliği durdurularak, çoğalmaları önlendi. Yeni proteini kendisinde den e y e n Avustralyalı araştırmacı David Harrich (Queensland Tıp Araştırmaları Enstitüsü) bu gen terapisiyle gelecekte AIDS hastalığının tedavi edilebileceğini düşünüyor. Bu terapiyle hastalar gerçi virüsü taşımaya devam ediyorlar ama bağışlık sistemleri sağlıklı oluyor diyor araştırmacı. Bu terapi, tek bir hapın, virüsleri engelleyecek çok sayıda madde içermesi anlamına geliyor. Henüz araştırma aşamasında olan HIV aşısı da gelecekte hastaları her gün hap kullanmaktan kurtaracak bir çözüm. Ancak virüsün tamamen bedenden atılmasının yolu son araştırmayla da henüz bulunmuş değil. Halihazırdaki tedavi olanaklarıyla HIV taşıyan bir hastanın eğer başka bir hastalığı yoksa, normal bir yaşam süresine ulaşması müm HIV virüsüne protein engeli AŞIRI YAĞIŞ KUZEY KUTBU’NDA HAYVANLAR DÜNYASINI DEĞİŞTİRİYOR İklim değişiminin arktik bölgedeki hayvanlar dünyasını sanılandan çok daha fazla etkileyebileceği ortaya çıktı. Sonuç kutup tilkileri, fareler ve Spitsbergen’deki diğer hayvanlar üzerindeki olağanüstü hava koşullarının etkilerini inceleyen Norveçli bilim insanlarına ait. İklim araştırmacıları küresel ısınmanın dünyanın birçok bölgesinde daha fazla olağanüstü hava koşullarını da beraberinde getireceğine inanıyorlar (Science). Trondheim Üniversitesi’nden Brage Bremset Hansen ve ekibi Spitsenbergen ada grubunda 19912009 yılları arasında gerçekleştirilen hayvan sayımını değerlendirdi. Kış aylarında bölgede üç otçul yaşıyor: Spitsenbergen rengeyiği (Rangifer tarandus platyrhynchus), kar tavuğu (Lagopus muta hyperborea) ve bölgeye yeni göç eden Doğu Avrupa tarlafaresi (Microtus levis). Tüm bunların karşısında önemli bir yırtıcı avcı olarak kutup tilkisi (Vulpes lagopus) var. Bütün hayvan türlerindeki oynamanın çoğunlukla eşzamanlı olarak gerçekleştiği görüldü. Bundan uç hava koşulları sorumlu tutuluyor. Özellikle de karın üzerinde kalın bir buz tabakası oluşturarak hayvanlara bitkilere ulaşmalarını zorlaştıran şiddetli yağmurlar. Rengeyiği, kar tavuğu ve farelerin popülasyonları bu tür kışlarda önemli ölçüde küçülüp, bir dahaki kışta da küçük kalırken, tilkiler ancak bir yıl sonra azalıyor. Bunun sebebi ölü rengeyikleri. Çünkü tilkiler bunlarla sadece birinci yılda beslenebiliyorlar. Uç hava koşullarının etkisi şimdiye tek tüm besin zinciri yerine sadece ayrı ayrı türler için gösterilmişti. İklimin ısınmasıyla uç hava koşullarında da artış bekleniyor diyor Hansen ve bunlara Spitsenbergen’deki kar örtüsünü donduran daha fazla yağmur da dahil. Kutup tilkisi ve Lemming gibi arktik bölgeye uyum sağlamış havyanlar iklimin ısınmasıyla sorun yaşarken, subarktik (kutupaltı) türler bu gelişmeden yararlanabilir diyor Umea Üniversitesi’nden Anouschka Hof ve çalışma arkadaşları (PLOS ONE). Bu araştırmacıların model hesaplamalarına göre ısınmanın artmasıyla güney tundra bölgelerindeki hayvan türleri yavaş yavaş kuzeye doğru yayılmaya başlayacak. Tabii eğer yayılma mümkün olabilirse.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle