23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; harunaykutgoker@gmail.com GEN ARAŞTIRMALARI Başlık biraz polisiye roman adı gibi oldu ama galiba bazı iyi üniversitelerimiz bile devre ayak uydurmak için bu başlığı hak edecek işler yapmaya başladı. “Bilim ve Teknoloji Tarihi” Kitabının Esrarı… Anadolu Üniversitesi’nin yayımladığı Bilim ve Teknoloji Tarihi kitabı dikkatimi çekti. Ülkenin başında bunca gaile varken bu konu da nerden çıktı, diyeceksiniz? Efendim, 16 Aralık 2011’de bu köşede yine Anadolu Üniversitesi’nin yayımladığı bir teknoloji tarihi kitabından söz etmiştim. O kitabın yazarı Prof. Dr. Ergun Türkcan önsözünde diyordu ki, “Türkçede yalnızca bir takım çeviri teknoloji tarihi kitapları bulunmaktadır. Ancak, bir ders kitabı olarak genel bir ‘Teknoloji Tarihi’ kitabı bildiğim kadarıyla bu zamana kadar mevcut değildi; yazılmalıydı.” Ben de, Türkcan bunu yaptığı için o kitaptan söz etmiş; ama bir eleştirimi de dile getirerek şöyle demiştim (kısaltarak aktarıyorum): “Teknoloji tarihçileri teknolojinin zaman içindeki değişimini anlatırlar. Geriye doğru bakıldığında bu değişimin ‘gelişme’ yönünde olduğu görülür. Onun içindir ki, teknoloji tarihi aslında teknolojideki gelişmelerin tarihidir. Teknolojiyi elbette birileri geliştirir. Ama bunu ancak belirli bir kültürü edinmiş toplumlar başarabilir. İşte bu noktada teknoloji tarihçisi o çetrefil meseleyle baş başa kalır: Niçin bazı toplumlar bu kültürü diğerlerinden önce edinirler ve teknoloji geliştirmede öne çıkarlar? Doğrusu ben, elime aldığım bir teknoloji tarihi kitabında, önce, müellif bu konuda ne diyor, ona bakıyorum. Nedeni açık: Bir zamanlar bilim ve teknolojide önde koşan İslâm daha sonra niçin, Batı’nın çok gerisinde kaldı? Osmanlı toplumu bu işi niçin beceremedi? Türkcan’ın kitabını incelerken, bu alışkanlıkla gözlerim bu tür soruların yanıtını aradı. Tabiî, Türkcan da bazı çözümlemelerde bulunmuş ama bunlar yeterli mi, tereddüdüm var. Belki genç beyinler, onun söylediği kadarından hareketle, kendileri de araştırarak, bu soruların yanıtlarında tam bir açıklığa kavuşurlar. Açıklığa kavuşmalılar ki, yarın kendilerini neyin beklediğini öğrenebilsinler...” Aynı üniversitenin bir tarih kitabı daha yayımlaması beni bu yönden heyecanlandırdı. Prof. Dr. Ertuğrul Yörükoğulları ve Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun editörlüğünü yaptığı bu kitapta, üstelik Orta Çağda İslam Dünyası’nda Yaşanan Gelişmeler, Türkler’in İslâmiyet’e Giriş Döneminde Bilim ve Teknolojiye Etkileri ve Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji başlıklarını taşıyan, sırasıyla Prof. Dr. Önder Orhun, Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir ve Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından kaleme alınmış geniş bölümler vardı. Hah dedim, aradığım yanıtı bu kitapta bulurum. Ne gezer... Sonra fark ettim; meğer muhterem hocalarımız da, ‘ünitelerinden’ neyin öğrenilebileceğini zâten en başa açıkça yazmışlar. Örneğin, Türkler’in İslâmiyet’e Giriş Döneminde Bilim ve Teknolojiye Etkileri ‘ünitesinin’ başında şu yazılı: “Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Türkler’in İslâm’dan önceki ve sonraki entelektüel yaşamları[nı], … astronomi, matematik, fizik, coğrafya ve tıp çalışmalarını açıklayabilecek, teknolojiye katkıları[nı] tanımlayabilecek, İslâmiyet’in Türk kültürünün gelişimine yaptığı katkıları açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.” Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji ‘ünitesinin’ başında da şu yazılı: “Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Klasik Osmanlı Bilim Geleneği ve Kurumlarını tanımlayabilecek, Yeni Eğitim Müesseselerinin Kuruluşunu açıklayabilecek, Türkçe Modern Bilim Literatürünün Ortaya Çıkışını açıklayabilecek, Yeni Bilim Müesseselerini sıralayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.” Türkcan Hocanın kitabında “İslam’ın …” ve “Osmanlının Bilim ve Teknolojideki Geri Kalma Sorunu” başlıkları altında yaptığı ve benim konuyu yeterince açmadığı için eleştirdiğim açıklamaları bile birilerini rahatsız etmiş olmalı ki, her zaman övünç duyduğum bu üniversite de, okutmak için, sade suya tirit bir tarih kitabı yazdırma noktasına kadar gerilemiş… İnsanlardaki hatalı genleri düzeltmenin yeni yolu Tıp dünyası, kanserden Down sendromuna, AIDS’ten Huntington hastalığına bir dizi hastalığın tanı ve tedavisine devrim yaratacak Crispr adı verilen yepyeni bir tekniği konuşuyor. Bu teknik yardımıyla yalnızca insanların değil, tüm canlı organizmaların genomlarındaki hataları ve bozuklukları hiç olmadığı kadar büyük bir hassasiyetle düzeltmek mümkün. Uzmanlar bu tekniğin tüm gen düzeltme tekniklerinden daha üstün olduğu kanısında. M oleküler genetik alanındaki bu ge lişme, dünyanın dört bir yanındaki DNA uzmanları arasında büyük heyecan yarattı. Massachusetts Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Nobel ödüllü Craig Mello, bu keşfin, başta insanlar olmak üzere tüm canlı organizmaların genomlarındaki hataların düzeltilmesinde büyük kolaylık sağlayacağına inanıyor. Keşif, ayrıca tıp dünyasında da bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Çünkü bu teknik, bir dizi hastalığın tanı ve tedavisinde yeni umutların yeşermesine yol açıyor. Kanserden, tedavi edilemeyen virüslerin yol açtığı hastalıklara, Down sendromu ve Huntington hastalığı gibi kalıtsal sağlık sorunlarına dek çeşitli hastalıklar bu yöntemle tedavi edilebilecek. CBT 1391 8 / 15 Kasım 2013 Bilim insanları Crispr adı verilen yeni teknik yardımıyla ilk kez insan genomunun herhangi bir kısmında çok büyük bir hassasiyetle değişiklik yapma şansını elde edecekler. Bu teknik bir ansiklopedinin herhangi bir sayfasında, harflerden bazılarını imlâ hatasına yol açmadan düzeltmeye benzetiliyor. Böylece 23 çift insan kromozomu üzerindeki DNA’ların konumları, bundan böyle bir hataya yol açmadan, hassas ve ayrıntılı bir şekilde değiştirilebilecek. Bu teknik o kadar hassas ki, bilim insanları kısa bir süre içinde bunun yok edilemeyen bir virüs olan HIV veya Huntington hastalığı gibi tedavisi bulunmayan genetik hastalıkların çözümüne yönelik insan deneylerinde kullanılabileceğine inanıyor. Ayrıca tüp içinde geliştirilen insan embriyolarındaki gen hasarlarının giderilmesinde de kullanılabilecek. Doğal olarak bu son kullanım şeklinin, bugün üstün insan yaratma yöntemi olarak pek çok ülkede kabul görmesi beklenmiyor. Bugüne dek gen terapileri daha “kaba” yöntemlerle yürütülüyordu. En yaygın yöntem modifiye edilmiş virüslerin DNA’ya gelişigüzel bir şekilde yerleştirilmesiydi. Bu da bazı hastalarda büyük tehlike yaratıyordu. Oysa bu yeni yöntem, kolay ve basit olmasının yanı sıra, DNA molekülünün istenilen kısmını hassas bir şekilde düzeltebiliyor. TIP TARİHİNDE İLK KEZ Bu tekniğin moleküler genetik alanında bir devrime yol açabilecek potansiyele sahip olduğunu söyleyen 2006 yılı Nobel Tıp ödülü sahibi Craig Mello, bu olasılıkları şöyle açıklıyor: “Bu teknik yalnızca insanlarda değil, bitki ve hayvan genetiğinde de büyük değişiklikler yaratabilecek. Böylece çiftlik hayvanlarının ıslahı ve genetiği değiştirilmiş gıda maddesi üretimi kolaylaşacak ve yaygınlık kazanacak.” Mello 2006 yılında RNA enterferans adı verilen bir genetik buluşundan dolayı Nobel Tıp Ödülü’ne layık görülmüştü. Prof. Mello, bu buluşun temel bilimlerin bir zaferi olduğuna inanıyor ve kendi buluşu olan RNA enterferans tekniğinden daha üstün olduğunu ileri sürüyor. Ayrıca Mello, bu yöntemin germline terapisi olarak bilinen gen tedavisinde de, varolan kısıtlamalara takılmadan, rahatlıkla kullanılabiliceğine inanıyor. Normal bir gen terapisinde bir organizmanın hücrelerindeki hasarlı genler değiştirilir veya yerine sağlıklı olanları konur. Böyle bir durumda bu müdahaleden yalnızca tedavi gören organizma yararlanır. Oysa germline terapi, özel bir terapi yöntemidir ve organizmanın üreme hücrelerine/dokularındaki genlerine müdahale edilir. Bu yaklaşımda, taze ve sağlıklı genler yumurta hücrelerine veya sperm hücrelerine aktarılır. Bu tür bir tedavi, hasarlı genlerin organizmanın gelecek kuşaklarına aktarılma riskini önemli ölçüde azaltır. Germline gen terapisi, bugün güvenlik açısından başta İngiltere olmak üzere pek çok ülkede yasaklanmış durumda. Çünkü bu yöntemle “tasarım bebeklerinin” üretilebileceğinden çekiniliyor. Şimdi bu yeni gendüzeltme tekniği, çok büyük bir hassasiyetle uygulanabileceği için bu korkuları bir ölçüye kadar giderebilecek. Bazı sağlık uzmanları şimdiden bu yöntemin tüp bebek uygulamasında kullanılabileceğini düşünüyor: Embriyo annenin rahmine yerleştirilmeden önce bu teknik yardımıyla kuşkulu bazı genetik hastalıkların işareti olan genler temizlenebilecek. Oxford Üniversitesi’nden tüp bebek uzma TARIMDA DA KULLANILABİLECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle