24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör mozomu eksik olan sekiz sperma bulmuşlar. Kromozom sayısı anormal olan spermaların yüzde on oranda bulunuşu daha önceki araştırma sonuçlarıyla da örtüşmekte. Gerçi dişi yumurta hücreleri için bu oran yüzde yirmi ila otuz olarak tahmin ediliyor ama erkekteki kalıtsal bozukluklar, hamileliğin başarısız olmasında önemli ölçüde etkili diyor Quake. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey sormuş: «Öğrenciler üniversitede alkol alıp kafayı mı bulacaklar, yoksa ilim alıp kendilerini mi bulacaklar?» Üniversite kavramından ve bu kavramın dile getirdiği müessesenin işlevinden bîhaber olan bir kişi tarafından sorulması son derece makul bir soru! Avrupa’nın kesin coğrafi merkezini bulmak isteyen bilim insanları her seferinde yeni bir sonuca ulaşmışlardı. Avrupa ve Asya arasındaki sınırların kesin olarak belirlenmemesidir. Hangi çizgi kabul edilmeli? Bir kıtanın başı ve sonu nerededir? Avrupa’nın merkezi olabilecek ilk yer Kuzeydoğu Polonya’daki Suchowola köyüydü. Haritacı ve astronom Szymon Antoni Sobiekrajski, iki yüz yıl önce başka hiçbir bölgenin bu kadar merkezde yer alamayacağını hesaplamıştı. Bu bilgi Suchowola’nın merkezine dikilen bir yazıtta var. Fakat AvusturyaMacaristan İmparatorluğu sırasında, Avrupa’nın merkezi yeniden belirlendi. Burası AlmanyaÇekoslovakya sınırındaki Dylen dağıydı. Dağın zirvesinde bulunan bir yazıt da ziyaretçilere buranın Avrupa’nın merkezi olduğunu söylüyor. Ve 1887 yılında bir demiryolu inşaatı sırasında yeni ölçümler yapılınca Avrupa’nın coğrafi merkezi Ukrayna’daki Rachiw’e kaydı. İşçilerin hemencecik betondan biçimlendirdikleri anıt bugün hâlâ orada. 25 yıl önce Fransız Ulusal Coğrafya Enstitüsü araştırmacıları, yeni bir merkez tespit etti: Litvanya’nın başkenti Vilnius’un kuzeyinde Purnuskes köyünde bulunan dev bir rüzgârgülü ve dev bir granit sütun turistleri hâlâ bu noktaya çekiyor. Heykeltıraş Gintaras Karosas 1991’de bunun yanına “Avrupa Parkı” adında bir heykel parkı kurdu. Bir piramidin etrafına yerleştirilen taş plakalar üzerinde çevredeki ülkeler ve kentler gösteriliyor. Kim bilir belki de Avrupa Birliği’nin merkezini belirlemek daha kolay olurdu. Ama ne var ki buradaki sınırlar da durmadan değişiyor. AB’nin resmi merkezi ilk başlarda Fransa’daki SaintClement kentiydi ama 1995 yılında Belçika’nın Viroinval kentine kaydı. Yunanistan’ın AB’ye girmesiyle, merkez yine Fransa’ya kaydı. Cher bölgesindeki Blancafort bir yıllığına Avrupa Birliği’nin merkezi olarak kaldı. AB’nin 2004 yılında doğuya doğru genişlemesinden sonra Bonn’daki Teorik Jeodezi Enstitüsü, yeni merkezin Almanya’daki Cölbe kenti olduğunu açıkladı. Ne var ki araştırmacıların hata yaptıkları anlaşılınca yeni merkez Kleinmaischeid oldu. Fakat burası da bu “unvanı” sadece iki yıl taşıyabildi. Romanya ve Bulgaristan’ın AB’ye katılmasıyla ve 2007 yılında ikinci kez doğuya doğru genişlemesinden sonra Avrupa Birliği’nin merkezi Almanya’nın Hessen eyaletindeki Gelnhausen kentinin Meerholz semti oldu. Avrupa’nın merkezi neresi? vardılar. Diş minesinde tahıl tanecikleri ve diğer bitki kalıntıları, hatta civan perçemi ve papatya gibi şifalı bitkilere ait kalıntılar bulunmuş. Bu bitkiler besleyici olmadığı gibi tatları da acımsıdır. Bu nedenle Neandertal’lerin bu tür bitkileri iyileştirici etkilerini bildikleri için yediklerini sanıyoruz diyor bilim insanları Naturwissenschaften dergisinde. Neandertal’ler sandığımızdan çok daha çeşitli ve karmaşık besleniyorlardı diyor Barcelona Üniversitesi’nden Karen Hardy de. Gerçi bu insanlar için et çok önemliydi ama El Sidron’daki buluntular Neandertal insanının çevresindeki bitkiler hakkında da bilgi sahibi olduğunu gösteriyor. Neandertal’ler bitkileri besleyici değeri veya tıbbi yararlarına göre seçiyorlardı. Araştırma çerçevesinde beş Neandertal’e ait on diş taşı örneği incelenmiş. 47.000 ila 50.600 yıllık örnekler İspanya’nın kuzeyindeki El Sidron mağarasında bulunmuş. Tüm diş minesi örneklerinde ateşte kavrulup, patlatılan tahıllara ait kalıntılar dışında, fındık, ot veya sebze kalıntılarına rastlanmış. Buna karşın etsel protein ve ette görülen maddelere ait neredeyse hiç iz bulunmamış. Bir Neandertal’in diş minelerinde ise özellikle de civan perçemi ve papatya gibi acımsı bitkilerde bulunan “azulene” ve “cuomarin 4methylherniarin” gibi bitki içerikleri saptanmış. Araştırmacılar bu bitkilerin şifalı etkileri nedeniyle yendiğini düşünüyorlar. Papatya içindeki “azulene” içeriğinin iltihap önleyici etkisi var. Üniversitenin Ne Olduğunu Bilmeyen Birisi Başbakan Olursa... Sayın Başbakanımız hayatında gerçek bir üniversiteyi tanıma imkânını bulamamıştır. (Kimse bana kendisinin üniversite diplomasını hatırlatmasın, zira Başbakanımız Türkiye’deki bir üniversiteden diplomalıdır. Türkiye’de tek bir tane bile gerçek üniversite olmadığı konusundaki kanaatimi anımsatırım) Bu durumda gerçek bir üniversitede neler olur kendisine örneklerle anlatılmalı. Buradaki kısıtlı yerimde, 19. yüzyıl sonunun en şöhretli üniversitelerinden biri olan Berlin Üniversitesi, Coğrafya Enstitüsü’nden, bu enstitünün en meşhur mezunlarından olan büyük Asya kâşifi Sven Hedin’in (18651952) anılarını kullanarak bir örnek arz edeyim (aşağıda özetlediğim anılar, büyük kâşifin içinde Sultan II. Abdülhamid’i de anlattığı Große Männer Denen Ich Begegnete {19511952; Karşılaştığım Büyük Adamlar} adlı üç baskı yapmış olan meşhur eserinin birinci cildindedir): Sven Hedin, ülkesi İsveç’te üniversiteyi bitirip doktorası için gidecek bir yer arayınca hocası büyük jeolog Waldemar Christofer Brøgger (18511940), kendisine Berlin Üniversitesi’ne giderek jeoloji ve coğrafya tarihinin en saygın isimlerinden olan Ord. Profesör Baron Ferdinand von Richthofen’in (18331905) yanında çalışmasını önerir ve Sven Hedin’in eline bir de dostu Baron von Richthofen’e hitaben bir tavsiye mektubu verir. Sven Hedin gider, kendini büyük jeolog ve coğrafyacıya takdim eder ve doktora öğrenciliğine kabul olunur. Baron, enstitüdeki derslerinden sonra ayrıca, öğrencilerin ya araştırdıkları veya okudukları veya baronun onlara özel olarak anlatmak istediği konuların tartışılacağı bir kollok düzenler. Bu kolloklar derslerden sonra, akşam yemeğinden önceki saatlere rast getirilir ve baron öğrencilerini yanına alarak enstitünün yanındaki Gasthaus’a (mahalli lokanta) geçer. Burada Gasthaus sahibi, kendisine daha önceden katılacak öğrenci sayısı haber verildiği için masayı hazırlamıştır. Masanın başına baron oturur, öğrenciler masanın etrafındaki sandalyelere yerleşir ve Gasthaus sahibi gelerek içki siparişlerini alır. Genellikle bira içilir. Böyle toplantılara başka Avrupa üniversitelerinde ben de katıldığım için buralarda biranın dışında bazan şarap, bazan bir kahvenin yanında daha sert alkol içeren şnaps türü içkilerin içildiğini bilirim (ben İsviçre’de doktoramı yaparken rahmetli hocam Prof. Dr. Rudolf Trümpy ile kahve ve yılan otu {Gentiana lutea} likörü içmeyi severdim). İçkiler servis edildikten sonra, ya bir öğrenci takdimini yapar veya daha önce kararlaştırılmış bir soru üzerine bir tartışma açılır veya kendisi de çok büyük bir kâşif olan Baron von Richthofen çocuklara kendisinin Çin, Orta Asya, Japonya, ABD’nin batı alanları gibi o zamanlar henüz medeniyetin tam olarak fethedemediği yerlerde yıllar boyu yaptığı gezilerden ve araştırmalardan örnekler verirmiş. (Baron von Richthofen yalnızca Çin’de 12 sene kalarak bu dev ülkeyi tek başına jeolojik olarak haritalamış ve beş dev metin cildi ve iki büyük atlas cildinden oluşan ve Asya jeolojisine bir kuantum sıçraması yaptırtan eserini yazmıştır.) Özetle öğrenciler hem içkilerini yudumlayıp günün yorgunluğunu atarak rahatlar hem de gerek kendi arkadaşlarından gerekse de büyük hocalarından bilim öğrenerek evlerine dağılırlarmış. Bu kolloklara katılanlar arasında Sven Hedin’den başka da büyük isimler yetişmiştir ki, bunlardan biri bizim Doğu Anadolu’nun ilk tektonik sentezini yapan daha sonraki Leipzig coğrafya Ord. profesörü Gustav Wilhelm von Zahn’dır. Başbakan, bilmediği, anlamadığı konularda ağzını açmadan önce araştırsın, öğrensin, anlasın ve ondan sonra fikir beyan etsin. Bugün maalesef Amerikalılara özenerek Latince askeri kampları dile getirmek için kullanılan kampus kelimesiyle belirtilen yerleşkelere tıkıştırılan üniversitelerde Gasthaus’lar yoktur. Onun için oralara aynı havanın yaratılabileceği lokaller konulmalıdır. Mesela Tayyip Bey’in bir fırsatı olsa da, kendisini Zürih’te dünyanın en önde gelen üniversitelerinden biri olan ETH’nin bir öğrenci bistrosunda benimle birlikte bir bira içmeye davet etsem. Hem bu bahaneyle ona biraz da üniversite anlatırım. Orada öğrencinin bira içerek neyi bulduğunu anlar (Einstein orada öğrenciydi mesela). Oyla bir mevkiye seçilmek adamı âlim yapmaz. Aklı belli ki Yunus’a (yani 12. yüzyılda) takılıp kalmış olan Başbakan, önce bilime hürmeti öğrensin, sonra çok istiyorsa kendini de öğrenir. Ama bilimin amacı insana sırf kendini değil, kendinin de bir parçası olduğu bu muhteşem kâinatı anlatmaktır. 50.000 yıl öncesine ait beş Neandertal’in dişlerindeki yiyecek kalıntılarını inceleyen araştırmacılar, acımsı şifalı bitkilerle hastalıklardan korundukları veya hastalıkları tedavi ettikleri sonucuna Nilgün Özbaşaran Dede nozbasaran@yahoo.com CBT 1324/ 7 3 Ağustos 2012 Neandertal’ler şifalı bitkilerle iyileşiyordu Namibya’nın büyük bir kısmı çöl ve yarı çölden oluşur. Afrika’nın güneybatısındaki bu ülke için su çok değerlidir, özellikle de göçebe halk için. Kim bilir belki de su sıkıntısı geçmişte kalabilir. Alman hidrojeologlar CuvelaiEtosha havzasında (Kuzey Namibya) dört yüz yıl kadar yetebilecek dev bir yer altı su rezervi buldu. Angola sınırındaki beş milyar metreküplük tatlı su rezervi iki yüz metre derinlikte bulundu diyor Martin Quinger. Sadece depolanan miktar bile yoğun nüfuslu kuzey bölgesinin su ihtiyacını dört yüz yıldan fazla karşılayabilir. Araştırma Namibya Tarım, Su ve Ormancılık Bakanlığı’nın işbirliğiyle gerçekleştirilmiş. Uzmanların hedefi iki milyonluk nüfusun yüzde altmışının yaşadığı kuzey bölgesinde temiz içme suyunu garanti altına almak. On bin yıllık olan yer altı su kaynağının en iyi kalitede olduğu ve daha yüksekte yer alan Angola’dan geldiği sanılıyor. Su rezervi yüz metre kalınlığındaki bariyer tabakasının altında yer alıyor. Suya ulaşmak için bu tabakanın delinmesi gerekiyor. Çölün altında 400 yıllık su var
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle