Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim ve teknolojide, Osmanlı’dan kalan geri kalmışlığın nedenleri üzerine... Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, mustafa.kaymakci@ege.edu.tr http://mustafa.kaymakci.blogspot.com T ürkiye’de bilim ve teknolojinin birçok sorunları var. Bu sorunların bir kesimi Osmanlı Devleti’nden kalan geri kalmışlıktan kaynaklanıyor. Osmanlı toplumu Batı’nın, bir başka deyişle Hıristiyan Avrupa’nın yaşadığı bilimsel devrimi ve aydınlanmayı yaşayamadı. Çünkü toplumun yapısal özellikleri buna uygun değildi, daha ötesi toplum merak eden, sorgulayan ve soru soran niteliklerinden uzak bırakılmıştı. Yazıda bilim ve teknolojide, Osmanlı’dan kalan geri kalmışlığın nedenleri üzerinde durulacaktır.. Osmanlı döneminde özellikle 17. yüzyıldan itibaren medreselerde doğa ve akli bilimlerinin itibardan düştüğü ve derslerin fıkıh alanı içinde kapandığı söylenebilir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru ise, yenilgilerin etkisiyle medreselerin yanında çağdaş denebilecek yüksekokulların açıldığı, buralarda doğa bilimlerine yeniden dönüş çabalarının olduğu gözlemlenmektedir. Ancak bu okullarda okutulan derslerde, genellikle eskimiş telif eserleri ve çeviri kitaplardan yararlanılmıştır. Araştırmaya dayalı eserler neredeyse yoktur. Osmanlı medreselerinde doğa ve matematik bilimlerinde ortaya çıkan gerilemenin birçok nedeni vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir (Akdağ, 1974; Adıvar, 1991; İnalcık, 1993; Aydın, 2007; Somçağ, 2007; Ocak, 2011) 1. Osmanlılardan önce, İslam dünyasında düşüncenin canlılığı bir ölçüde kaybolmuştu. Osmanlılar, İslam düşüncesini böyle bir noktada devralmışlardır. 2. Ulema sınıfının çalışmaları üzerine merkezi gücün, padişahların denetleyici ve yönlendirici etkisi egemen olmuştur. Medreseler, padişahların özel eğilimlerine göre yapılandırılmıştır. Bir başka deyişle Osmanlı ideolojisinin merkeziyetçi devletçi yapısının şekillendirdiği bir düşünce yapısı oluşmuştur. Bilim ve düşünce üretimi, ancak bu sınırlar içinde ve devlet hiz meti için söz konusu olmuştur. 3. Ulema sınıfında, temelleri Gazali tarafından dile getirilen bilimin dine aykırı olduğu, kutsal inançları zayıflattığı iddiası giderek daha yoğunluk kazanmıştır (Gazali, 1981; Hoodbhoy, 1993, Adıvar, 1994; Özakıncı, 2004; Saliba, 2008; Şibli, 2008). Bu durum, bilimsel düşüncenin gelişmesini engelleyen önemli bir etmen olarak ortaya çıkmıştır. 4. Yönetici ve ulema sınıfı, Batı’nın giderek artan teknolojik üstünlüğünün ardındaki gerçeğin bilimsel ilerleme olduğunu fark edememişlerdir (Adıvar, 1991). Bu kapsamda bilimsel ilerlemenin önünü açan Batı’daki reform ve aydınlanma hareketlerine de duyarsız kalınmıştır. Burada top, tüfek vb. askeri teknolojilerin Batı ülkelerinden kolaylıkla alınabilmesi de rol oynamıştır. 5. Osmanlı’nın bilimde geri kalmışlığında, daha önce belirtilen nedenlere ek olarak ŞiiSafevi etmenin de payı olduğunu bildirenler de vardır (Ocak, 2011) 6. Matbaanın Osmanlı mülkünde kullanılması (1726) bile Batı’da (Almanya) kullanılmasından (1454) yaklaşık 300 yıl sonra hayata geçmiştir. Matbaanın bulunuşu, Batı’da okuyabilen herkesin bilimsel eserlere ulaşmasını sağlamış, bilim adamları topluluğunun oluşturulmasını hızlandıran bir etkinlik olmuştur (Ronan, 2005; Asimov, 2006). 7. Bütün bu nedenlerle birlikte, Osmanlı’nın doğa ve matematik bilimlerde geri kalışını, buna bağlı olarak teknolojik geriliği ve sonuçta tarih sahnesinden çekilişini ekonomik altyapıya bağlayan yazarlar da vardır (İnalcık, 1993; Aydın, 2007; Somçağ, 2007). Bunlara göre, ekonomiyi şekillendiren toprak mülkiyetindeki tımar sistemi, yükseliş ve gerilemenin bir ikilemi olarak en önemli nedenidir. Başlangıçta fetihler için güçlü ordular yaratan bu sistem sayesinde devlet, 17. yüzyıla kadar Avrupa, Akdeniz ve Ortadoğu’nun en büyük gücü olmuştur. Doğu ticaret yolunu da denetim altında tutan Osmanlı, gerek ticaret, gerekse fetihler yoluyla zenginlik yaratmış, ancak bu durum topluluğu atalete de sevk etmiştir. Ancak da ha sonraları, Batı’da meydana gelen değişimlerin etkisiyle, ordular yenilmeye ve merkezi düzen zayıflamaya başlamış ve ekonominin bel kemiği olan tımar sistemi çözülmüştür. Tımar sisteminin çözülmesi, bir yandan vergilerin toplanamaması ve maliyenin iflasına yol açmış, bir yandan da ordunun gücü giderek erimiştir. Yerine konmak istenen yeni askeri düzen de istenilen başarıyı sağlayamamıştır. Özetle çözülen tımar sistemi yerine, ekonomiyi ayakta tutacak yeni bir üretim biçimi ve ilişkilerinin yerine konulamaması, Osmanlı Devleti’nin gerilemesi ve yıkılışını gündeme getirmiştir. Bundan bilim ve teknoloji de payını almıştır. Kaynakça Adıvar, A.A. 1991. Osmanlı Tarihinde İlim, 5. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul. Adıvar, A.A. 1994. Tarih Boyunca İlim ve Din (Bilim ve Din) 5. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul. Akdağ, M. 1976. Türkiye’nin İktisadı ve İçtimai Tarih. Cem Yayınevi, Ankara. Asimov, I. 2006. Bilim ve Buluşlar Tarihi. İmge Kitabevi, İstanbul. Aydın, E. 2007. Osmanlı Neden Geri Kaldı? 2 Haziran 2007 Cumhuriyet Hafta Sonu Gazali 1981. TehafülülFelasife” Filozofların Tutarsızlığı” (Çeviren: Karlığı) 1. basım. İstanbul. Hoodbhoy, P. 1993. İslam ve Bilim. (Bağnazlığa Karşı Akılcılığın Savaşımı). 2. Baskı, Cep Düşün, İstanbul. İnalcık, H. 1993. Osmanlı İmparatorluğu. Toplum ve Ekonomi, İstanbul. Ocak, A.Y.,2011 Yeniçağlar Anadolu’sunda İslamın Ayak Sesleri.Osmanlı Dönemi/MakalelerAraştırmalar.Kitap Yayınları Özakıncı, C. 2006. İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü. Otopsi Yayınları, İstanbul. Ronan, C.A. 2005. Bilim Tarihi, Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi (Çevirenler: İhsanoğlu, E., Günercan, F) TÜBİTAK Akademik Dizi, Ankara. Saliba, G. 2008. İslam Bilimi ve Avrupa Rönesans’ının Doğuşu. Butik Yayıncılık, İstanbul. Somçağ, S. 2007. Kanuni’den Vahdettin’e Osmanlı ve Batı. 2006 Yayınevi, İstanbul. Şibli, N.M. 2008. Gazali. Kayıhan Yayınları, İstanbul. Hizmet sektöründe zorla güzellik olur mu? Kalp damar cerrahı, öğretim üyesi arkadaşımla sohbet ediyoruz. Bugün nöbet tutuşunun 20. yıldönümüymüş. ‘Kıpkırmızı bir bardak çay ile kutlayalım’ dedik içimiz buruk. Yelda Özsunar Dayanır, yeldaozsunar@gmail.com insanlar geldi hastane kapılarına, bekleşip durdular gözümün içine baka. Geceleri uyuyamadım kaygıdan, sonra da düşündüm değer mi diye. Aldığım toplam doçentlik maaşı 2.500 TL. Doğru dürüst performans dağıtmıyorlar hastane zararda diye. Yeni yasal düzenlemelerle artık yaptığımız iş para puan ile çarpılır oldu. Bu iş bu para, bu puan ile yapılır mı diye düşünmeye başladım. Kirlendiğimi hissettim. En başta da mesleğimin kirlendiğini. Geceleri uykusuz kalmam, ders anlatmam, yöneticimin, yöneticinin, girişimcinin gözünde değersiz önemsiz... Eskiden bunlar hastam için, yeminim için, öğrencim için, insanlık ve bilim için yaptıklarım içindi. Aldığım para önemsizdi. Artık sistem değişti, puan para hesabı hepimizi köreltti, küçülttü. Artık meslektaşlarımın kaçı bugüne kadar yaptıklarımızı yapar bilemem. Hasta başı para, puan hesabı, hasta iyileştirme hedefinin önüne geçti. Artık doktorlar puan biriktirme derdiyle hastayı oyalayıp, yüzünü gösterir tetkik ister durur. Ancak kaç kişi hekimlik sanatını uygular, elini taşın altına koyar, riskli hastayı ameliyat eder bilmem. Riskli hastaya bakmanın puanı nezleye bakmak ile aynı bu sistem yapılan işlemin kalitesi ile ilgilenmiyor, hasta ne kadar uzun yaşamış, yapılanlar işe yaramış mı, hasta iyileşmiş mi kimse düşünmüyor. B CBT 1297/ 19 27 Ocak 2012 ugünlere geleceğimizi bilseydim gün aşırı bunca nöbeti tutar mıydım bilmem, dedi. Cerrah olmak çok zordur bilirsin. Bütün gece nöbet tutup, ertesi günü çalışmaya devam ederiz, saatlerce ameliyatlar sürer, çoğumuzun boyun fıtığı vardır. Çoğumuz stresli, hipertansiyonlu insanlarızdır. İnsanın damarı, beyni parmağımızın ucundadır çünkü. Mal alıp satmaya benzemez bilirsin; ancak yakınlarımız bilir işimizin güçlüğünü. Eve gider üstüne de ders çalışırız, sınavlar için, doçentlik için, makale için, ders hazırlamak, öğrenmek için. Beyin ve parmak işçisiyiz biz anlayacağın. Geçen gün bir amcayı ameliyat ettim, ameliyat iyi geçti ama, çok yaşlı olunca enfeksiyon kaptı, kötüleşti. Muş aşiretinden biriymiş amca. Muş’tan otobüslerle Şu anda bir doktor bir muslukçu yada bir telefoncudan daha düşük maaş oluyor. Bir MRG raporu 35 liraya raporlanıyor; özel sektörde bir muslukçu 25 TL’den açıyor servisi. Çünkü sistem doktorun emeğini kontrol edip, ucuzlatıp girişimciye ucuz işçi, para kazanma yolu olarak sunmak istiyor neyse ki şu anda kimse muslukçunun aldığı para ile ilgilenmiyor. Hekimlik mesleği köşeye sıkışmış, umutsuz, çaresiz ve emekleri ucuzlatılmış girişimcilerin, hastane sahiplerinin iştahını açan sofralara yem olarak atılmış durumda. Kutsal hastası kendi vergisi, emeği, huyu ile kurulan yönetimlerle karşı karşıya. Aklı selim bir mantığın elbet günün birinde yerleşeceğini, güneşin balçıkla sıvanamayacağını, zorla, seçeneksiz bırakılarak çalıştıran hastaların şifa dağıtamayacağını, zorla güzelliğin hizmet sektöründe olamayacağını söylese de yürekler kırgın, hastalar sahipsiz ve ilgisiz. Cerrahlar ameliyathanelere sokulmuyor. Oy için, puan için yoksullukla hekimi korkutarak yine hekime hasta baktıran mantık yanına artık kimselerin sistem gereği dokunmak için motive olmadığı zor ve riskli hastaları alarak yok olacak. Geriye sadece o hastaların yakınları ve gerçeği bilen hekimlerin yanık yüreği kalacak. O zaman iş işten geçmiş olacak, hastalarımızı korumak yemini gereği boynumun borcu. Hastalarımıza duyurulur.