27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CERN açıklamaları evrenin oluşmasında yani kozmolojik evreimeseleşmede Higgs alanının oynadığı rol ve satandart modelin doğruluğunu da kanıtlamıştır. Belki de bu teori maddenin yapısı ile ilgili olarak süregelen modellerin sonuncusu veya sonun başlangıcı olacaktır. CBT 1391 15 /15 Kasım 2013 king). Bembeyaz bir sayfaya benzeyen Higgs okyanusunda, yani evrende, maddesel parçacıklar yani elekronlar, quarklar ortaya çıkar. Klasik fizkte herhangi bir sistemde simetrinin bozulması için mutlaka bir dış müdahele gerekir. Başlangıç evrenini her noktası aynı özelliklere sahip bembeyaz bir sayfaya benzetebiliriz. Sayfa üzerine bir daire çizilse, yani bir dış müdahelede yapılsa, sayfa artık simetrik değildir, noktalar dairenin içindeki ve dışındaki gibi farklı özellikler kazanmıştır. Higgs mekanizması ile temel parçacıklar kütle kazanınca, evrenin süpersimetrik durumunu benzer şekilde bozmuştur. Bunun klasik simetri kırılmalarından farkı bir dış müdahele olmaksızın simetrinin kendiliğinden kırılmış olmasıdır. Şimdi Higgs mekanizmasının özgün tarafı, can alıcı noktası, temel parçacıkların nasıl kütle kazandığının açıklanacaktır. Higgs, bu özgün düşünce nedeni ile Nobel almıştır. Yukarıda Higgs alanının özellikleri aktarırken alanı şiddetinin sıfır olduğu konumda enerjinin sıfır olmadığını belirtmiş ve bunu temsili şekilde bir tümsekle göstermiştik. Tümsekle temsil edilen enerji karasız denge durumunda olduğundan bir temel parçacığın böyle bir durumda bulunma olasılığı sıfırdır. Ancak Peter Higgs Buna çok ilginç bir çözüm getirmiştir. Şekilde yine bir meksika şapkası ile Higgs alanı temsil edilmiştir. Bir önceki şekilden farkı tümseğin tepesindeki çukurdur. Temel parçacığı temsil eden bilye de çukurun içinde gösterilmiştir. Bu değişiliğin anlamı parçacığın kararlı denge durumunda bulunuyor olmasıdır. Yani temel parçacık kütle kazanmaya fiziksel olarak hazırdır. Teori, çukuru yalancı vakum (False Vacuum) olarak tanımlar. Yalancı vakum kavramı, kaynayan su yüzeyinde oluşan kabarcıklar ve çukurlara benzetilerek geliştirilmiştir. Evrenin o dönemki sıcaklığı göz önüne alınırsa alan içinde benzer yapıların oluşması mümkündür. Teori kütle kazanacak temel parçacık kabarcığım duvarları arasında sıkıştırır. Bu durumda da ortaya başka bir problem çıkar, parçacık duvarları aşarak enerjinin sıfır olduğu çember üzerine konumlanma şansını kayıp eder. Klasik fizik kanunları buna izin vermez. Ancak parçacığın yalancı vakum içinde kalması kuantal boyutlarda olduğundan, duvarı aşarak dışarı çıkması klasik değil kuantum fizik kanunlarına uyar. Temel parçacığın kuantum tunellemsi yaparak potansiyel çukurunun duvarlarından dışarı çıkma olasılığı sıfır değildir. Yani kuantum fiziği parçacığın yalancı vakum çukurundan dışarı çıkmasına izin verir. Dışarı çıkıp serbest kalan parçacık enerjisini kütleye dönüştürür. Şekilde gösterilen vakum çemberi üzerinde konumlanarak yani Higgs okyanusunda ortaya çıkarak elektrona veya bir kuarka dönüşür. Böylece kozmolojik evrimsellşeme süreci başlar.13,7 milyar sene sonra bu gün içinde yaşadığımız evreni meydana getirir. Şekilde büyük patlamadanitibaren bu süreç gösterilmiştir. “Türkiye’de bu başarıyı gösteremezdim” Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH), Dr. Hande Özdinler ve ekibinin motor nöron hastalığı olarak da bilinen ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz) konusundaki çalışmaları için 2.5 milyon dolar destek sağladı. Bu çalışma ALS hastalığının tanı ve tedavisinde çok önemli bir adım olarak görülüyor. Dr. Özdinler çalışmalarıyla ve Türk bilim insanlarının ABD’deki konumlarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Reyhan Oksay A BD’nin en saygın eğitim kurumlarından Chicago’daki Northwestern Üniversitesi’nde Les Turner ALS Araştırma Laboratuvarı’nın kurucu başkanı Dr. Hande Özdinler, Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden (NIH) 2.5 milyon dolarlık destek aldı. Dr. Özdinler bu desteği, motor nöron hastalığı olarak da bilinen ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz) konusundaki son buluşları sayesinde kazandı. Dr. Özdinler, dünyada ilk defa beyindeki motor nöronları ‘floresan yöntemiyle’ izole ederek görmeyi sağlayan çalışmayı gerçekleştirdi. Bu, ALS ve diğer tüm sinir hücre hastalıkları için önemli bir buluş olarak değerlendiriliyor. Bundan böyle, beyindeki hücre ölümlerinin hücresel, genetik ve mekanizmasal nedenleri büyük bir titizlik ve hassasiyetle incelenebilecek. Dr. Hande Özdinler sorularımızı şöyle yanıtladı: Buluşunuzun Türkiye’de bu kadar büyük yankı uyandırmasını bekliyor muydunuz? Yaptığımız buluşun Türkiye’de bu kadar çok yankı bulması beni hem sevindirdi hem şaşırttı açıkçası. Bir Türk kadınının başarılı olmasına duydukları açlıkla sahiplendiler başarılarımızı. Sanki bizim buluşumuza sevinirken aslında bir yerde kendi kızlarının da benzer başarılar gösterebilme umudunu alkışladılar.  O kadar çok tebrik mesajı aldım, o kadar çok kişiden ve o kadar farklı renk ve tatta mesajlar aldım ki.. sanki herkes kendinden bir şey bulmuştu bu güzel haberde.  Türkiye’de olsaydınız bu başarıyı yakalayabilir miydiniz acaba? Doğrusunu söylemek gerekirse, Türkiye’de bu kadar başarılı olamazdım.  Dolayısıyla Amerika’da başarılı olmam, Türkiye için bir kayıp değil, aslında kazanç; çünkü nerede başarılı olduğun önemli değil. Bilgi üretildikten sonra herkes o bilgiden faydalanır, önemli olan bilgi üretmek. Ben bu yüzden, beyin göçü kavramına inanmıyorum. Hatta bana öyle geliyor ki, yurtdışındaki Türk bilim insanları ne kadar güçlü olurlarsa, bizim ülkemizdeki bilim ve teknoloji de o oranda güçlenebilir. Önemli olan oluşan bilgiyi aktarabilmek.  Türkiye ile Amerika’yı bilimsel araştırmalar açısından karşılaştırırsanız, ortaya nasıl bir tablo çıkar? Türkiye ile Amerika’yı karşılaştırırsam şöyle bir tablo çıkacağını söyleyebilirim.   Amerika’da sizin adınızı doğru telaffuz edemeyebilirler, ama size ve fikirlerinize saygıda kusur etmezler. Hele de güzel, parlak fikirleriniz varsa dururlar ve dinlerler. Gerekirse o berbat İngilizcenizi bile anlamaya çalışırlar. Orada kim olduğunuz çok önemli değildir, masaya ne koyuyorsun, ne farklılık yaratıyorsun; işte bunlar önemlidir.  Benim gözlemlediğim şekliyle Türkiye’de ise kim olduğun, kimlerden olduğun, titrin, sosyoekonomik konumun fikirlerden önce gelir.  Oysa Amerika’da önce fikir ve daha da önemlisi, topluma katkı. İşte bence bu çok önemli. İnsana insan olarak önem verilmedikten sonra, bir birey, vatandaş olarak var olamadıktan sonra, orada bilimsel gelişmeden söz etmek bence saflık olur.  Hele de kadının ikinci sınıf vatandaş olduğu, korunulması gereken bir obje olarak görüldüğü bir yerde, kadınların bilim ve teknoloji dallarında başarılı olmaları gerçekten çok zor.  ABD’de Türk öğrencileri başarılı çalışmalar yapıyor. Bunun nedeni ABD’nin sunduğu olanaklar mı? Türkiye’deki aklı hür, fikri hür, vicdanı hür gençler, hani şu “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” diyen gençler altın değerinde.   Bi Hande Özdinler ve ekibi linçli, öz güvenli, bilgili ve duyarlı bir kuşak var Türkiye’de ve bu kuşağı Amerika fark etti. O çocukları Amerikan üniversitelerine nasıl çekeriz diye toplantılar yapıyorlar, çünkü biliyorlar ki, innovasyon dedikleri şey işte bu kafa yapısında olan kişilerden çıkıyor ve teknolojik gelişme işte bu kalıplara sığmayan, dinamik, özgürlüğe düşkün duyarlı kişilerin eseri olacak.  Umuyorum ki bu gençliği yitirmeyiz, renklerinin solmalarına izin vermeyiz.  Onlardaki enerji eğer doğru kullanılırsa bence Türkiye dünyanın görmediği bir teknolojik açılım yapacak.  Türkiye’de bilimsel çalışmaların geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye şu anda bir pendalum yaşıyor. En sevdiğim fizik kuralıdır: “Her aksiyona eş değerde bir karşı aksiyon oluşur”.  Dolayısıyla her devrim karşı devrimini yaratır. Bu kaçınılmaz. Şu anda karşı devrim pendalum’u aksi yöne çekmeye çalışıyor. Bir yerde pendalum normal değerini bulacak. İşte o değerin ben çok yüksek olduğunu biliyorum. Çünkü birleşip enerji verecek atomlar önce birbirlerinden uzaklaşırlar. Türkiye’de farklı gibi gördüğümüz bir çok kuvvet, aslında birbirini tamamlayan ve birlik olduğunda korkunç bir enerji çıkaracak kuvvetler.   Bunun en çarpıcı örneğini çok yakın bir zaman önce gördük.  Eğer Türkiye bu enerjiyi iyi anlar ve bu enerjiye doğru yol gösterebilirse, müthiş kazanımlarla çıkacak. İşte ben bunu umut ediyorum ve bunun böyle olacağını biliyorum.  İşte o zaman bırakın beyindeki motor nöronları, toplumun bütün fertleri floresan gibi parlayacak. Ve o gün geldiğinde bizim bu buluşumuz haber bile olmayacak: “Aaa benim kaynım da benzer bir buluş yaptıydı” diyeceksiniz.. ve ben de mutlu olacağım..  Ekibinizde hiç Türk var mı? Laboratuvarımız da tam bir canavar yuvası. İki de Türk doktor var. Prof. Dr. Emel Ulupınar Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi’nde Anatomi Bölüm başkanı ve bütün tatillerini neredeyse bizim lab’da deney yaparak büyük bir özveri ile çalışıyor. Simdi beraber  beyindeki hastalıklı diğer nöronları ayrıştırma yöntemleri üzerine  TÜBİTAK projesi yazıyoruz.   Dr. Barış Genç ise bu buluşlardaki ilk isim olan kişi. Onun düzenli ve metotlu çalışması sayesinde çok ilerledik. Umuyorum ileride grubumuzdaki Türk doktor ve bilim insanları artacak. SÖYLEŞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle