05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Astrolojiye Karşı Çağrı Osman Bahad r bahadirosman@hotmail.com Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) A stroloji ile astronomi başlangıçta iç içeydi. Gerçeği olgularda arayan ve olguları da gözlem ve deney kanıtlarına dayandıran bilimsel düşüncenin ve yöntemlerin gelişimine bağlı olarak astronomi astrolojiden ayrılmaya başladı. Bilimi bebeğe, bebeğin ilk yıkandığı suyu da astrolojiye benzeten büyük bilimci Kepler, “kirli banyo suyunu atarken onunla birlikte bebeği de atmayın” uyarısını yaparken, yüzyıllardan beri süregelen astroloji astronomi ilişkisine atıfta bulunuyordu. Daha sonraki yüzyıllarda bilimin büyük yükselişiyle, astronomi, astrolojiyle olan ortak yolundan tamamen ayrıldı ve çok sayıdaki bilimsel keşifler astrolojinin dayandığı temelleri çürüttü. Bugün biz astroloji adıyla anılan ve sanki bir bilimsel disiplinmiş gibi sunulmaya çalışılan etkinliğin gerçekte bilimle hiçbir ilişkisi olmayan bir büyü ve fal etkinliği olduğunu biliyoruz. Ancak astrolojinin bilimsel olarak çürütülmüş olması, onun kitleler üzerindeki yanıltıcı etkisinin kendiliğinden ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor. Öyle olsaydı, örneğin genel görelilik ve kuantum teorilerinin bile geliştirilmiş olduğu 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde Nazi Almanya’sında astrolojiye olan yüksek ilgi düzeyini açıklayamazdık. Astrolojinin geriletilmesi için onun sadece bir astrofaldan ibaret olduğunun kitlelere gösterilmesi gerekiyor. NSANLAR ASTROLOJ YE N Ç N NANIR? ABD’li bilim yazarı Lawrence E. Jerome 1977 yılında bunu yaptı ve Astroloji Çürütüldü isimli kitabında astrolojiyi çürüten kanıtları ortaya koydu. Jerome ayrıca bir astronomi ve bir felsefe profesörü ile birlikte hazırladıkları ve aralarında 19 Nobel bilim ödüllü bilim insanının da bulunduğu 192 ünlü bilim insanının imzaladığı “Astrolojiye Karşı Çıkış” başlıklı bildiriyi de kitabına aldı. Bu tarihsel bildirinin metni şöyledir; CBT 1154/ 10 1 Mayıs 2009 “ De i ik bilimsel alanlarda çal an bilim insanlar , astrolojinin dünyada artan yayg nl ndan kayg duyuyor. A a da imzas bulunan biz gökbilimciler, astrofizikçiler ve di er alanlar n bilim insanlar , kamuyu, astrologlar n özel veya bas n yay n arac l yla verdikleri sal klar ve öngörüleri sorgulamadan onamamalar konusunda uyarmak istiyoruz. Astrolojiye inanmak isteyenler, astrolojik ö retilerin hiçbirinin bilimsel temelinin olmad n bilmelidirler. Eski zamanlarda insanlar astrologlar n sal klar n tuttular, öngörülerine inand lar çünkü astroloji onlar n büyüye dayal dünya görü lerinin bir parças yd . Bu insanlar gökcisimlerini tanr lar n temsilcisi ve i aretleri olarak gördüler ve bunlarla Yer’deki olaylar n ili kisini kurdular. Onlar n gezegen ve y ld zlarla Yer aras ndaki devasa uzakl klara ili kin hiçbir bilgileri yoktu. Günümüzde bu uzakl klar bilinip hesapland ndan, uzak gezegenlerin ve çok daha uzaktaki y ld zlar n çekimsel ve di er etkilerinin ne denli sonsuz küçük oldu unu anlayabiliriz. Do um an nda gezegen ve y ld zlar n uygulad kuvvetlerin gelece imizi yönlendirebilece ini sanmak basit bir yan lg dan ba ka bir ey de ildir. Uzak gökcisimlerinin konumlar n n, belli günleri veya dönemleri, belli i leri yapmak için uygun k ld veya belli i aretler alt nda do mu olman n, o ki iyi di er ki ilerle uyumlu veya uyumsuz k laca da do ru de ildir. Ya ad m z bu belirsiz dönemde ço umuz, karar vermede bize yol gösterenlerin sa lad rahatlamaya gereksinim duyuyoruz. Bu insanlar, bizim denetimimiz d ndaki y ld z güçlerinin önceden belirledi i kadere inanmak istiyorlar. Ancak hepimizin gerçekleri görmesi ve gelece imizin y ld zlar n elinde olmay p kendi elimizde oldu unu anlamas gerekiyor. Ayd nlanma ve e itimin yayg n oldu u günümüzde büyü ve bat l temelinde yükselen inançlar sergilemenin gereksizli i ortadad r. Ancak astrolojiye olan inanç, ça da toplumun her katman na s zm t r. Bizler, özellikle medyada, sayg n gazetelerde, magazin dergilerinde ve kitaplarda astrolojik haritalar n, kehanetlerin ve horoskoplar n ele tirel olmayan yay m n n yayg nl k kazanmas ndan rahats zl k duyuyoruz. Bu davran lar yaln zca usd l n ve okültizmin yay lmas na yard mc olur. Art k astroloji arlatanlar n n aldat c savlar na iddetle ve dolays z olarak kar ç kma zaman n n geldi ine inan yoruz. uras aç kça bilinmelidir ki, astrolojiye inanmaya devam eden ki iler, bunu, inançlar n n bilimsel temelinin olmad n ve asl nda astrolojiye kar güçlü kan tlar n oldu unu bile bile sürdürüyorlar demektir.” Kaynak: Lawrence E. Jerome, Astroloji Çürütüldü, Çeviren: E. Rennan Pekünlü, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları; Ocak 2009, 196 sayfa. Ötekini değiştirmeyecekseniz enerjinizi harcayacağınız ne tür bir savaş kalır ki geriye? Çok basit. Kendi düşüncenizin ne kadar güçlü olduğunu kendinize ve ötekilerine göstermeye, kendi düşüncelerinizi ilerletmek için gelişmeleri arayıp bulmaya, hatta onu daha da ileri götürmeye çalışmaya ne dersiniz? En Az Öteki Kadar... Kişisel gelişim seminerlerinde ya da kitaplarında karşımıza çıktığı zaman farklı bir gözle yorumluyoruz şu tümceyi: “Başkalarını değiştirmeye çalışma; ancak kendini değiştirmeye gücün yeter”. Bu formülü en sevdiğimiz (mesela eşimiz, çocuğumuz) ya da en çok zaman geçirdiğimiz (mesela iş arkadaşlarımız) kişilerle olan ilişkilerimiz söz konusu olduğunda uygulamaya çalışıyoruz (ama çoğunlukla başaramıyoruz). Öte yandan işin içine siyasi ya da ideolojik bir boyut girdiğinde empatinin e’si de ortadan kalkıyor. Ötekinin düşüncesine zerre kadar değer vermiyoruz. Enerjimizi öteki’ni “bizleştirmeye” çalışmakla harcıyoruz. Bunun için haklı bir sebebimiz de oluyor. Çünkü biz haklıyız öteki haksız. Biz doğruyuz, öteki yanlış. Biz demokratız, özgürlükçüyüz öteki tutucu, antidemokrat. Çeşitlililik olgusu fikirlere, zihinlere gelmeden önce belli ki evrimsel süreçte doğaya, evrene gelmiş. Doğada onca çeşit canlı türü olmasının sebebi nedir? Bu çeşitlilik olgusunu toplumsal, kültürel alanlara da uygulayabiliriz. Neden bu kadar çeşit dil var, gelenek var, din var, giyim kuşam türü var, renk var, zevk var? Bu soruya en hızlı cevabı verecek olanların içinde para piyasalarına yatırım yapanların da yer alabileceğini bilmek sizi şaşırtır mıydı? Çünkü bu yatırımcıların kulağına çalınmış bir atasözü vardır: “Bütün yumurtalarını aynı sepete koyma”. Yaşam da tüm yumurtalarını aynı sepete koymamaktadır. Ne için? Hayatın devamını temin etmek için. Bir canlı türünü yok edecek bir hastalık, salgın, tehlike ya da risk başka bir canlı türünü hiç etkilemeyebilir. Yeter ki tüm canlılar aynı koşullarda yaşıyor olmasın. Aynı canlı türü içinde bile farklılık kuşaktan kuşağa sürekli devam etmektedir. Düşüncelerin, fikirlerin, inanışların bu denli farklı olmasını da benzer bir evrimsel sürecin sonucu olarak yorumlayabiliriz. O nedenle birbirini değiştirmeye çalışanlar yanlış yerde savaşıyor ve zamanlarını boşa harcıyor. Bir an için ötekinin de varlığını kabul edelim ve enerjimizi onu değiştirmeye değil başka bir şeye harcayalım. İlk akla gelecek soru(n) şudur: Ötekini değiştirmeyecekseniz enerjinizi harcayacağınız ne tür bir savaş kalır ki geriye? Çok basit. Kendi düşüncenizin ne kadar güçlü olduğunu kendinize ve ötekilerine göstermeye, kendi düşüncelerinizi ilerletmek için gelişmeleri arayıp bulmaya, hatta onu daha da ileri götürmeye çalışmaya ne dersiniz? Kendi düşüncemizin güçlü olduğunu ötekine göstermekle ötekini “bizleştirmek” aynı şey değil mi? Hayır değil. Yeter ki ötekini, sizi anlamadığı sürece aşağılamayın, yok saymayın, sizinle aynı fikirde değil diye sizinle eşit olmadığını düşünmeyin. Öteki’nin hangi koşullardan geçerek o hale geldiği hakkında nasıl bir bilgi seti var elinizde? Sizin sahip olduğunuz imkânların hepsine eksiksiz sahip oldu da bilinçli olarak, yanlış olduğunu bildiği halde başka hesapların peşinde olduğu için mi sizden farklı düşünüyor? Size bir artı bir iki eder diye öğretirlerken ötekine üç eder diye öğretmişlerse bu ötekinin suçu mu? Internet bugün “öteki” olgusunu çözüme kavuşturma potansiyeline sahip en sağlıklı en etkin imkân. Hatta bu öyle bir imkân ki onu tam tersine de çevirmek ve öteki olgusunu darmadağın etmek için ondan istifade etmek de mümkün. Her aracın kaderinde olduğu gibi internetin de kaderinde kullanım amacına bağımlılık yatmakta. Onu kötü amaçlar için kullanmak isteyene de hizmet veriyor, iyi amaçlar için kullanmak isteyene de. Kötü kullananlara da hizmet veriyor diye interneti baş suçlu ilan ederken, aslında iyi amaçla yeterince etkin kullanmayan iyi niyetlilerin tembelliğini saklamaya çalışmıyor muyuz? O halde 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün şu ünlü sözünü anımsayalım: “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” Ve bu tümceyi interneti şahsen kullanım şeklimize uyarlayalım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle