14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR TAŞ DEVRİNİN KESKİN ALET YAPIM TEKNİĞİ AFRİKA’DA DOĞMUŞ Güney Afrika’daki bir mağarada gerçekleştirilen kazılarda elde edilen buluntular, insanoğlunun bıçak ve mızrak ucu gibi kesin aletleri Afrika’da biçimlendirmeyi öğrendiğini gösterdi. Science dergisindeki araştırma yazısına göre, taş kenarının kontrollü bir şekilde baskı tekniğiyle işlenmesine dayanan bu alet teknolojisi günümüzden 75.000 yıl önce, yani sanılandan 55.000 yıl kadar önce kullanılmaya başlanmış. Baskı tekniğinde, taş kenarına hayvan kemiği veya benzeri bir aletle baskı uygulayarak ince kıymıklar çıkartılır. Bazı taş türleri bu şekilde doğrudan doğruya işlenebilirken bazılarının önceden ısıtılması gerekiyor. Bilim insanları bu tekniğin yaklaşık olarak 20.000 yıl önce Avrupa’da geliştirildiğini sanıyordu. Johannesburg’daki Withwatersrand Üniversitesi’nden Paola Villa ve Christopher Henshilwood ve Colorado Üniversitesi bilim insanları Güney Afrika’daki Blombos mağarasında bulunan taş aletleri inceledikten sonra bölgedeki taşlarla benzer aletler üretmiş. Aletlere son biçimleri verilmeden önce taşların ısıtıldığını öğrenmişler. Silis (İngl.: silcrete) gerçi doğal haliyle de kabaca biçimlendirilebiliyor, ama baskı yoluyla ince kıymıkların çıkarılması imkânsız, diyor bilim insanları. Aletlerin kenarları mikroskop altında incelendiğinde, kıymıkların koparıldığı yerlerden bazılarının pürüzlü, diğerlerinin düzgün ve parlak olduğu görülmüş ki bu da taşların önceden ısıtılmış olduğunu gösteriyor. Isıtılmış taşların kontrollü bir şekilde işlenmesi, insanoğluna daha keskin aletler üretmesine izin vermiş. Keskin aletlerin üzerindeki izlerse, bunların avcılıkta kullanıldıklarını gösteriyor. ce yaşlanmaya işaret ediyor diyor, Andreas Büttner. Araştırmacı, gençlerin genelde esrar ve haşhaş gibi masum oldukları zannedilen uyuşturucularla başladıklarını oysa bunların son derece tehlikeli olduğunu vurguluyor. Bunlar bazı kişilerde psikozlara neden olmakta ayrıca birçokları sırf uyuşturucu kullanmakla kalmıyor, esrar ve benzeri uyuşturucular, alkol ve daha güçlü maddelerle birlikte tüketiliyor. Uyuşturucu kullananlarda hafıza sorunları ortaya çıktığı gibi zihinsel yetiler de zayıflıyor. Rostock Üniversitesi’nde gerçekleştirilen araştırmayla tüm bunlar kanıtlanmış. lerin düzgün çalışmasını engelleyen 250300 gen değişinimi var. Craig Venter ve Francis Collins on yıl önce insan kalıtımıyla ilgili ham verileri açıklamıştı. O zamandan bu yana şişmanlık, diyabet veya kalp dolaşım bozukluklarında etkili olan gen varyantları saptandı. Fakat ne var ki bu varyantlar, ailelerde görülen gen bozukluklarını açıklamak için yetersiz kalıyordu, diyor Berkeley Üniversitesi’nden Rasmus Nielsen. Bunun nedenlerinden biri, hastalıkların ortaya çıkmasında etkili olan ender gen varyantlarının henüz saptanmamış olması. 1000Genom projesinin amaçlarından biri de bu ender gen varyantlarının bulunmasıydı. Bazı hastalıklar bir gendeki değişime uzanıyor, mesela Chorea Huntinton gibi. Ancak birçok hastalık, çok sayıda gen varyantının birbiriyle etkileşmesi sonucunda gelişmekte ve hastalıkların ortaya çıkması daha sonra çevresel etkilere bağlı. Ayrıca birçok kalıtsal hastalık, aynı zamanda iki kopyanın değişime uğraması halinde gelişmekte. İnsan toplam olarak 23 kromozom çiftine sahip. Genlerin birçoğu çift. Bunlardan biri bozuk ise, sağlıklı olan onun yerine geçebiliyor. Şimdi üç farklı yoldan hedefe yaklaşan bilimciler, iki ebeveynin ve kızlarının katılımını önemli ölçüde çözdü. ta payıyla ölçmüş. Çift yıldız bu nedenle üç saatte bir çalan bir saati andırıyor. Yıldızlar arasındaki fark sadece büyüklükle de sınırlı değil. Küçük yıldız bir mini güneş. Büyük yıldız ise Beyaz Cüce, yani bir milyon önce dış kılıfını attıktan sonra sönen bir yıldızın çekirdeği. İNSAN KALITSAL HASTALIKLARLA İLİŞKİLİ 100 GEN VARYANTINA SAHİP Uluslararası 1000Genom projesinin ilk sonuçlarına göre, her insan kalıtsal hastalıklarla ilişkili ortalama olarak 50100 gen varyantı taşıyor. Ancak değişime uğramış bir gene sahip olmak illaki bir hastalık habercisi değil. (Nature) Araştırmanın amacı, insanlardaki sayısız genetik farklılıkları ortaya çıkarmak. Veriler ve yeni teknikler hastalıkların ortaya PATATESTEN İÇME SUYU ELDE EDİLECEK PepsiCo şirketler grubu şu sıralar patatesin suyunu çıkarmaya yarayan bir teknik üzerinde çalışıyor. Bu amaçla bir süreç, cips üretiminde pişmiş patatesten çıkan suyu yakalayacak şekilde iyileştirilmeye çalışılıyor. Projede çalışan mühendisler, yakında fabrikaların patates suyuyla çalışmasını umuyor. Böylece bu fabrikaların su ihtiyacı tamamen patatesten karşılanabilecek. Patatesten elde edilen su ilk başlarda patateslerin yıkanması, soyulması ve doğranması sırasında sadece fabrikalarda kullanılacak, ama PepsiCo daha sonra fabrikalar için içme suyu da üretmek istiyor. Fazla su belki de yakın bölgelerdeki sistemlere aktarılabilecek. Skelmersdale’deki (İngiltere) bir deneme fabrikasında patatesten saatte 3000 litre su kazanılması bekleniyor. Nilgün Özbaşaran Dede çıkmasında rol oynayan gen varyantlarının incelenmesine izin verecek. Tüm insanlarda bulunan gen varyantlarının yüzde doksan beşini içerecek “DNA Kütüphanesi” daha sonra halkın kullanımına sunulacak. Bilim insanları 2012 yılının sonuna kadar beş büyük topluluktan 2500 kişinin kalıtımını çözmek istiyor. Projeye en az 1000 kişi başvurmuş. Bir insanın kalıtımı aşağı yukarı üç milyar yapı taşından (baz çifti) oluşmakta. Pilot araştırma, kalıtımları farklı bir şekilde ayrıntılı olarak incelenen sekiz yüzü aşkın insanın verisin içeriyor. Buna göre her insanda, gen UZAYDA “KOZMİK SAAT” Uluslararası bir araştırma ekibi ilginç bir gezegen sistemi keşfetti. Yılan takımyıldızındaki çift yıldız NN Serpentis’in çevresinde iki gezegen dönüyor. Yıldız ve gezegenler Güneşten 1700 ışık yılı uzakta yer alıyor. Astronomy & Astrophysics dergisindeki araştırma yazısına göre söz konusu sistem bugüne kadar bulunan ikinci örnek. Gezegen sistemi “kozmik bir saate” benziyor diyor araştırmacılar. Merkezdeki yıldızların etrafında dönen gezegenler aynı zamanda birbirlerinin etrafında da dönüyor. Bu şekilde daha büyük olan küçük yıldızı üç saatte bir tamamen örtüyor. Bilim insanları bu örtünmeyi bir saniyelik ha UYUŞTURUCUNUN BEYİNDEKİ YIKICI ETKİSİ Alman araştırmacılara göre uyuşturucu, insan beyninde sinir ve kan damarlarından oluşan ağları bozabiliyor ya da en azından büyük zararlar veriyor. (Rostock Üniversitesi) Uyuşturucu kullanımı nedeniyle yaşamını yitiren 1545 yaş arası iki yüzü aşkın kişinin beyni incelenmiş. Uyuşturucu bağımlılarının beyinlerine yönelik ilk sistematik araştırma olduğu söylenen bu çalışma, uzun vadeli uyuşturucu tüketiminin beynin zamanından önce dejenerasyona uğramasına yol açtığını kanıtlıyor. Bu tür kapsamlı veriler daha önceleri sadece hayvan deneyleriyle elde edilmişti. Bilim insanları uyuşturucu yüzünden ölen kişilerde çok sayıda sinir hücresinin öldüğünü ve sinir hücreleri arasındaki bağlantıların azaldığını da fark etmiş. Birçok bağlantı bozulmuş, damarlardaki değişimler vaktinden ön Araştırma MAYMUNLAR AFRİKA DEĞİL ASYA KÖKENLİ Maymunların evrimsel kökeni bugüne kadar açıklanamamıştı. Birinci teoriye göre maymunlar Afrika’da gelişmişler. İkinci teoriye göreyse Asya’da geliştikten sonra Afrika’ya göç etmiş olabilirlerdi. Libya’da son olarak ortaya çıkarılan buluntular ikinci teorinin doğru olduğunu gösterdi. Kalıntılar, yaklaşık olarak 39 milyon yıl önce orta Eosen döneminde Libya’da yaşamış olan Anthropoidea (Primatlar sınıfına giren gerçek maymunlar.) grubuna dahil maymunlara ait. Paleontologlar uzun bir süredir bu maymun grubunun ne zaman ve nerede ortaya çıktığını araştırıyordu. Daha önceleri Mısır ve Cezayir’de Anthropoidea grubunu temsil eden kalıntılar bulunduğu için maymunların Afrika’da geliştikleri düşünülüyordu. Fakat daha sonraları Asya’da bulunan kalıntılar bu teoriye gölge düşürdü. İki kıta da maymunların “ilk vatanı” olabilirdi. Şimdi Libya’da bulunan fosiller, bu maymun grubunun Asya’da geliştiğini gösteriyor. Araştırmada tanımlanan hayvanlar dört farklı sistematik gruba ait, bu nedenle Eosen dönemindeki en zengin türü çeşidi barındıran maymun grubu. Maymunların göreceli olarak küçük olduğunu söyleyen araştırmacılar, yetişkin maymunların 120g – 500g ağırlığında olduğu sanıyor. Birkaç yıl önce Çin’de buldukları bir pri CBT 1234/ 4 12 Kasım 2010 mat kalıntısından yola çıkan bilim insanları, Anthropoidea grubundaki ilk hayvanların çok küçük oldukları sonucuna varmışlardı ki son kalıntılarla bu tahmin de doğrulanmış oldu. Araştırmacılar kalıntıları sistematik olarak sınıflandırabilmek için maymunların dişlerini incelemiş. Tanımlanan maymun türlerinin beden yapısı, soyları ve yaşam biçimleri arasındaki farklılıklar, Libya’da bulunun örneklerin evrimsel açıdan uzun bir süre önce farklı kollara ayrıldığını gösteriyor. Afrika’da bugüne kadar çok az Anthropoidea kalıntısı bulunduğu için, bu maymunların Asya’dan Afrika’ya göçtüğü düşünülüyor. Anthropoidea kalıntıları, Afrika’nın evrimsel açıdan çok daha eski olan bölgelerinde hiç bulunmamış. 39 milyon yıl önce göreceli olarak aniden çeşitli primatların ortaya çıkması, türlerin başka yerde geliştikten sonra Afrika’ya göç ettiklerini akla getiriyor. Maymun çeşitleri Afrika’da ortaya çıkmış olsaydı, bu gelişmenin fosil izlerinin de bulunması gerekirdi. Uzmanlar bu nedenle Anthropoidea grubuna ait primatların orta Eosen döneminde çok sayıda kemirgenle birlikte Afrika’ya geldiğini tahmin ediyor. (Nature).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle