05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Titiz, Güvenç’in ÖSS Sonuçları: Fen eleştirilerini yanıtlıyor öğretiminin sonuçları M.Tınaz Titiz S CBT 1172/14 4 Eylül 2009 ayın Bozkurt Güvenç’in, “Bilim için Başlıca Yol Göstericiler Şunlar Olabilir mi?” başlıklı derlemem hakkındaki eleştirilerini (21 Ağustos CBT) bir onur olarak kabul ederek, birkaç noktaya açıklık getirmek istiyorum. Kolay izleyebilmek için sırasıyla önce kendilerinin eleştirilerini (özünü kaybetmeden k saltarak ve italik) yazıp altına o bağlamdaki düşüncelerimi sunacağım: Ekosistem Zinciri: Ekosistemi zincirinde yer alan her ey ku kusuz, enerjinin ekle dönü mü bir biçimi/halidir. Ancak bilimin inceledi i evrende, canl olmayan ya da görünmeyen enerji kaynaklar , gökadalar , güne ler, y ld zlar, gezegenler, mineral ve elementler var. Ontolojik canl varl kenerji ili kisi mutlaka iki yönlü olmayabilir (Hartmann 1945). Ekosistem kuşkusuz tüm evreni kapsayacak şekilde de tanımlanabilir. Ama böylesine bir uç nokta özel olarak tanımlanmadığı sürece “gezegenimiz” ile sınırlı saymak yerinde olur. Bununla beraber, yazımdaki “Her şey, enerjinin bir şekle bürünmüş halidir; nerede bir enerji varsa orada bir yaşam formu oluşur” savının sadece ikinci bölümünü, yani “nerede bir enerji varsa orada bir yaşam formu oluşur” ifadesini korumak, tartışılabilir bir genellemeden korunmak açısından daha doğru olur. Bu katkı için teşekkür ederim. De i im Süreci (yasas ): Cans z dahil bütün varl klar için geçerlidir. nsan yap s bütünler ve sistemler de, ta d klar ve yaratt klar çeli kilerden dolay de i ir ve de i mek zorundad r (Lange 1975). Onun için sistemlerin ortak ve de i meyen özelli i çal mamas d r (Gall 1975). Sanırım Sn. Güvenç’i yanıltan nokta, yazıdaki bir nüansın atlanmasıdır. İfade aynen şöyleydi: “Sistemler, değişimlere karşı dengelerini korumak eğilimindedir”. Burada sistemlerin değişmediği değil, değişmelere karşı daima eski durumlarını korumak “eğiliminde” oldukları ifade ediliyor. Sistem teorisinin en temel ilkesidir. Sistemler, bu eğilim nedeniyle direnirler ve de öylece değişirler. Sorun Çözme: Soru ve sorunlar n yan tlardan ve çözümlerden önce geldi ini vurgulayan 6 maddenin be ine aynen kat l r m – nedensellik yani “nedensiz sonuç olmaz!” göstergesi d nda. Be er akl ve dilleri öylesine yourulmu ki lojisti in “neden” sorusuyla, önce hep bu soruyu hep soruyor ve yan tl yor. Yaln z bu soruyu neden sordu unu sorgulam yor. Tanr ’n n bu alemi, canl lar ve insan neden yaratt n , hayat n bir anlam ve gayesi olup olmad n sorup soru turuyoruz ama bilmiyor ya da emin olam yoruz. ……………. Son on y llar n “karma kl k” paradigmas , ya am n kilit –ya da düüm noktalar ndaki çok boyutlu, çok yönlü, Tahir Ceylan’ n (CBT 7 A ustos) “E zamanl l k ve Nitelik Atlamas ” ad n verdi i bir olguyu, olu umu yakalamaya çabal yor. Bu yakla mda her neden bir sonuç, her sonuç ayn zaanda bir nedendir... İtiraz çeken ifade aynen şöyleydi: “Nedensiz sonuç olmaz: Her sonucun en az bir nedeni, o nedenlerin de en az birer nedenleri ve ilh. olabilir. Başlangıçta sonuç olan, bir süre sonra neden haline gelebilir ve böylece neden ile sonuç dönüşümlü olarak birbirlerini besleyebilirler. Sosyal olaylar genellikle böyle gelişirler ve neyin neden, neyin sonuç olduğu tartışmalı hale gelebilir.” Sanırım itiraza yol açan, bu açıklama değil “nedensiz sonuç olmaz” başlığıdır. Doğrudur, nitekim açıklamada da aynen bu ifade edilmekte, doğrusal lojiğin “neden sonucu doğurur” yargısının, döngüsel lojiğin, “neden ve sonuç birbirlerini sürekli olarak üretirler ve sırayla her ikisi de birbirinin yerine geçerek varlıklarını sürdürürler” yargısına dönüştüğü ifade edilmektedir. “Her do ruda yanl lar, her yanl ta do rular vard r” 7nci bir ilke olarak benimsenmelidir. Sadece teşekkür edebilirim. Böylece bir ortak akıl ürünü olan yol göstericileri daha zenginleştirmiş oluyoruz. “…..bilimin nedensellik kayg s ndan ar nd r lmas pek kolay görünmüyor” Sanırım, nedensellik konusundaki bu düşünce “kendi kendini örgütleyen” (ya da öğrenen sistemler) nedeniyle doğuyor. Gerek “öğrenen sistemler”in gerekse “kaos teorisinin” nedenselliği dışlayan değil onunla birlikte düşünülmesi gereken paradigmalar olduğuna işaret etmek gerekir. İleri sürülen yol göstericiler, bilimin bugünkü çerçevesi içinde ve ekosistemin sınırlı alanı içinde (yer küresi) geçerli olabilir. Her an bu sınırların dışında paradigmalar ileri sürülebilir ve bunlar da başka tanım kümeleri için doğru olabilirler. Sayın Güvenç’e uyarı ve katkıları için tekraren teşekkürlerimi sunarım. 2009 yılı yüksek öğretim öğrenci seçme sınavı (ÖSS) sonuçları açıklandı ve yıllardır yapıldığı gibi bütün yurtta Türkiye’deki eğitim sistemi sorgulandı. Televizyonlarda söylenenleri ve basında yazılanları izlerseniz, bu ülkede insanların hemen hiç okumadıkları sonucuna ulaşabilirsiniz. Bu nitelikteki insanların çocuklarının da ÖSS sonuçlarından çok farklı bir başarı gösteremeyeceklerini kolayca görebilirsiniz. Prof. Dr. Bahattin Baysal, Türkiye Bilimler Akademisi Y ıllardan beri, yapılan test sonuçlarına dayanılarak, orta öğretimin çok yetersiz bir düzeyde olduğu yazılıp açıklanıyor. Kimsenin umurunda değil! Sınav sonuçları açıklandığında herkes gerçek bir yurtsever heyecanı ile tozu dumana katıyor. Benim gibi Yüksek Ö retmen Okulu çıkışlı, fakat gerçek bir profesyonel olan Prof. Dr. sa E me, 21 Ağustos 2009 günlü CBT’de bu yılın ÖSS sonuçlarını inceledi. Ayrıntıya girmeden özetlemek istiyorum. (1) Bu yıl Y.Ö. giriş sınavına 1.324.197 aday başvurdu. Toplam örgün eğitim kontenjanı; 319.585 lisans, 302.613 önlisans olmak üzere 643.528’dir. (2) 145 ve 165 üstünde puan alan öğrencilerin sayıları belirlenmiş ve seçtikleri fakültelere kayıt yaptırma yolları açılmıştır. ÖSS tarafından yürütülen dört sınavda 30’ar sorudan 15’ini çözenlerin yüzdelerinin oldukça düşük olduğu görülüyor. Bu öğrencilerin lise öğrenimini tamamladıklarına göre, yapılan seçme sınavı sorularının onlar için oldukça güç oldukları görülüyor. Başarı sıralamasının sağlıklı yapılabilmesi için uygun bir strateji izlendiği söylenebilir. (3) Gelelim ÖSS’de sıfır puan alan öğrencilerin durumuna: Son 5 yılda yapılan sınav sonuçları, sayıları 26–57 bin arasında değişen öğrenci gruplarının bir tek soruyu bile doğru yanıtlayamadıkları anlaşılıyor. Bu yıl sıfır puan toplayan 29.927 adayın yaklaşık yarısı lise yarısı ise meslek lisesi çıkışlıdır. Fen bilimleri 1. testinde (ilk 9. yıl) adayların yarısından fazlasının (704.712) ve matematik 1. testinde ise 251.324 adayın sıfır puan aldıkları görülüyor. (4) Sıfır puan adayların illere göre dağılımı önemli bir sorun gibi tartışılmıştır. Oysa, puanı hesaplanamayan aday oranları Ardahan’da yüzde 4.42, İstanbul’da ise yüzde 2.89’dur. Önemli bir fark yok aralarında. Türkiye, tüm katılan ülkeler sıralamasında fen bilimlerinde (424) ortalama puanla 44., matematikte 424 puanla 43., okuma becerileri sınavında (447) puanla 37. sırada bulunuyor. 30 OECD ülkesi arasında ise her üç konuda Meksika’nın önünde 29. durumdadır. PİSA – 2006 sınav sonuçlarını açıklayan kitaplar eğitimde ayrıntılı ve önemli bir doküman olarak dünyaya açıldı. Öğrencilerin değerlendirilmesi, çeşitli düzeylerdeki (108) soruya verdikleri yanıtların incelenmesi ile gerçekleştirildi. Öğrencilerin aldıkları puanlar ve soruların güçlüğü (6) düzeyde toplanmıştır. Finlandiya, Japonya, Hollanda, İngiltere gibi OECD ülkelerinde en zor soruların yer aldığı 6. ve 5. grup sorularını yanıtlayan önemli bir öğrenci grubu bulunduğu halde, Türkiye’den bu soruları yanıtlayabilen öğrenci sayısı son derece küçüktür. Bu yüksek düzeydeki bilim ve matematik sorularını çözebilecek öğrencileri yetiştiren bir sistemin, bilimsel ilerlemelere katkı sağlayacak ve ileri teknolojik materyali üretecek uzmanların yetişmesine yol açabileceği belirtiliyor. Türkiye’den katılan büyük öğrenci grubunun başlıca. 1. ve 2. düzeydeki en kolay soruları yanıtlayabildikleri, büyük bir öğrenci grubunun (yüzde 12.9) ise 1.düzey altında yer aldığı saptanmıştır (ÖSS sınavlarında sıfır puan alan öğrenciler). Türkiye’de fen ve matematik eğitiminin niteliksiz olduğu açıkça görülmektedir. SONUÇLAR Profesör Eşme’nin yazdığı gibi, “Türkiye’nin en güvenilir kurumları arasında yer alan ÖSYM tarafından yapılan ÖSS, orta öğretimi bitirenler arasından yüksek öğretim programlarına yerleşecek başarılı ve yetenekli öğrencilerin seçilmesini hedefleyen bir sıralama sınavıdır”. Herşeyden önce öğrenci seçimlerinde iltiması ortadan kaldırmıştır. Öğrenci tercihlerinde ağırlık taşıyan üniversite, fakülte ve bölüm programlarını kazanan öğrencilerin, hangi seçim sistemi olursa olsun bugün yapılan ÖSS – sınavı ile kazandıkları yerlere yerleşecekleri kuşkusuzdur. Bu satırların yazarı, harf devriminin yapıldığı 1928 yılında öğretime başlamış ve Ardahan’daki taşmektebin 1.sınııfında okuma ve yazmayı öğrenmiştir. 1936–1939 yıllarında İzmir Lisesi’nde okurken Türkiye’de tüm lise sayısı 25–30 dolaylarında idi. 2004 verilerine göre Türkiye’de 6552 lise bulunuyor. Sayısal olarak büyük bir sıçrama. Yüzyıllar boyunca karanlıkta yaşamış bir ülke için aydınlığa kavuşma yolları açılmıştır. Nitelik bakımından fen eğitimini geliştirmek için duygusal eleştiriler yerine profesyonel öneriler çok daha yararlı olacaktır. FEN E T M NDE BA ARISIZ SINAVLAR PISA–2006 “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” 15 yaşındaki öğrenciler için üç yılda bir yapılan sınavları kapsar. Bu sınavların ayrıntılı sonuçları 29 Ağustos 2008 günlü CBT dergisinde yayımlandı. Bu programa, (30) OECD ülkesi ile birlikte toplam (57) ülkeden 400.000’in üstünde öğrenci katıldı. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda bir “Ulusal Ön Rapor” hazırladı. Bu rapora göre PISA–2006 Projesi kapsamında geliştirilen başarı testleri ve anketleri ülkemizde Mayıs 2006’da uygulandı. Bu uygulamaya (7) coğrafya bölgemizden rasgele seçilen 160 okulda toplam 4942 öğrenci katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle