27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Yetersiz taşra üniversitelerinde doktora öğretimi engellenmeli Mustafa Kemal Üniversitesi (iohatip@ hotmail.com) ORTAK DOKTORA ÜZERİNE... BİLİMİDEOLOJİÜNİVERSİTE Şerafettin Turan’a kara çalma öyküsü İrfan O. Hatipoğlu Ü niversite kavramı üzerinde konuşulurken, ülke yöneticilerinin büyük bölümü ile ebeveynler ve öğrenciler yanılgı içindedir. Genellikle hepsi üniversiteleri ‘meslek elemanı’ yetiştiren kurumlar olarak algılar. Oysa üniversitelerde eğitim hizmeti, ana işlevlerinden yalnızca birisidir. Üniversiteleri yalnızca eğitim hizmetleri açısından bakınca da içi boşaltılmış, aydınlanmacılıktan uzak, dogmalar içinde boğulmuş, kamusal sorumluluklarını yerine getirmeyen, öncü niteliğini yitirmiş kurum yığınına dönüştürürüz. Yükseköğrenimde uygulanan yönetim sistemi ile üniversiteler eğitimi öne çıkardı. Eğitimin işlevini de ‘yüksek meslek edindirme kursları’ düzeyinde sunuyorlar. Düzey düşüklüğünün ana nedeni, üniversitelerin bilimsel ölçütlerinin dışına çıkılarak, “yükseköğrenimi ulaşılır kılmak” gibi popülist bir yaklaşımla, akademik ve fiziki yapının yetersizliği dikkate alınmadan tüm illerimizde kurulmasıdır. Ülkemizde üniversite eğitimi ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora olarak dört aşamada verilmektedir. Ön lisans eğitimi iki yıl süreli, ortaöğretimin uzantısı olarak kabul edildiğinden, meslek liselerinden doğrudan geçiş yapılabilir yükseköğrenim kurumlarıdır. Bu okulların temel işlevi ‘ara insan gücü yetiştirmek’ olarak tanımlanmıştır. Lisans eğitimi dört yıl/daha fazla süreli fakülte ve yüksekokullarda verilen eğitimi kapsar. Burada yüksekokul ve fakülte ayrımına da gidersek, yüksekokullarda eğitim doğrudan meslek edindirmeye yönelik olarak yapılır. Fakülteler ise doğrudan meslek edindirme yerine ‘bilgili, araştırmacı, sorun çözebilen’ insan yetiştirmeye yöneliktir. Bilimde uzmanlık eğitimi olarak tanımladığımız yüksek lisans ve doktora eğitimleri lisansüstü eğitim olarak tanımlanır, üniversitelerimizde verilen en yüksek eğitim aşamasını oluşturur. Üniversitelerimizde lisansüstü eğitim enstitüler aracılığı ile verilir ve öğrenciler lisans eğitimini tamamlayanlar arasından seçilir. Bilgi üretiminin çokluğu, yayımının hızlanması gibi nedenlerin yanı sıra, öğrenciler lisans eğitimi sürecinde yeterli donanıma sahip olamadıklarını düşündüklerinden lisansüstü eğitim istenci artmıştır. Üniversiteler artan talebi karşılamak ve doktora eğitimi aşamasında yaşanan sıkıntıları aşmak için arayışlara girdiler. Sorunun çözümü için Yükseköğretim Kurulu tarafından, üniversitelerde, “ortak doktora” eğitimini düzenleyen, “Yükseköğretim Kurumlarının Yurtiçindeki Yüksek öğretim Kurumlarıyla Ortak Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Programları Tesisi Hakkında Yönetmelik” yayımlandı. Bu yönetmelik ile iki üniversite arasında akademik işbirliğini ve etkileşimi sağlamak, güçlü taraflarını bir araya getirerek zenginleştirmek ve ortak programlara katılan öğrencilerin en üstün akademik standartlarda eğitimöğretim almalarını sağlamak ve araştırma imkânını vermek gibi amaçlar hedeflenmekte. Ortak doktora eğitimi ile ilgili yönetmelikte belirtilen üniversiteler arası akademik işbirliğine, ana üniversiteler olarak tanımladığımız seçkin üniversiteler tarafından ilgi gösterilmedi, taşra üniversiteleri arası işbirliğine dönüştü. Oysa doktora eğitimi tümüyle akademik, bilimsel araştırmaya yönelik eğitimdir. Sonunda özgün ve kapsamlı bir çalışma ortaya konulabilmesi için, akademik açıdan yeterli donanıma sahip üniversitelerde yapılmalıdır. Uygulamada tam tersine, aralarında 1000 km. mesafe bulunan, bilimsel çalışmaların yapılabilmesi için gerekli altyapıdan yoksun (laboratuvar, yetişmiş yardımcı eleman), en önemlisi akademik atmosferden olmadığı, kayırmacılığın/ ayrıştırıcılığın yoğun olduğu taşra üniversitelerinde yapılmaktadır. Akademik yeterlilikten yoksun üniversitelerde doktora tezleri, birbirinin kopyası, bilimsel değeri tartışılır bulgular içermektedir. Çalışmalar yeterli bulunmamakta, genç bilim insanları intihal/kopyacılık ile suçlanarak akademik dünyada örselenmekte. Üniversitelerimizde doktora eğitimi aşamasının tartışılır duruma gelmesi, akademik eğitimin kaynağında kuruması anlamına gelir. Taşra üniversitelerinin içinde bulundukları kısır döngüyü kıramamalarının ana nedeni doktora eğitiminin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle taşra üniversitelerinin lisansüstü eğitim vermeleri önlenmelidir. D Salih Özbaran, salihozbaran@hotmail.com; Zeki Arıkan ava açıldığından sonra ilk duruşma 25 Nisan 1973’te yapılmıştı. O günlerden kararın açıklandığı 5 Eylül 1974’e kadar da 1 yıl, 4 ay, 11 gün geçmişti. Sıkıyönetim savcılığı ve mahkemesine yapılan şikyetler de göz önüne alındığında sanık (!) 17 ay 16 günlük zamanı kendisini aklamak için uğraşmıştı. “Anayasayı tebdil ve tağyir” ile suçlanmıştı. Suçlayanlar Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndendi ve biz onların çoğunu tarihçilik mesleğimiz gereğince tanıyorduk. İnanılmaz iftiralarla leke çalınmak istenmişti bir bilgine, bir aydına. Ne ki sonuçta, kaçınılmaz “beraat” kararını veren yargı, hukukun kabullenemeyeceği dedikoduları, sağlam olmayan ve görgüye dayanmayan suçlamaları reddedecekti. Yargıçların oybirliği ile verdikleri karar metnindeki şu cümleler, “bir kara çalma” dramının hukuktaki ifadesiydi: “Hiçbir şahit maddi bir olay ortaya koyamamış, tarih zikretmedikleri gibi olay şahitleri de bildirmemişlerdir. Fakültenin işgal edildiğini, boykot yapıldığını, bazı hocaların hırpalandığını duyduklarını ileri sürmüşlerdir. Kimlerden duydukları sorulduğunda, duydukları kişileri dahi bildirmekten çekinmişler; topluluk içinde söylenildiğini ileri sürmüşlerdir”. Savcı Baki Tuğ’un temyize taşıdığı bu davanın Askeri Yargıtay’ca, yani beş yargıcın oybirliğiyle onanması da çalınmak istenen lekenin ne denli vahim olduğunu göstermişti. Bu kısa yazımızda mahkemedeki tutanakları, özellikle de Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’ndeki kimi öğretim üyelerinin desteksiz ve hınç dolu ifadelerini yineleyemeyiz. Ancak, Salih Özbaran ve Zeki Arıkan olarak bizler, çok değerli tarihçi, bilge kişi, Cumhuriyet’in yetiştirdiği mükemmel öğretmen Şerafettin Turan’ın Türk kültür yaşamındaki duruşunu biliyorduk, bilmekteyiz. Onun üstüne kara çalma girişiminde bulunan sözde öğretim üyelerinin neye hizmet ettiklerini de anlayabilecek konumdaydık. Yaşamı boyunca elde ettiği kazanımları, tarihçilikte sergilediği ustalığı, Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet’in sağladığı olanakların bilincinde olduğunu görebiliyorduk, görmekteyiz. benzerlik gösteriyordu. Ne yazık ki, bu öç almalar, düşmanca tanıklıklar, ihbarcı anlayışlar günümüzde fazlasıyla sürmektedir. Şerafettin Turan’ın o zamanlara ilişkin üniversitemahkeme arasında gelişen olayların tam bir tarihçi ustalığıyla dokunmuş bu kitabında “Sonsöz” olarak yansıttıkları tam bir “ibret dersi” niteliğindedir: “Ben, yaşamım boyunca elde ettiğim kazanımları, Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet’in sağladığı olanaklara borçlu olduğumun bilincindeyim”. 1960’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrenciyken tanıdık Şerafettin Turan’ı. Onun İstanbul’daki Başbakanlık (Osmanlı) Arşivi’nde belge okumada bizlere yaptığı yardım belleğimizden hiç silinmedi. Zamanla, Osmanlı tarih kaynaklarından Kemalpaşazâde tarihi üstündeki çalışmaları ve Osmanlı taht kavgalarına ilişkin özgün incelemesi Kanuni’nin oğlu Şehzâde Bayezid Vak’ası ile karşılaştık. Kendisine İtalyanların Cavaliere Nişanı getiren Türkİtalyan ilişkileri ile “başkaları”nın tarihine nasıl yaklaşılabileceğinin güzel bir örneğini gördük. Türk Kültür Tarihi ile uzun süreçlere el atılırken seçilen konuların ve gösterilen ustalığın yollarına tanık olduk. Bambaşka (5 Ciltlik) Türk Devrim Tarihi ile yakın zamanların tadını aldık. Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü bir Yaşam ve Kişilik ile o büyük insana özgü biyografinin eşsiz örneğiyle karşılaştık. İsmet İnönü: Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği ile de yakın bir dönemin tarihçi ustalığıyla anlatımına tanık olduk. Şerafettin Turan’ın bizce temel sayılan tarih çalışmalarının ötesinde pekçok incelemesi, çevirileri ve makaleleri var. Onları bu kısa yazımızda belirtme olanağımız yok. Ama onun yüklendiği bazı görevleri ve aldığı ödülleri belleğimizde kaldığı kadarıylaanmak isteriz: Bir kara Çalma Öyküsü’ne konu olan Dil ve TarihCoğrafya’da Dekanlığı; İtalya Cavaliere Nişanı; Türk Tarih Kurumu Üyeliği; TRT Yönetim Kurulu Üyeliği; Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı; Türk Dil Kurumu Başkanlığı; TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Bilim Ödülü. “Türkiye’de yetişmiş bir aydın, dünyaya açılabilmiş bir bilgin. Sözcüğün tam anlamıyla çağdaş bir tarihçi... O denli güncel ve o denli bilimsel” (S. Özbaran, “Yaşanmışlıktır Tarih; Bilge Kişi Şerafettin Turan”, Toplumsal Tarih, sayı 186, Haziran 2009). “Değişikliği ay tutulmalarına, güneş tutulmalarına karşın hayatımın aydınlık içinde geçtiğine inanıyorum” sözü onun yaşam felsefesini “Tarih, Yaşanmış Hayattır” cümlesi ise tarih görüşünü özetlemektedir” (Z. Arıkan, “Bir Cumhuriyet Aydını”, Tarih Yaşanmış Hayattır, Şerafettin Turan ile Söyleşi, İzmir, 2008). Bu denli değerli bir tarihçinin, Şerafettin Turan’ın başarılarla yürüyen yolunda atılan çamurun öyküsü: gülünç ve acınası; zavallı ve insafsız. Yakın bir geçmişi günümüzde değerlendirmek isteyenler için, üniversite ile mahkeme arasında olup bitenleri anlayabilmek için, ustalıkla ve görgü tanığı olarak yazılan bir kitabın hazin öyküsü. BİLGELİKLE DOLU YAŞAM Anılan tüm bu süreç sonunda duygularını yeni yayımlanan Bir Kara Çalma Öyküsü kitabında (Ankara: Bilgi Yayınevi, Eylül 2013 ) şu sözlerle dile getirmekte Şerafettin Turan: “17 ay 16 günlük zamanımı, üstüme atılı bir suçun haksız olduğunu kanıtlamaya çalışmakla harcamıştım. Bu nedenle ilk aşamada, aklanmama sevinmek ile, kaybolan zamanıma, bu sürede harcamak zorunda kaldığım emeklerime ve basında çıkan yanlı haberlerin de etkisiyle duruşmalar boyunca tanıdıklarımdan çoğunun benimle karşılaşmamak, konuşmamak için düştükleri gülünç hallere acımak arasında kesin bir ayrım yapamadım”. (s. 335). Anılan dava 12 Mart 1971 çevresinde dalgalanmalardan, çatışmalardan ve sürtüşmelerden kaynaklanmıştı ve “bir öç alma” kampanyasına dönüşmüştü. 12 Eylül 1980 sürecinde yaşananlarla da çok GÜLÜNÇ VE ACINASI CBT 1396 18 / 20 Aralık 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle