Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İnsanın evrimi konusunda bilmediklerimiz Biz insanlar günümüzde de evrilmeye devam ediyoruz...hem de eskisinden çok daha hızlı bir biçimde. Açık ten rengi, sarı saç ve sütü sindirebilme yeteneği gibi özelliklerin tümü de kısa bir geçmişe uzanan evrimsel yenilikler 1924 yılında, Güney Afrikalı bir taş işçisi kazı yaparken şimdi Australopithecus adıyla bilinen ve 2,5 milyon yıllık bir insansı türü olan Taung çocuğunun taşıllaşmış kafatasıyla karşılaştı. Bu bulgu, Charles Darwin’in 150 yıl önce “Türlerin Kökeni” başlıklı yapıtında ortaya attığı, insanların daha önceki maymunlardan türedikleri yönündeki kurama da somut bir kanıt getirmiş oldu. O dönemde kendilerini Piltdown adamının büyüsüne kaptırmış olan insanların çoğu Taung çocuğuna pek yüz vermedi. Gelgelelim, 1953 yılında The Times gazetesinde yayımlanan bir haber sonucunda sözde atamız olduğu öne sürülen ve çene kemiği bir orangutana, kafatası insana ait olan Piltdown adamının şaka olduğu anlaşıldı. Piltdown aldatmacası, Arthur Conan Doyle’dan Fransız rahip Pierre Teilhard de Chardin’e, çok sayıda kişiye mal edildi. Artık hemen hemen herkes bu işin Britanyalı amatör kazıbilimci ve reklam dünyasının kötü üne sahip kişilerinden Charles Dawson’un başının altından çıktığı görüşünde birleşiyor. Taung çocuğunun önemini fark eden Avustralyalı insanbilim uzmanı Raymond Dart bu türe Australopithecus africanus adını verdi. 1940’lara gelindiğinde buna benzer başka bulguların elde edilmesi üzerine Dart’ın meslektaşları da Taung çocuğunun goril yavrusu olmadığını kabul ettiler. 3.2 milyon yıllık Australopithecus afarensis türünün bir örneği olan çarpıcı bütünlükteki Lucy, 1974 yılında, Donald Johanson tarafından Etiyopya’nın Hadar bölgesinde gün yüzüne çıkartıldı. Lucy öylesine değerli bir bulguydu ki, kalıntıları uzun bir süre Etiyopya Ulusal Müzesi’nin gözlerden ırak bir köşesinde tutuldu. Lucy 2007 yılında Afrika’yı terk ederek A.B.D’ye doğru bir yolculuğa çıktı. Yolculuğu sırasında Houston, Seattle ve New York gibi kentlere uğradı. Sergiyi kaçıranlar yakında internetten Lucy’nin ayrıntılı CT taramalarına ücretsiz olarak ulaşabilirler. Bu ayaklar yürümek için yapılmış. Homo erectus çağdaş insan gibi dik yürüyen ilk atamız olabilir. Ne var ki, Orrorin tugenensis’ in (Kenya’da bulunan bir primat fosili) kalça kemikleriyle ilgili yeni bir çözümleme 6 milyon yıl önce, yani Homo erectus’tan 4 milyon yıl önce, ilk insansı primatların arka bacakları üzerinde rahatlıkla yürüyebildiklerini ortaya koydu. Sıkı dostlar. İnsan ile şempanzenin evrimsel süreçleri o dönemlerde, ilkin en az 6.3 milyon yıl önce ve ardından yüzlerce bin yıl sonra olmak üzere, iki kez kesişmiş olabilir. Bu durum iki türün eninde sonunda yollarını ayırmadan önce kendi aralarında çiftleşmiş olabileceklerine işaret ediyor. reylerinde görülen kalıtımsal bir konuşma bozukluğunu incelediği sırada FOXP2 geni ile dil arasındaki bağlantıya tanık oldu. Söz konusu genin değişime uğramış bir biçimine sahip olan aile üyeleri sözcükleri dile getirme konusunda zorlanıyorlardı. Almanya’daki Max Planck Enstitüsü evrimsel genbilim uzmanlarından Svante Paabo Hırvatistan’da bulunan üç fosilden elde edilen ve hiç bozulmamış genetik malzemeler içeren 3 milyar DNA parçasının dizilimini yaparak Neandertal gen haritasını oluşturdu. Sonuçlar Neandertallerin de dil ile bağlantılı FOXP2 genine sahip olduklarını ortaya koymaktaydı. Çağdaş insanların Neandertallerle konuşup konuşmadıklarını bilmiyoruz, ama birbirlerine kur yapmış olabilirler. Washington Üniversitesi’nden Erik Trinkaus’un 2006 yılında Romanya’da elde ettiği fosil kanıtları iki türün birbirleriyle çiftleştiklerine işaret ediyor. Ancak, çağdaş insanlar bu görüşü destekleyecek Neandertal DNA’sından yoksunlar. Doğal olarak Neandertaller ile çağdaş insanlar her zaman dostluk duygularıyla biraraya gelmiyorlardı. Shanidar 3 adıyla bilinen erkek bir Neandertalin kalıntılarından kaburga kemiğinde derin bir yarık olduğu anlaşılıyor. Çağdaş insanın fırlattığı bir mızrağın bu yarığa neden olabileceğine inanılıyor. (Neandertaller yalnızca vurmalı, ağır silahlar yapıyorlardı.) Çağdaş insanlarla aralarındaki çekişme Neandertallerin yaklaşık 28,000 yıl önce yeryüzünden silinmelerine yol açmış olabilir. Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye Korkut BORATAV Fiyatı: 27.00 YTL Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü emekli öğretim üyesi Korkut Boratav, sadece iktisat alanında değil, sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinde çok önemli katkılarda bulunmuş dünya çapında bir bilim insanıdır. Meslektaşlarının deyimiyle bir “başöğretmen”dir. Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye, Boratav’ın Türkçe’de ve yabancı dillerdeki akademik makaleleri ile söyleşilerinin belirli bir sistematik izlenerek, yazar tarafından gerekli düzenlemeler yapılıp notlar eklenerek bir araya getirilmiş bir seçkisidir. Kitapta yer alan toplam kırk bir metin sırasıyla “Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi”, “Sosyalizm ve Sol Siyaset”, “Marksist Kuram ve Sınıflar”, “Türkiye: Bölüşüm, Büyüme ve Bağımlılık” ana başlıkları altında toplanmıştır. Bu metinler, yazarın yaklaşık yarım yüzyıl boyunca ısrarla takip ettiği ve önemli katkılar yaptığı tarihsel maddeciliğin zamana, moda yönelişlere karşı dayanaklılığını ortaya koymaktadır. Boratav’ın billur üslubunu, pırıltılı mantık gücünü ve eşsiz çözümleme yeteneğini yansıtan metinler yalnızca öğrenenlere değil öğretenlere de, yalnızca iktisatçılara değil diğer sosyal bilimcilere de, yalnızca akademisyenlere değil Türkiye’yi, dünyayı, tarihi, bugünü ve yarını anlamak isteyen geniş bir okuyucu kitlesine de hitap eden vazgeçilmez bir kaynak, bir başyapıttır. • • • • • • • • Bizler, bir olasılıkla, Neandertallerden daha iyi besleniyorduk. Neandertal kemiklerindeki kimyasal izler bu türün et ağırlıklı beslendiklerine işaret ederken, çağdaş insanların av hayvanları, deniz ürünleri ve su kuşlarıyla beslendikleri biliniyor. Daha çeşitlilik içeren bir beslenme düzeni atalarımızın aşırı iklim koşullarında yaşamda kalmalarına yardımcı olabilirdi. Yalnız insansı: Tarih boyunca dünya üzerinde farklı insansı türlerinin birarada yaşadıkları bilinse de, günümüzdeki tek insan türünü bizler oluşturuyoruz. Nitekim, yakın akrabalarımız tarihin başlangıcına yakın bir döneme dek varlıklarını sürdürdüler Hobbit insanları adıyla bilinen ve minicik kemikleri 2003 yılında gün yüzüne çıkarılan canlılar en az 17,000 yıl önce şimdiki Endonezya topraklarında yaşamlarını sürdürmekteydiler. Boyun önemi yok mu? Hobbit insanlarının beyinleri şempanze beynine eşit büyüklükteydi, ama bu insanlar yine de taştan aletler yapma konusunda bizler gibi yetenekliydiler. DNA incelemeleri günümüzde yaşayan tüm insanların 60,000 yıl önce Afrika’dan göç eden birkaç yüz insandan türemiş olabileceklerini ortaya koyuyor. Dünya üzerindeki tüm insanların mitokondriyal DNA’larındaki çeşitliliğin (genetik bağlantıları belirlemenin standart bir yolu) Afrika’da yaşayan yerel şempanze nüfuslarına kıyasla daha az olduğu görüldü. Evet, biz insanlar günümüzde de evrilmeye devam ediyoruz...hem de eskisinden çok daha hızlı bir biçimde. Açık ten rengi, sarı saç ve sütü sindirebilme yeteneği gibi özelliklerin tümü de kısa bir geçmişe uzanan evrimsel yenilikler. Wisconsin Üniversitesi’nden bir insanbilim uzmanına göre, 5000 yıl öncesinin insanları bizlerden çok Neandertalleri andıran genetik özelliklere sahiptiler. Rita Urgan, kaynak Discovery Türkiye’nin Tarihi Coğrafyası’nda Akarsular Bugünkü Adları • Antik Adları • Döküldükleri Yer • Görselleri Akarsular açısından zengin bir ülke olan Türkiye topraklarından doğan akarsuların çoğunluğu çevremizdeki denizlere dökülmekte, bir bölümü de göllere boşalmaktadır. Denize paralel sıradağlar nedeniyle özellikle Karadeniz ve Akdeniz bölgemizin vadilerinden çok sayıda çay, dere ve ırmak denize ulaşmaktadır. En eski yazılı kaynaklardan itibaren bu nehirler tarihi coğrafyamızın en karakteristik belirleyicilerinin başında gelmektedir. Sınırlarımız içersindeki en uzun ırmağımız 1355 km ile Hitit döneminde Marassantiya, klasik çağlarda Halys olarak adlandırılan Kızılırmak’tır. Anadolu’dan doğan Fırat (Eurphates), Dicle (Tigris) Basra Körfezi’ne, Aras (Araxes) ve kolu Kura Hazar Denizi’ne dökülmektedir. Kaynakları sınırlarımızın dışında olan Meriç (Hebros) Ege’ye, Asi (Orontes) Akdeniz’e dökülmektedir. Nezih Başgelen tarafından hazırlanan bu ilginç çalışmada Türkiye’nin Tarihi Coğrafyası açısından adlarını antik kaynaklarda yeralan Türkiye akarsuları ile ilgili 12 alfabetik sıralama yer almaktadır. İlk olarak bugünkü ve antik adlarıyla iki ana grup yapılarak, karşılıkları parantez içinde verilmiştir. Daha sonra döküldükleri denizlere göre, Akdeniz’e, Ege Denizi’ne, Marmara Denizi’ne, Karadeniz’e ve göllere ulaşan akarsularımız bugünkü ve antik adlarıyla alfabetik olarak listelenmiştir. Bu sınıflandırmalara paralel her bölümün sol sayfalarında alfabetik sıralamalar, sağ sayfalarında ise bir bölümü ilk kez yayımlanan görseller yer almaktadır. Konu ile ilgilenen geniş bir kitle için önemli bir başvuru kaynağıdır. Kitap temini için : www.arkeolojisanat.com yada 0 212 293 03 78 • • • • • • • • • •DNA düzeyi açısından ele alındığında, insanlarla şempanzeler arasında yaklaşık %95 oranında bir benzerlik olduğu görülüyor. İkisi arasındaki en belirgin farklılığın konuşma dili oluşturma yetisiyle ilintili FOXP2 geninde olduğuna dikkat çekiliyor. • Britanyalı bir araştırma ekibi Londralı geniş bir ailenin bi CBT 1236/ 13 26 Kasım 2010