02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Her gün 3.5 milyon ton çöp! Okaliptüs yaprağına bak, altını bul ! rekonstrüksiyon çalışmalarında, özgün yapı parçaları dışında beton ve akrilik reçineler de kullanılmıştı. Bu malzemeler hava koşullarına dayanıklı değil diyor Avusturya Arkeoloji Enstitüsü müdürü ve Efes kazı başkanı Sabine Ladstätter. Bu tür yapılar çatı altında bulunmadığı için hava koşullarından daha fazla zarar görüyorlar. Hem tarihi bölümler hem de modern malzemeler aşınıyor. Bu nedenle yeniden yapılandırılan yapıların ayrıntılı bir şekilde incelenip gerekli önlemlerin alınması gerekiyor. Rekonstrüksiyonu sorumlu beyin bölgelerini büyültüyorlar. Araştırmacılar bu pozitif etkilerin, psişik rahatsızlıkların tedavilerinde de işe yarayabileceğini düşünüyor. MaxPlanck Eğitim Araştırmaları Enstitüsü’nden Simone Kühn, çok video oyunu oynayan insanların alışılmışın dışında gelişmiş beyin yapılarına sahip olduğunu bulmuştu daha önce. Yeni araştırmada video oyunlarının beyin üzerindeki etkisini öğrenmek isteyen bilim insanları, yetişkinlerden iki ay boyunca her gün 30 dakika “Super Mario 64” oyununu oynamalarını istedi. Manyetik rezonans tomografisiyle (MRT) daha sonra kontrol grubuyla beyin yapıları karşılaştırılmış. Bu şekilde oyun oynayan katılımcıların beyinlerindeki sinir hücrelerinin gövdelerinde bulunan gri maddeli bazı kısımların büyüdüğü görülmüş. Büyümeye hipokampüsün sağ tarafı, prefrontal korteks ve küçük beynin bazı kısımları dahil. Bu beyin bölgeleri her şeyden önce CBT 1391 6 / 15 Kasım 2013 Dünya nüfusu her gün yaklaşık olarak 3.5 milyon ton çöp üretiyor. İnsanların davranışlarında herhangi bir değişiklik olmazsa 2100 yılında bu oran (günde) 11 milyon tona çıkacak diyor bilim insanları Nature dergisinde. Atık üretimindeki artış, çevreye zarar veren sera gazı gibi diğer faktörlerden daha fazla. Bu gelişmenin etkileri şimdiden okyanuslardaki çöp girdaplarıyla kendini gösteriyor ve insanlık bu yığınları üçe katlama yolunda. Bu olumsuz gelişmenin yavaşlatılması için nüfus artışının frenlenmesi, kentlerde daha iyi kaynak yönetimi ve mesela hafif ambalaj teknolojisinin geliştirilmesi gibi öneriler var. Halihazırda en fazla çöpü Avrupa ve Kuzey Amerika’daki ülkeler üretiyor. Uzmanlar bu bölgelerde çöp birikiminin 2050 yılında en yüksek seviyeye ulaşmasını bekliyor. Nüfus artışındaki yavaşlamaya ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak bu tarihten sonra çöp miktarının azalacağı tahmin ediliyor. Bazı kentlerde bu azalmanın daha önce gerçekleşebileceği sanılıyor. Mesela San Francisco’da 2020 yılına dek sıfır çöp üretimi hedefleniyor. Bu kentteki çöplerin yüzde elli beşi yenileniyor veya yeniden kullanılıyor deniyor Nature dergisinde. Çöpler özellikle de kentsel bölgelerde sorun yaratıyor. Bir şehirli kırsalda yaşayana kıyasla iki ila dört misli çöp üretiyorki kentleşme dünya genelinde devam ediyor diye dikkat çekiyor Ontario Üniversitesi’nden Daniel Hoornweg. 2025 yılı için günlük altı milyon ton katı atık bekliyor araştırmacı. Bu miktar 5000 km uzunluğundaki çöp arabası konvoyuna sığacak kadardır. Atık oranı özellikle de ekonomik büyümenin olduğu yerlerde daha fazla artıyor; şu sıralar Doğu Asya’da ama özellikle de Çin’de. Ve tahminlere göre Güney Asya’da da 2025 yılında Hindistan ekonomisi önemli ölçüde büyüyecek. Aynı beklentiler Sahra’nın güneyindeki Afrika devletleri için de var. San Francisco dışında olumlu gelişmenin yaşandığı bir kent daha var aslında. Japonya’daki Kawasaki kentindeki endüstriyel süreçler o kadar iyileştirilmiş ki yılda 565.000 ton daha az çöp üretiliyor. Araştırmacılar Japonya’nın genel olarak dünyaya örnek olabileceğini söylüyorlar. Nitekim ortalama bir Japon, yaklaşık olarak aynı gelire sahip olan bir Amerikalıdan üçte bir oranında daha az çöp üretiyor. Bilim insanları bunun kültürel normlar, kentlerdeki yoğun nüfus ve ithal ürünlerin pahalı oluşu gibi faktörlerle ilgili olduğunu düşünüyor. Avustralyalı bilimciler altın içeren toprakta kök salan okaliptüs ağacının yapraklarında altının izleri bulmuş (Nature Communications). Bitkiler tarafından suyla alınan altın partikülleri yapraklara kadar ulaşıyor. Gerçi daha önceleri de bazı bitkilerin yapraklarında altın saptanmıştı fakat altının nereden geldiği pek anlaşılmamıştı. Yeni sonuç altın arayışında yardımcı olacak. Topraktan karot örnekleri almaktansa bitki yapraklarını incelemek daha hesaplı ve zahmetsiz diyor CSIRO’dan Melvyn Lintern. Ayrıca sondajın zor olduğu kumlu topraklı kurak bölgeler de bu şekilde araştırılabilir. Bu sonuç üzerine Avustralya’da iki yeni altın madenine yatırım yapılmış. Buralarda birkaç milyar Avustralya Doları değerinde altının bulunacağını sanılıyor. Batı Avustralya’daki Freddo bölgesindeki kökler altın zengini bölgenin otuz metre derinliğine kadar devam ediyor. Altının izleri ağaçların gövdesine, dallarında ve yapraklarında bulunmuş fakat altının en yoğun olduğu kısımlar yapraklar. Okaliptüs yapraklarındaki altın yoğunluğu gerçi diğer bölgelere kıyasla 800 misli kadar fazla ama yaprak toplamak yine de karlı bir iş olmaz diyor araştırmacılar. “Sonuçta yüz ton yaprak toplayan sadece sekiz gram altın elde edebilir.” yapılmış diğer ünlü yapılardan biri olan Celcius Kütüphanesi’nin durumu da iyi değil. Fakat restore edilmiş bir yapının restorasyonu için finansal kaynak bulmak zor. Hadrian Tapınağı’nın restorasyon masraflarının birçoğunu 100.000 Avro ile J. M. Kaplan Vakfı karşılıyor. Yapıdaki en büyük problemleri tapınağın yeniden ayağa kaldırılması sırasında kullanılan demir elementlerin korozyonu yaratıyor. Elli yılı aşkın bir sürenin ardından demir elementler neredeyse tamamen gevşemiş ya da gevşemek üzere. Bu durum tapınağın dayanırlılığını tehdit ediyor. Ayrıca mermer yüzeylerde de dağılma söz konusu. Efes’teki en ünlü anıtlardan Hadrian Tapınağı’nın restorasyonu başladı. 1950’li yıllarda yeniden yapılandırılan tapınağın durumu hava koşullarından önemli ölçüde zarar gördü. Restorasyon çalışmaları Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından yürütülüyor. Tapınak, çalışmaların devam edeceği Temmuz 2014 tarihine kadar ziyarete kapalı kalacak. Yapının 1950’li yıllardaki Hadrian Tapınağı’ nın restorasyonu Genel kanıya göre video oyunları anlamsız zaman kaybından başka bir şey değil. Fakat anlaşıldığı üzere “Tetris”, “Super Mario” vb. oyunlar bu değerlendirmeyi pek hak etmiyor. Bazı araştırmalar belli başlı video oyunlarının beyin üzerinde olumlu etki yaptığını göstermişti. Almanlar şimdi bunu somut verilerle de kanıtladı. Video oyunları, mekânsal oryantasyon, bellek oluşumu ve stratejik düşünmeden Video oyunları: Beyin üzerindeki etkisi mekânsal oryantasyon, bellek oluşumu, stratejik düşünce ve ellerin hareketlerinden sorumlu. İlginç bir şekilde katılımcılar bir oyundan ne kadar çok zevk alırlarsa, söz konusu değişimler o kadar belirgin oluyor. Bu da belli başlı beyin bölgelerinin video oyunlarıyla “çalıştırılabileceğini” gösteriyor. Fakat her video oyunu aynı etkiyi yapmaz. Mesela şiddet içeren oyunların etkisini bilemeyiz diyor Kühn. Sonuçlar, daha çok mekânsal hayal gücü ve çeviklik gerektiren “Super Mario” oyununa dayanıyor. Bununla birlikte video oynamanın dozunu da iyi ayarlamak gerekiyor.. Örneğin çocukların neredeyse sadece video oyunlarıyla meşgul olmaları da iyi etki yapmaz diye uyarıyor uzmanlar (Molecular Psychiatry). Örneğin şizofreni gibi psişik bozukluklarda, travma sonrası bozukluklarda ya da Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklarda işe yarayabilir. Tarihin en büyük hayvanı nasıl hareket ediyordu? Argentinosaurus dünya tarihinin en büyük ve en ağır kara hayvanıydı. Bilim insanları uzun bir süredir bu 40m uzunluğunda ve 80 ton ağırlığındaki hayvanın ne şekilde hareket ettiğini, iskeletin ve kasların bu yükü nasıl taşıdıklarını merak ediyorlardı. Araştırmalarını Plos One dergisinde yayımlayan ekip, bir Argentinosaurus iskeletini lazer tekniğiyle taradıktan sonra bilgisayarda bu devasa hayvanın olası hareket süreçlerini canlandırmış. Bu şekilde bu hayvanın saatte 7 km’lik bir hızla yol aldığı ortaya çıkmış. Manchester Üniversitesi’nden Irvin Sellers ve ekibi tarafından taranan iskelet Arjantin’deki bir müzede sergileniyor. İsleket, bir zamanlar Titanosauruslara dahil olan Argentinosaurus huinculensis’e ait ve 94 milyon yıl yaşında. Bu dinozorlara ait çok az fosil kalıntısı bulunmuştur bugüne dek ve seçilmiş koşullar ve özel bir yazılım programıyla simülasyon başlatıldıktan sonra ve söz konusu dinozor bilgisayarda öne doğru yürütülmüş. Simülasyondan anlaşıldığı üzere 83 ton ağırlığındaki dinozor mekanik olarak yavaş yavaş hareket edebilecek durumdaydı. Fakat dinozor bu beden büyüklüğü ve ağırlığıyla sınıra yaklaşmış durumda. Gerçi daha büyük kara hayvanları mümkün ama bunlar farklı bir beden yapısına veya farklı davranışlara sahip olmalıydılar. Yoksa kasları eklemlerin kırılmasını önleyemezdi, diyor uzmanlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle